26 Nisan 2012 Perşembe

Finansal Kiralama Sözleşmesi (Leasing)


Kelime karşılığı kiralama olan leasing, ilk defa 1930’lu yıllarda ABD’de yatırım ve finansman sağlamak amacıyla ortaya çıkmıştır. Türk hukukuna da, 1985 yılında finansal kiralama adıyla girmiştir.

Finansal kiralama (leasing) sözleşmelerinin esası, malın mülkiyet hakkı ile ekonomik olarak işe yararlığının birbirinden ayrılması, malın hukuki sahibi ile ekonomi sahibinin farklı kişiler olmasıdır. Yani, bir yatırım malının gelecekteki kullanıcısı (lessee), bir finans kurumuna  (lessor) başvurarak ondan, özelliklerini belirlediği yatırım malını kendi adına satın almasını ve bu malın tüm hasar riskini de kapsayacak biçimde kullanımını kendisine devretmesini ister.

Bunun karşılığında da malın satın alınma bedeli, masraf faiz ve finans kurumunun karından oluşan finansal kiralama (leasing) bedelini ödeme borcunu üstlenir.

Kullanıcı tarafından üstlenilen ödemeler, malın ekonomik ömrüne karşılık oluşturulacak şekilde taksitler halinde ifa edileceğinden, yatırımcı, ödemelerini malı işletmekle elde edeceği kazançtan yapabilecektir. Böylece, bir üretim malının finansal kiralama (leasing) sözleşmesi yapmak suretiyle sağlayan yatırımcı, malın ekonomik olarak işe yararlılığını elde edip, finansman güçlüklerinden kurtularakyeni alanlara yönelecek, finans kurumuda sözleşme konusu malın mülkiyet hakkına sahip olmak suretiyle ödemeleri güvence altın almış olacaktır.

Kanunda şöyle tanımlanmaktadır;
Kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü kişiden satın aldığı veya başka suretle temin ettiği bir malın zilyetliğini, her türlü faydayı sağlamak üzere ve belirli bir süre feshetmemek şartı ile bedeli karşılığında, kiracıya bırakmasını öngörmektedir.

Esaslı Unsurlar
Finansal Kiralama Konusu Mal
Finansal kiralama sözleşmesinin konusuna taşınır ve taşınmaz mallar girmektedir. Patent, marka gibi fikri haklar sözleşmenin konusu olamazlar.

Kiralayan şirket, sözleşme konusu malı kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü kişiden satın alabilir veya başka bir şekilde sağlayabilmektedir. Kiracı, bir piyasa araştırması yaparak malı ve özelliklerini belirledikten sonra kiralayan şirkete başvurarak malı finanse etmesini ister, kiralayan şirket de malı üçüncü kişilerden sağlayarak zilyetliğini kiracıya devretmektedir. Kiralayan şirketin malı üçüncü kişiden sağlayarak kiracıya teslimini gerçekleştirmesi, finansal kiralama sözleşmesinin ayırt edici özelliklerindendir. Bu nedenle, kiralayan şirketin sözleşmenin başlangıcından itibaren stoklarında bulundurduğu kendine ait malın zilyetliğini kiracıya devretmesi yüklenimini içeren bir sözleşme, şartlara göre ya satım ya da kira sayılmaktadır. Böylece, finansman amacını ve finansal kiralama sözleşmesi olma özelliğini kaybetmektedir.

Finansal Kiralama Bedeli
Finansal kiralama karşılıklı (ivazlı) bir sözleşmedir. Kiralama bedelini ve ödemelerin yapılacağı dönemleri taraflar belirlemektedir. Kiralama bedeli Türk lirası veya Merkez Bankasınca alım satımı yapılan döviz cinsinden belirlenebilir. Yurtdışından yapılacak finansal kiralamalarda kiralama bedeli 25.000 Amerikan doları karşılığı Türk Lirasından az olamaz.

Feshedilmezlik Süresi
Finansal kiralamaz sözleşmelerinin en az 4 yıl süreylefeshedilemeyeceği kanunda belirlenmiştir. İstisnai durumlar mevcuttur.

Anlaşma
Anlaşma, tarafların sözleşme konusu malın belirli bir süreyle feshedilmemek üzere her türlü faydalanma hakkının kiracıya bırakılması, bunun karşılığında da kiracının belirli bir bedel ödemesi konusunda uyuşmaları demektir.

Söz konusu anlaşmada, kiralayan, kredi kurumu niteliğinde olan bir anonim şirkettir. Kiralayan şirketin kuruluşu, şube açması veya yabancı bir şirketin Türkiye’de şube açması Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı bulunduğu Bakanlığın iznine tabidir.

Kiracı konusunda bir sınırlama olmamasına rağmen, uygulamada finansal kiralama sözleşmesinde kiracı, sözleşmedeki malın yatırım malı olduğu gerçeğinden dolayı, bir yatırımcı olmaktadır. Kiracı durumundaki kullanıcı, genellikle bir alanda üretim yapan bir işletmenin sahibiolan bir kimse olmaktadır.

Taraflar arasındaki finansal kiralama sözleşmesinin noterlikçe resen düzenleme biçiminde resmi şekilde yapılması gerekli olmaktadır. Ayrıca, konusu taşınır mal olan sözleşme, kiracının yerleşim yeri noterliğinde tutulan özel sicile tescil edilirken, konusu taşınmaz mal olan sözleşme, taşınmazın bulunduğu tapu kütüğünün beyanlar hanesine, konusu gemi olan sözleşme ise, gemi siciline şerh edilmektedir.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Borçlunun Temerrüdü


Borçlunun temerrüdü (direnimi), borcun ifa edilmemesi hallerinden biri olarak ifade edilir. Borcun İfa Edilmemesi (tıkla) hakkında yazdığımız yazıda bahsedildiği gibi. Bunlardan birisi borçlunun kusuruyla ortaya çıkan “kusurlu imkânsızlık”diğeri ise bundan bir noktada ayrılan borçlunun temerrüdü (direnimi) dür.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, birincisinde borçlu ifayı kendi kusuru nedeniyle imkânsızlaştırıp gerçekleştirilemeyecek hale getirmesidir. İkincisinde ise, borçlu ifa zamanı gelen ve ifayı gerçekleştirilebilecek imkâna sahip iken bunu ifa etmemesidir. (ihtara karşın)

Borçlunun temerrüdü ancak ifanın mümkün olduğu sürece söz konusu olabilmektedir. Eğer imkânsızlık söz konusu ise, bu durum onu kusurlu imkânsızlık kategorisine alacaktır.

Temerrüde düşme durumunda ademi ifa kesin değildir, çünkü temerrüde (direnime) düşürülmüş olan borçlunun hala da borcunu ifa etme imkanı vardır. Ancak doğal olarak bu ifa gecikmiş bir ifa niteliğini almış bulunmaktadır.

Borçlar Kanunu borçlunun temerrüdünü 101-108 maddelerinde düzenlemiştir, fakat tanımlamamıştır.
Tanımı hukuk literatüründe şu şekilde yapılmaktadır;

Borçlunun temerrüdü, halen ifası mümkün olan muaccel borcun borçlu tarafından zamanında ifa edilmemesi, yani borcun ifasında gecikilmiş olma halidir.

Şartları
Bu durumun var olabilmesi için, başlıca iki şart gereklidir.
ikinci şart ise ihtardır.

Borcun muaccel olması
Borcun muaccel olması, borçlu tarafından ifasının gerekli bulunduğu, başka bir deyişle alacaklının borçludan ifayı talep ve dava edebileceği anın gelmiş olması demektir. (Ayrıntılı bilgi içinmuacceliyet hakkındaki yazımıza tıklayarak ulaşabilirsiniz)

İhtar
Borçlunun temerrüdünün (direniminin) söz konusu olabilmesi için, borcun muaccel olması yeterli değildir. Ayrıca, alacaklının borcun ifası için borçluya ihtarda bulunması da gereklidir. Bu iki şart beraber gerçekleştiğinde temerrüt mümkün olmaktadır. Yalnızca borcun muaccel olmasıyla hemen temerrüt haline girilmez.

Fakat bu konuda da istisnalar mevcuttur. Yazının ilerleyen bölümlerinde bunlara değineceğiz.

İhtar, herhangi bir şekle tabi olmayan varması gerekli bir irade açıklaması olup, borçluyu gecikmiş olarak da olsa ifaya davet etme anlamını taşımaktadır. İhtara uygulamada protesto denilmektedir. Tacirler arası yapılan ihtarların noter yoluyla, İadeli taahhütlü mektupla veya telgrafla yapılmaları geçerli olmaları için ön koşuldur. Aksi halde yazılı olan her ihtar uygun kabul edilmektedir.

İhtarın içeriği hangi borç için yapıldığını açıkça ifade etmelidir. Ayrıca kanunda ifade edilen şekliyle ihtar dürüstlük kurallarına göre uygun zaman ve yerde yapılmalıdır. Borçlunun yeri biliniyorsa doğrudan ikametgâhına, bilinmiyorsa ilan yoluyla yapılabilmektedir.

İhtara gerek olmayan haller
Vadenin taraflarca birlikte belirlenmiş olması
Taraflar vadeyi belli bir gün olarak belirlemişler ise, bu hallerde borçlu, ihtara gerek olmaksızın salt vadenin gelmiş olmasıyla temerrüde düşmüş olur.
İfa gününü bir ihbarla belirleme hakkının taraflardan birine bırakılmış olması
İhbarla belirleme hakkı, ihtarın ifa gününden önce yapılması gibi kabul edilebilir. Aynı şekilde noter, iadeli taahhütlü veya telgrafla olması gereklidir. İhbarla belirtilen tarih geldiği anda temerrüde düşme söz konusu olur.
İhtarın yararsız görünmesi
Bu durum istisnai durumları içermektedir. Örneğin, borçlunun borcunu ifa etmeyeceğini bildirmesi hali veya borçlunu ihtar kendisine ulaşmasın diye bazı garip iyiniyetli olmayan hareketlere başvurması hali bu istisnalardan bazıları olarak sayılabilir.

Temerrüt Sonuçları
Gecikme Tazminatı
Borçlu, borcun zamanında ifa edilmemiş olmasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak gecikmenin kendi kusuru ile olmadığını kanıtlaması durumunda bu tazminattan kurtulabilir. Bu tazminatın içerisine, alacaklının ifanın gecikmesi yüzünden yaptığı masraflar ile zamanında yapılmış olsaydı ifanın ona sağlayacağı çıkarlar ve edimin değerinin düşmesinden doğan zararlar girmektedir.
Kazadan Dolayı Sorumluluk
Temerrüt durumunda eğer edim bir şekilde kazaya uğrarsa, bunun bütün sorumluluğu borçludadır.

Para Borçlarında Temerrüt Faizi
Gecikme faizi olarak da ifade edilen, temerrüt faizi para borcunun temerrüde düşünce ödenmesi zorunlu olan faizidir. Temerrüt faizi adi işlerde %5, ticari işlerde %10 olarak belirlenmişti. Ancak 1984 de bu oran en fazla olarak %12 ye çekilmiştir. Son olarak 2006 yılındaki düzenleme ile bu oran %9 a indirilmiştir. Temerrüt faizi, alacaklının kendisine ait bir miktar paranın kararlaştırılan süreden daha fazla süreyle borçlunun yanında kalmasından dolayı uğradığı zararı karşılayan bir tazminat niteliği taşımaktadır. Bu açıdan temerrüt faizine geçmiş günler faizi de denilmektedir. Temerrüt faizi için zararın ispatı gerekmez. Gecikme faizi temerrüt tarihinden itibaren kendiliğinden işlemeye başlar.

Tazminat
Alacaklı, borçlunun temerrüde düşmesi yüzünden uğramış olduğu zararın temerrüt faizinden daha fazla olduğunu ispat ederse, borçlu bu fazla zararı da gidermekle yükümlüdür. Fakat bu durumda borçlunun da kusurlu olmadığını ispat etme hakkı doğmaktadır. Bu duruma ek (munzam) zarar denilmektedir.


İki tarafa birlikte borç yükleyen sözleşmelerde
Bu durumda temerrüt söz konusu olması için, bir taraf kendi yükümlülüğünü ifa etmiş veya ifa etmeye hazır olduğunu karşı tarafa bildirmiş olması gereklidir. Bu tür sözleşmelerde alacaklı olan taraf önce bir süre (mehil) verecektir, sonra ise kanunun kendisine vermiş olduğu seçim hakkını kullanabilecektir.

Mehil
Alacaklı tarafından bizzat belirlenebileceği gibi, mahkeme tarafından belirlenmesi de söz konusu olabilir. İstisnai durumlar ise, borçlunun hal ve davranışından süre vermenin yararsız olacağı anlaşılması, sözleşme hükümleri gereği kesin bir vade söz konusu olmasıdır.

Alacaklının Seçim Hakkı
Bu hakları şu şekilde sıralayabiliriz.
Gecikmiş İfayı İsteme ve Tazminat
İfadan Vazgeçme ve Tazminat
Sözleşmeden Dönme ve Tazminat