31 Aralık 2012 Pazartesi

İhracat Rejimi


İhracat rejimi, serbest dolaşımda bulunan eşyanın ihraç amacıyla Türkiye Gümrük Bölgesi dışına çıkışına ilişkin hükümlerin uygulandığı rejimdir.

İhracat, ticaret politikası önlemleri ve gerektiği takdirde ihracat vergileri de dâhil olmak üzere çıkış işlemlerine ilişkin hükümlerin uygulanmasıyla gerçekleştirilir.

Türkiye Gümrük Bölgesinden ihraç edilecek eşya, ihracata ilişkin gümrük beyannamesi ile yetkili gümrük idaresine beyan edilir.

Türkiye Gümrük Bölgesinden çıkacak eşyanın gümrük beyannamesine tabi olmayacağı hal ve şartlar yönetmelikle belirlenir.

Müsteşarlık, gerektiğinde ihraç eşyasının cinsine, niteliklerine ve ihracatın özelliğine göre ihracatın daha kolay yapılmasını sağlayacak usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.

İhraç Eşyası, buna ilişkin gümrük beyannamesinin tescili sırasında bulunduğu durum ve niteliğini gümrük kontrolünden çıktığı sırada da aynen muhafaza ve bu haliyle Türkiye gümrük Bölgesini terk etmesi koşuluyla fiilen ihraç edilmiş sayılır. Bu durumda, ihraç eşyası üzerindeki gümrük kontrolü sona ermektedir.

Madde-1 Bu kararın amacı ihracatın ülke ekonomisi yararına düzenlenmesini, desteklenmesini ve geliştirilmesini sağlamak için ihracatta yetkili mercii ve uygulanacak esasları belirlemektir.

Madde-2 İhracatla ilgili tüm işlemler, ihracat rejim kararı ve ihracatla ilgili sair mevzuat ile ikili ve çok taraflı anlaşmalara ve bunlara istinaden çıkarılacak yönetmelik, tebliğ ve talimatlar çerçevesinde yürütülür.

Madde-3 İhracatta yetkili merci Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakanlık’tır.

a-İhracatın her aşamasında gözetim, denetim ve yönlendirilmesine ilişkin her türlü önlemleri almaya, ihracatla ilgili işlemleri her safhada izlemeye ve bu hususlarla ilgili düzenlemeleri yapmaya, ihracata ilişkin bilgi ve belgeleri istemeye ve ihracatı bu Karar çerçevesinde yürütmeye,

b-Piyasalarda meydana gelen olağan dışı bir gelişme, ihracata konu malda görülen yetersizlik, kamu güvenliği, kamu ahlakı, insan sağlığı, hayvanların, bitkilerin veya çevrenin korunması amacına yönelik tedbirler, sanatsal, tarihi ve arkeolojik değer taşıyan metanın korunması nedenleriyle ihracatta kısıtlama veya yasaklama getirmeye,

c-Gerektiğinde ihracatı müsaadeye veya kayda bağlamaya, ihracatta miktar kısıtlaması uygulamaya,

d-Bağlı muamele, takas ve dolaylı offset gibi karşılıklı ticaret uygulamalarının usul ve esaslarını gerektiğinde sektör ve/veya ülke bazında belirlemeye,

e-Transit ticaret, geçici ihracat, bedelsiz ihracat ve ticari kiralama yolu ile yapılacak ihracat ile yurt dışında inşaat, tesisat ve montaj işi alan müteahhitlerin yapacağı ihracatı düzenlemeye,

f-İhracat politikalarında bir bütünlük sağlanması için ilgili kurum ve kuruluşların ihracata yönelik faaliyet ve kaynaklarını koordine etmeye,

g-Alıcı ülkelerce ihracatımızın kısıtlanmasına ilişkin olarak alınacak tedbirlerin kaldırılmasına, etkilerinin asgariye indirilmesine veya iyileştirilmesine ilişkin görüşmeler yapmaya, yaptırmaya ve varılan anlaşma hükümlerinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamaya,

h-İhracata konu tarım ürünlerinin desteklenmesine yönelik hazırlıkları yapmaya, destekleme stoklarının ihracat yoluyla değerlendirilmesine ilişkin esasları tespit etmeye, uygulamaya veya uygulanmasını sağlamaya,

ı-Madde veya ülke bazında ihracatla ilgili, yurt dışında düzenlenecek fuarlar dahil, tanıtım ve pazarlama politika ve faaliyetlerinin esaslarını belirlemeye ve ilgili kuruluşlar nezdinde takip ve koordine etmeye,

i-Kalkınma planları ve yıllık programlardaki ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşılabilmesini teminen yapılacak faaliyetlerin gerçekleştirilmesi amacıyla; uluslararası kuruluşlara olan yükümlülükler ile iç ve dış piyasa şartları ve diğer ülkelerin madde politikalarına ilişkin uygulamaları da göz önünde tutarak, ihracata konu ürünlere rekabet gücü kazandırıcı çalışmalara ve düzenlemeler yapmaya,

j-Genel ihracat politikası hedefleri çerçevesinde, Türkiye İhracat Kredi Bankası (EXIMBANK) tarafından ihracatla ilgili olarak gerçekleştirilecek programları müştereken tespit etmeye,

k-Yayımlanacak tebliğler çerçevesinde ihracatçı şirketlere “Dış Ticaret Sermaye Şirketi”, “Sektörel Dış Ticaret Şirketi” veya öngörülecek ihracat modellerine uygun statüler vermeye, geri almaya ve bunların hak, yetki ve sorumluluklarını tespit etmeye,

Bu ihracat rejim kararı kapsamında yapılacak desteklemenin kaynağını “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdindeki Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu” ve diğer ilgili fon ve kaynaklar teşkil etmektedir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakanlık, yukarıda sayılan yetkilerin kullanılması sırasında, mevzuat hükümleri çerçevesinde, İhracatçı Birlikleri, Türkiye İhracatçılar Meclisi, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, uluslararası gözetim şirketleri ve ilgili diğer kurum ve kuruluşları görevlendirebilir.

İhracat Serbestisi ve İhracat Koordinasyonu

Kanun, kararname ve uluslararası anlaşmalarla ihracı yasaklanmış mallar dışında kalan bütün malların ihracı, 3üncü maddenin B bendi istisna olmak kaydıyla, bu Karar çerçevesinde serbesttir.

Kamu kurum ve kuruluşları, madde bazında miktar veya dönem itibariyle ihracatın kısıtlanmasına veya yasaklanmasına yönelik kanun ve kararnamelerin hazırlanması aşamasında Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakanlığın görüşünü alırlar.

İhraca faaliyetlerinin koordineli bir şekilde yürütülebilmesini teminen ilgili kurum ve kuruluşların kendi mevzuatları uyarınca ihracata yönelik olarak alacakları kararlar ile alım ve satımı ilgili mevzuatla belirli bir merciin iznine bırakılmış malların ihracına ilişkin esas ve uygulamaların tespiti aşamasında Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakanlığın uygun görüşü alınır.

İhracat İşlemlerinde, ilgili mevzuatla belirlenmiş olanlar dışında hiçbir belge aranmaz. Kamu kurum ve kuruluşları, ihracat işlemlerinin azami ölçüde süratle tamamlanmasını teminen gerekli düzenlemeleri yaparlar.

13 Aralık 2012 Perşembe

GTİP Nedir?


GTIP, gümrük tarife istatistik pozisyonunun kısaltmasıdır. Ülkemizde, genel olarak tarife cetvelinin yerine kullanılan GTİP, aslında Gümrük Tarife Cetvelinde 12 kodla verilen isimdir.

Tüm dünyada, her ülkenin tarife cetvelinin esasına Armonize Sistem oluşturmaktadır. Resmi adı armonize mal tanımı ve kodlama sistemi (the harmonized commodity description and coding system) olan Armonize Sistem, uluslararası ticarete konu olan tüm mallar için kullanılan uluslararası bir ticari sınıflandırma sistemidir. Armonize Sistem’de ticarete konu tüm ürünler belirli bir mantık ve sistematik çerçevesinde sınıflandırılmıştır.

Uluslararası düzeyde Armonize Sistem ile ilgili düzenlemeler, Dünya Gümrük Örgütütarafından yapılmaktadır. Türkiye’de dar anlamda Armonize Sistem, geniş anlamda ise tarife cetveli ile ilgili sorumlu kurum Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’dır. (Gümrükler Genel Müdürlüğü)

Dünya’da yaklaşık 206 ülke ve ekonomi bu sistemi kullanmaktadır. Armonize Sistemi uygulayan ülke ve ekonomilerin listesine Dünya Gümrük Örgütü’nün internet sayfasından ulaşılabilmektedir. Gümrüklerde, ürünler bu kodlar üzerinden kayıt altına alınmaktadır. Her bir eşya veya eşya grubu için bir GTİP bulunmaktadır. Ticarete konu olan eşyalar gümrükte işlem görürken bu kodlar üzerinden işlem görmektedir.

Armonize Sistem (Tarife Cetveli) 21 Bölüm ve 96 Fasıldan oluşan bir sınıflandırma sistemidir. Fasıllar 2li kodlara, her bir fasıl 4lü kod olan pozisyonlara ve her bir pozisyon ise 6lı kod olan alt pozisyonlara ayrılmıştır.

Her ülkenin tarife cetvelindeki 2li, 4lü ve 6lı kodlar tüm dünyada aynıdır. Diğer bir ifadeyle, bu kodlar tüm dünyada aynı ürünü veya ürünleri ifade etmektedir. Örneğin, tüm ülkelerin gümrüklerinde 0711.20GTİP kodu (HS Code) denildiğinde “zeytin”anlaşılmaktadır.

Armonize Sistem bünyesinde Tarife Cetveli 6lı koddan sonraki bölümleri, ülkeler kendi ihtiyaçlarına göre düzenlenebilmektedir. Örneğin, Türkiye’de ürünler en detay bazda 12li kodla, ABD, AB, Kanada ve Çin’de 10lu kodla; Japonya ve Moldova’da 9lu kodla; Hindistan’da ise 8li kodla sınıflandırılmaktadır.

Türkiye tarife cetvelini, tüm dünya ile ortak olan 6lı koddan sonra 8lü, 10lu ve 12li olmak üzere daha detay olarak sınıflandırılmıştır.

Avrupa Birliği, üye ülkelerin ticaret istatistiklerini daha detaylı izleyebilmek için Combined Nomenclature (CN) adlı 8li ortak kodu kullanmaktadır. CN = HS Code + 2

Türkiye, Avrupa Birliği ile Ortak Gümrük Birliğine sahip olmasından dolayı, Türkiye’nin 8li bazdaki kodları ve ürün grupları Avrupa Birliği ülkeleri ile aynıdır.

Türk Gümrük Tarife Cetvelinde 10lu baz olan “milli alt açılım kodu” farklı vergi uygulamalarımız için açılan pozisyonlar olmakla birlikte pratikte kullanılmamaktadır. Bu nedenle, ülkemizde gümrük vergileri 12li bazda belirlenmektedir. Tarife Cetvelinde, 12li kod olan GTİP, ülkemizde ürünlerin en detay bazda sınıflandırıldığı, ürünlerin gümrük vergilerinin uygulandığı ve istatistiksel amaçlarla kullanılan koddur.

Özetle, Türk Gümrük Cetvelinin ilk 6 hanesi armonize sistemi, sonraki iki hane (8li kod) AB kombine nomanklatür – CN kodunu, sonraki iki hane milli alt açılım kodunu (10lu kod) ve 12li kod ise istatistik açılım olan GTİP noyu ifade etmektedir.

Teknik olarak her bir kod ayrı bir isimle adlandırılmaktadır. Söz konusu adlandırma aşağıda yer almaktadır.

Türkçe
Örnek
İngilizce
Bölüm

Section
..(2) Fasıl
84
Chapter
..-.. (4) Pozisyon
84.01
Heading
….-.. (6) Alt Pozisyon
8401.20
Subheading
….-..-.. (8) AB Kombine CN
8401.20.00
6lı bazdan sonra her ülke kendi ihtiyacına göre sınıflandırma
….-..-..-.. (10) Milli Alt Açılım
8401.20.00.10
….-..-..-..-.. (12) GTIP
8401.20.00.10.15

Örneğin; ABD, AB, Kanada ve Çin’de ürünler en detay bazda 10lu kodla, Türkiye 12’li kodla, Hindistan 8li kodla, Japonya ve Moldova 9lu kodla sınıflandırılmaktadır.

03.01.99.80.00.13

03 = FASIL
01 = POZISYON
99 = ALT POZISYON
80 = CN
00 = Milli Alt Açılım Kodu
13 = GTIP 


9 Aralık 2012 Pazar

Eşya Ağırlığı Hakkında Gümrük Kanunu


Madde 32 – 
1. Gümrük Tarifesinde ağırlık esasına göre vergiye tabi eşyada, vergiye esas ağırlıklar ile bazı pozisyon ve alt pozisyonların kapsamının belirlenmesine esas alınan ağırlıklar;
a) Brüt ağırlığa atıfta bulunulan hallerde, eşyanın kendi ağırlığı ile tüm ambalaj maddeleri ve kapların ağırlıkları toplamı,
b) Net ağırlığa veya sadece ağırlığa atıfta bulunulan hallerde, eşyanın kendi ağırlığı,
olarak değerlendirilir.

2. Brüt ağırlığı üzerinden vergiye tabi eşya ambalajsız geldiği takdirde, söz konusu eşya bulunduğu haldeki ağırlığı üzerinden vergiye tabi tutulur.

3. Değişik vergi oranlarına ve aynı zamanda brüt ağırlıkları üzerinden vergiye tabi eşyanın aynı ambalaj içinde gelmesi halinde, eşya, net ağırlıkları üzerinden tartılır ve ambalaj ağırlığı orantılı olarak net ağırlıklara ilave edilir.

4. Beyan edilen ölçü birimi ile vergilendirmeye esas alınan ölçü biriminin farklı olması halinde, bunların birbirlerine dönüştürülmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

5. Eşyanın ambalajlarının;
a) Alışıla gelen ve bilinen maddelerden olmaması veya gereğinden farklı bir şekilde yapılması,
b) Ait oldukları eşyanın faturasında kıymetlerinin ayrı gösterilmesi ve aynı zamanda bağımsız bir ticari eşya niteliğinde olması,
c) İthalat vergilerinden kaçınma amacıyla ambalaj olarak getirilmesi,
Hallerinde, bunlar ayrı olarak beyan edilir ve girdikleri tarife pozisyonlarına göre vergiye tabi tutulur.
Ancak, yukarıdaki gibi kendi tarifeleri üzerinden vergiye tabi ambalaj maddelerinin vergi oranı, içindeki eşyanın gümrük vergi oranından düşük veya buna eşit bulunduğu takdirde, ambalaj maddelerinin gümrük vergisi eşyanın tabi bulunduğu vergi oranları üzerinden ve eşya ile birlikte hesaplanır.


6. Ağırlık üzerinden vergiye tabi eşyanın alışıla gelen ambalaj niteliğinde olmayan kutu, kılıf ve muhafazalarının gümrük vergi oranları, içindeki eşyanın vergi oranından daha yüksek bulunduğu takdirde, kendilerine ait tarife pozisyonlarına göre vergiye tabi tutulur.
Kıymet üzerinden vergiye tabi eşyanın kutu, kılıf ve mahfazaları, başlı başına bir ticari eşya niteliğinde olmaması ve kıymetinin eşyanın kıymetine dahil bulunması şartıyla gümrük vergisine tabi tutulmaz.

7. Ağırlıkları üzerinden gümrük, vergisine tabi eşyanın örnekleme yöntemiyle yapılan gümrük muayenesi sırasında;
a) Kapların yalnız bir kaçının tartılması sonucunda beyana göre fazlalık saptanırsa, aynı cins ve türden eşyanın tartılmamış kaplarına da bu fazlalığın ortalaması esas alınarak ilaveler yapılır. Beyan sahibi, bu şekilde yapılan işlemi kabul etmez ise gümrük idaresi tarafından bütün kaplar tartılır.
b) Tartılan kaplarda beyana göre eksiklik saptanırsa bunun eşyanın doğal özelliklerinden veya hasara uğramasından veya noksan gönderildiğinden veya çalınmasından ileri geldiğinin kanıtlanması halinde, ithalat vergileri bulunan miktar üzerinden hesaplanır.
Ancak, bu gibi durumlarda gümrük idaresinin veya beyan sahibinin bütün kapları tarttırmak hakları saklıdır.

Menşe Hakkında Gümrük Kanunu


Eşyanın tercihli olmayan menşei;

Madde 18 – 
1. Tümüyle bir ülkede elde edilen veya üretilen eşya, o ülke menşelidir.
2. Tümüyle bir ülkede elde edilen veya üretilen eşya ifadesinden;
a) O ülkede çıkartılan madencilik ürünleri,
b) O ülkede toplanan bitkisel ürünler,
c) O ülkede doğan ve yetiştirilen canlı hayvanlar,
d) O ülkede yetiştirilen canlı hayvanlardan elde edilen ürünler,
e) O ülkede tutulan ve avlanan balıkçılık ve avcılık ürünleri,
f) O ülkede kayıtlı veya tescilli olup, o ülkenin bandırasını taşıyan araçlar tarafından herhangi bir ülkenin kara suları dışındaki denizlerden çıkartılan av ürünleri ve diğer deniz ürünleri, 
g) Söz konusu ülkede kayıtlı ya da tescilli olan ve ülkenin bandırasını taşıyan, fabrika gemilerde, 
h) O ülkenin kara suları dışındaki denizlerin dibinden ya da deniz dibindeki toprağın altından münhasır işletme hakkına sahip olarak o ülke tarafından çıkartılan ürünler,
ı) Sadece hammadde elde etmek için o ülkede toplanan, imalat işlemlerinden veya kullanım kalıntılarından elde edilen atık ve artıklar,
j) Yukarıdaki bentlerde sayılan eşyadan üretimin herhangi bir aşamasında elde edilen eşya ile bunların türevlerinden elde edilen eşya, 

Anlaşılır.


Madde 19 – Üretimi birden fazla ülkede gerçekleştirilen eşyanın bir ülke menşeli sayılabilmesi için, o ülkede yeni bir ürün imal edilmesi veya imalatın önemli bir aşamasının ve ekonomik yönden gerekli görülen en son esaslı işçilik ve eylemin o ülkede bu amaçla donatılmış işletmelerde yapılması gerekir. 

Madde 20 – Esas amacının, Türkiye tarafından belirli ülkelerin eşyasına uygulanan hükümleri aşmak olduğu tespit edilen veya yapılan araştırma sonucunda hakkında bu yönde bir kanaat oluşan bir işçilik veya işlemle üretilmiş eşya, 19 uncu maddeye dayanılarak o ülke menşeli sayılmaz.

Madde 21 – 1. Menşe şehadetnamesi aranacak haller ile menşe şehadetnamelerinin şekli ve içereceği bilgilere ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
2. Menşe şehadetnamesinin ibrazına rağmen ciddi bir şüphe durumunda, ek kanıtları isteme konusunda gümrük idareleri yetkilidir.


Elleçleme

"Elleçleme" deyimi, gümrük gözetimi altındaki eşyanın asli niteliklerini değiştirmeden istiflenmesi, yerinin değiştirilmesi, büyük kaplardan küçük kaplara aktarılması, kapların yenilenmesi veya tamiri, havalandırılması, kalburlanması, karıştırılması ve benzeri işlemleri ifade etmektedir.


25 Kasım 2012 Pazar

Phillips Eğrisi


London School of Economics’in öğretim üyelerinden A. William Phillips(1914-1975) İngiltere’de işsizlik oranı ile fiyat artışları arasındaki ilişkileri gözlemesi sonucunda “ekonomideki fiyat değişmeleri ile işsizlik arasında ters yönlü bir ilişki” olduğunu saptamıştır. 1958 yılında yayınladığı bir makalede bu alandaki bulgularını açıklamıştır. Bu nedenle ekonomideki beklenen enflasyon yani yıllık fiyat artış oranı ile işsizlik oranı arasındaki ters yönlü ilişkiyi ifade eden eğriye Phillips Eğrisi adı verilmektedir.

Özetle, Phillips eğrisine göre; ekonomideki yıllık fiyat değişmeleri ile işsizlik arasındaki bir değiş tokuş (ters yönlü ilişkiyi) vardır. Eğer bir ekonomide işsizlik azaltılmak isteniyorsa enflasyonun artmasının kaçınılmaz olduğu, enflasyonun düşmesi isteniyorsa bu defa işsizliğin artmasının kaçınılmaz olduğu ortaya konmuştur.



Şekil üzerinde göstermek gerekirse, işsizlik oranın U5 den U3 ye düşürülmesi durumunda enflasyon oranın P3 den P6 e yükselmesine katlanılması zorunludur. Phillips in gözlemsel bir eğri niteliğinde sunmuş olduğu ve teorik temelleri olmayan çalışmasını 1960 yılında teorik temellere oturtmuşlardır. Bu sayede Phillips eğrisi kalıcı olmuştur. 

Phillips Eğrisi, işsizliğin düşürülmesinin ancak fiyatların yükselmesi pahasına mümkün olacağı mesajını vermektedir. Nominal ücrete dayalı bir teorik modeldir. Emek arzının nominal ücretlerdeki artışa bağlı olarak artacağı varsayımına dayanmaktadır. 

Dolayısıyla bu kuram, ücretlilerin (çalışanların) fiyat yükselişlerini tahmin edemediklerini ve fiyatlar yükselirken reel ücretlerin düşeceği, aynı anda işverenlerin fiyat değişmelerini doğru tahmin ederek fiyatlarını artıracakları varsayımına dayanmaktadır. 


24 Kasım 2012 Cumartesi

Yaşam Boyu Gelir Hipotezi


Yaşam boyu gelir hipotezi, Modigliani tarafından ileri sürülmüştür. Bu hipoteze göre bireylerin tüketimleri, yaşam boyunca elde etmeyi düşündükleri gelirin fonksiyonudur.

Bu ifadenin daha net anlaşılması için açalım.

Bireyler tüketimlerin göre karar verirken, cari yani yaşadıkları dönemdeki kullanabilir gelirlerini değil, gelecek dönemlerde elde edecekleri gelirleri de hesaba katarlar. Bu nedenle bireylerin tüketimleri yaşam boyunca elde etmeyi düşündükleri gelirlerin fonksiyonu olmaktadır. Bireyin yaşamları, elde ettikleri ve elde edecekleri gelirler göz önüne alındığında, aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi, gençlik dönemi, orta yaş dönemi ve yaşlılık dönemleri olmak üzere 3 e ayrılabilir.



Gençlik döneminde iş hayatına yeni atılan bireylerin gelirleri azdır. Ancak gelecekte gelirlerinin yükseleceğini tahmin ediyorlarsa, gelirlerinden daha fazla tüketim yaparlar. Gelirlerinden fazla tüketim varsa bu fazla tüketim, tasarrufların çözümüyle sağlanır, tasarrufları yoksa borçlanma ile sağlanır. Bu nedenle bu dönemde kişinin tasarrufları sıfır ve hatta negatiftir.

Orta Yaş Döneminde, bireylerin gelirleri artar. Ancak artan gelirlerin tamamını harcamazlar. Bir kısmını tasarruf ederler. Tasarrufun nedeni, geçmişteki borçlarını ödemek için olduğu kadar, gelirlerin azalacağı yaşlılık dönemini rahat geçirme arzusudur. Bu dönem tasarrufları tüketimden fazla olmaktadır. 

İleri Yaş, Emeklilik Döneminde gelirler azalır. Bu dönemde kendilerine orta yaş döneminde yaptıkları tasarrufları yani birikimleri destek olur. Tekrar gelirlerinden fazla harcama söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak negatif tasarruf dönemi yeniden başlamıştır.


Sürekli Gelir Hipotezi


Friedman tarafından öne sürülmüş olan sürekli gelir hipotezine göre tüketim, kişilerin cari dönemde elde ettikleri harcanabilir gelirleri yanında aynı zamanda, ileri dönemde elde etmeyi bekledikleri gelirine de bağlıdır.

Friedman’a göre kişilerin tüketimleri, Keynes in öne sürdüğü gibi sadece cari gelirlerine (harcanabilir gelire) değil, gelecekteki gelirlerine bağlı olarak elde edilen bir ortalama gelire bağlıdır. Bu gelire sürekli gelir denilmektedir. Sürekli gelir kişinin planlanan dönem içerisinde kazanmaya devam edeceğini düşündüğü gelirlerin ağırlıklı ortalamasıdır.

Friedman’a göre kişiler için ölçülebilir gelir ve ölçülebilir tüketimi, sürekli gelirlerine (kişinin beklediği, elde edeceğini umduğu gelir) bağlıdır. Dolayısıyla kişiler, geçici olarak elde ettikleri gelire bakarak tüketimlerini değiştirmezler. Yani kişiler, cari gelirleri ile gelecekte elde edecekleri gelirleri veri iken, tüketimlerini “ömürlerinin kalan kısmında sürdürebilecekleri düzenli tüketim oranı”nı göz önüne alarak belirlerler. Bu nedenle bireylerin tüketimleri cari gelir düzeyindeki değişimlere (beklenmeyen, geçici gelire) bağlı olarak değişmez.


Bu düşüncenin doğal bir sonucu olarak, hükümetin maliye politikası aracı olarak vergilerin indirilmesi, bunu geçici bir gelir artışı olarak kabul edilmesi halinde, ekonomide beklendiği gibi tüketim harcamalarında artış ve sonuç olarak ekonomide istenilen talep artışı söz konusu olmayabilecektir. Görüldüğü gibi, Friedman’a göre bireylerin tüketimleri sürekli gelire bağlıdır.Marjinal tüketim eğilimini değiştiren faktör sürekli gelirdir ve sürekli gelirde cari gelir kadar değişken değildir.



21 Kasım 2012 Çarşamba

Paranın Miktar Teorisi


Miktar Teorisi olarak da bilinen söz konusu teori para arzı ile fiyatlar genel düzeyi arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Miktar teorisini açıklayan ekonomistlerin görüşleri arasında bazı farklar mevcuttur. En gelişmiş şekliyle Neo-Klasikler tarafından savunulan miktar teorisi, mübadele yaklaşımı ve para tutumu yaklaşımı olmak üzere iki şekilde açıklanmıştır.

Miktar Teorisi ve Fisher Denklemi (Mübadele Yaklaşımı)
Amerikalı iktisatçı I. Fisher (1867-1947) tarafından 1911 yılında esasları belirtilen bu teoriye göre, bir ekonomide para miktarında meydana gelecek olan artma ya da azalmalar, aynı yönde ve aynı oranda ekonomideki fiyatlar genel düzeyine yansıyacaktır.

I.Fisher, miktar teorisini mübadele denklemi adını verdiği denklem ile açıklamaktadır. Bu denklem daha sonra kendi adıyla Fisher Denklemi olarak isimlendirilmiştir.

M.V=P.T

M, ekonomideki para arzını (dolanımdaki para miktarı)
V, paranın tedavül (dolanım) hızını, yani ekonomideki para miktarının bir dönemde kaç kere el değiştirdiğini,
P, ödemelere konu olan işlemlerin ortalama fiyatı (fiyatlar genel düzeyi)
T, işlem hacmini (paranın aracılık ettiği işleme konu olan mal ve hizmet miktarı) ifade etmektedir.

Bu denklemin sağ tarafı, ekonomide belirli bir dönemde (genelde 1 yıl) el değiştiren, mal ve hizmet miktarı ile bu işlemlerin ortalama fiyatının çarpımını ifade etmektedir. P.T

Bu denklemin sol tarafı ise, ekonomide dolaşımdaki para miktarı ile paranın el değiştirme hızının çarpımını (M.V) ifade etmektedir.

Doğal olarak, ekonomideki işlem hacminin parasal değeri (MV), bu işlemler esnasında yapılan ödemeler toplamına (PT) eşit olmaktadır. Bu nedenle, mübadele denklemi, basit bir gerçeğin ifadesi olmaktadır.

Fisher’a göre, V yani paranın dolanım hızı;
-ücretlilere yapılan ödemelerin sıklık derecesine (aylık ya da haftalık)
-bankaların ve diğer finans kurumlarının para tutma zorunluluğuna,
-kişilerin fiyatlar genel düzeyi ile ilgili beklentilerine
-halkın tüketim eğilimine bağlı olmaktadır

Kısa dönemde V sabit kabul edilebilmektedir.

T ise, yani bir ekonomide belirli bir dönemde alınıp satılan mal ve hizmet miktarı (işlem hacmi) ekonominin tam istihdamda olduğu varsayıldığından, sabit kabul edilebilir. T’nin değişmesi, ancak ekonominin üretim kapasitesinin arttırılmasına ve yeni teknolojilerin geliştirilmesine bağlıdır. Bunların kısa dönemde değişmesi mümkün değildir.

Bir ekonomide kısa dönemde, mübadele denklemindeki V ve T sabit olduğuna göre, denklemin sol yanındaki para miktarı M değiştiğinde, denklemin sağ tarafındaki fiyatlar genel düzeyi (P) para miktarıyla aynı yönde ve oranda artacaktır.


Miktar Teorisi ve Cambridge Denklemi (Para Tutumu Yaklaşımı)
Fisher, paranın değerini, para arzını ön plana koyarak açıklıyordu. Başta A. Marshall ve A.C. Pigou olmak üzere bir grup Cambridge Üniversitesi profesörlerinin, para değerinin belirlenmesinde para talebini öne çıkaran bir açıklama geliştirdikleri yeni bir denklem meydana gelmiştir.

M=k.P.Y

Cambridge denklemi olarak ifade edilen bu sembollerin anlamı şöyledir;

M, ekonomideki her türlü para arzını,
Y, reel milli geliri,
K, karar birimlerinin yanlarında bulundurmak istedikleri para miktarının nominal milli gelir içindeki payı (nominal milli hasıla iççin ne kadar para talebi olduğu)
P, fiyatlar genel düzeyi

Özetle,
Denklemin sol tarafı, ekonomideki para arzını (M)
Denklemin sağ tarafı ise, para talebini ifade etmektedir. k.P.Y ifadesini P ve k.Y olarak ayırmak mümkündür.

(k.Y) reel milli gelir (Y) ile nominal milli geliri gerçekleştirmek için elde tutulmak istenen paranın nominal milli gelire oranının (k) çarpımı, yani reel para talebini vermektedir. Bu çarpım bize nominal para talebini vermektedir.

Söz konusu denklemde P yi fiyatlar genel düzeyini yalnız bırakırsak,
P = M / k.Y elde edilir. k.Y nin kısa dönemde değişmediği düşünülürse, para arzındaki (M) artış, fiyatlar genel düzeyini aynı oranda ve yönde değiştirecektir. Görüldüğü gibi iki ayrı teoride aynı sonuca varmaktadır.

Daha anlaşılır olmak maksadıyla (k) nın neyi ifade ettiğini ve kY nin kısa dönemde neden sabit kabul edileceğini açıklamaya çalışalım.

k, reel milli geliri(Y) gerçekleştirebilmek için elde tutulmak istenen para miktarının nominal milli gelire oranı olmaktadır. Örneğin, bir yılda gerçekleştirilmek istenen milli gelir 100 birim ise, karar birimleri bu geliri elde ederken ellerinde ortalama olarak 25 birim para tutmak istiyorlarsa, k=25/100 = ¼ olmaktadır.

Bu durum söz konusu ekonomide paranın dört defa el değiştirdiğini ifade etmektedir. k nin V nin tersi olduğu bu açıklama ile ortaya çıkmaktadır.  

K= 1 / V

k, halkın alışkanlarına ve psikolojik koşullara bağlı olduğundan, kısa dönemde sabit kabul edilebilmektedir. Neo-Klasikler ekonominin daima istihdamda olduğunu varsaydıklarına göre, Y’de kısa dönemde sabit kabul edilebilir. O halde kY yi, yani reel para talebini kısa dönemde sabit kabul edebiliriz.

Bu iki yaklaşım arasındaki temel farklar;

Birinci Fark, Fisher denkleminde belirli bir dönemde alınıp satılan mal miktarı (işlem hacmi T) yer alırken, Cambridge denkleminde reel milli gelire (Y) yer verilmiştir.

İkinci Fark ise, Fisher denkleminde para arzı ön plana çıkarılırken, Cambridge denkleminde para talebi (elde para tutma)ön plana çıkartılmıştır. Fisher yaklaşımında “elde para tutma mecburiyetine yer verilirken, Cambridge yaklaşımında “elde para tutma arzusu”na yer verilmiştir.

Zira, Fisher için para değişim aracı olarak nitelendirilirken, Cambridge için değişim aracından öte servet unsuru olmaktadır.

Karar birimlerinin, ne kadar parayı ellerinde tutmak istedikleri ön plandadır. Bu nedenle bu yaklaşıma para tutumu yaklaşımı da denilmektedir. (Cambridge) Paranın muamelat ve ihtiyat güdüleri ile elde tutulduğu kabul edilmektedir.

Diğer taraftan miktar teorisini ortaya atan Neo-Klasik yaklaşımlardan hem Fisher, hem Cambridge yaklaşımında paranın dolanım hızının kısa dönemde sabit olduğu söylenebilir.

Fakat, bu iki denklemde paranın dolanım hızı açısından iki fark söz konusudur.

Birincisi, Cambridge denkleminde, faiz oranı bir değişken olarak yer almamasına rağmen, faiz oranı değişmelerinde k’de görülecek dalgalanmalar söz konusu olacaktır.

İkincisi, Fisher yaklaşımında, denklemin sağ tarafında ekonomideki işlemler hacmi (T) yer alırken, Cambridge yaklaşımında ulusal gelir (Y) yer almaktadır. Bu nedenle Fisher yaklaşımında “paranın işlem dolaşım hızı” söz konusu edilirken, Cambridge yaklaşımında  “paranın gelir dolaşım hızı” söz konusudur.

Özetle, paranın dolaşım hızı, klasik miktar teorisinin hem mübadele yaklaşımında (Fisher Denklemi), hem de para tutumu yaklaşımında (Cambridge denklemi) sabittir.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Para İkamesi


Bir ülkede ulusal paranın, yaşanan yüksek enflasyonla birlikte sürekli değer kaybına uğraması neticesinde ulusal paraya olan güven sarsılacaktır. Ulusal paranın mübadele ve tasarruf aracı olma fonksiyonlarını hakkıyla yerine getirememesi sonucunda ülke vatandaşları daha güvenilir buldukları yabancı paraları talep etmeyebaşlarlar. 

Dolayısıyla, insanların kendi ekonomilerine güvenmedikleri için kendi paralarından kaçıp hem günlük alışverişlerini yabancı parayla yapmaları hem de tasarruflarını yabancı para olarak muhafaza etmeleri söz konusu olmaktadır. Bu şekilde yabancı paraların ülke parasının yerini almasınapara ikamesi ya da ülke parası yerine genellikle dolar geçtiğinden, para ikamesine kısaca "dolarizasyon" denilmektedir.


Dışsal Ekonomiler


Bir firmanın üretim maliyeti, aynı zamanda faaliyette bulunduğu endüstrinin büyümesi kalabalıklaşması sonucu ortaya çıkan avantaj ve dezavantajlara bağlı olarak, yükselebildiği gibi, düşmesi de mümkündür.

İşte firmanın maliyetlerini etkileyen, fakat firmanın faaliyetleri dışında, içinde bulunduğu endüstriden sağladığı kazanç ve kayıplara, dışsal ekonomiler ve negatif dışsal ekonomiler denilmektedir.

Ödenmeyen üretim faktörü olarak da ifade edilen ve firmanın karşılığında bir şey vermeden sağladığı faydayı ifade eden pozitif dışsal ekonomilerin başlıcaları olarak, daha ucuz yarı işlenmiş mamul ve kalifiye eleman temini ile satın alınan hizmetlerden ve alt-yapı tesislerinden sağlanan avantajlar sayılabilir.

Bir endüstrinin aşırı derecede kalabalıklaşması, bazen maliyetleri yükselten bir takım olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Negatifdışsal ekonomiler dediğimiz bu kayıplar genellikle, endüstri kalabalıklaştıkça sayısı artan firmaların birbirlerine verdikleri zararlardan kaynaklanmaktadır.

Sonuç olarak, dışsal ekonomi (eğer pozitif dışsal ekonomi kastediliyorsa) bir üreticinin karşılığında hiçbir şey vermeden sektördeki diğer üreticilerden sağladığı fayda veya avantajlar olarak ifade edilebilir.


18 Kasım 2012 Pazar

Marjinal Fayda Toplam Fayda


Bir tüketicinin belirli bir dönemde (bir saat, bir gün, bir hafta, bir yıl) belirli bir maldan tükettiği miktar arttığında her ilave birimin toplam faydada yaptığı değişiklik olan marjinal fayda giderek azalmaktadır.

Marjinal Faydanın bu azalış seyri tüketilen her mal ve her tüketici için, her yerde geçerlidir.

Gossen Kanunu olarak da bilinen bu olayın evrensel olduğunu belirtmek için azalan marjinal fayda kanunu denilmektedir.

Azalan Marjinal fayda kuralının geçerli olduğu bir durumda, bir mal ya da hizmet, ilk biriminden itibaren tüketilmeye başlandığında toplam fayda azalan bir hızla artarken, marjinal fayda, ilk birimden itibaren azalmaktadır. Marjinal fayda ile toplam fayda arasındaki ilişkileri aşağıda şekil üzerinde inceleyebiliriz.




MU (marjinal fayda) TU ya (toplam fayda) yön vermektedir.
Sonuç olarak,
TU artarken, MU daima pozitif olmaktadır.
TU azalırken ise, MU negatif değerler almaktadır.
TU maksimum iken, MU sıfır olmaktadır.

Marjinal ve Toplam Tüketici Rantı


Marjinal tüketici rantı, tüketicinin bir maldan ilave bir birim daha satın almak için ödemeye razı olduğu en yüksek fiyatla, normalde ödediği fiyat arasındaki farktır.

Örneğin; tüketici A, ilave bir fincan kahveye en fazla 20 TL ödemeye razıiken, söz konusu kahveyi 5 TL den alabiliyorsa, satın aldığı kahvenin son fincanından 15 TL tüketici rantı elde etmiş olmaktadır.

O halde marjinal tüketici rantı, tüketicinin bir mala ödemeye razı olacağı en yüksek fiyat anlamına gelen söz konusu malın marjinal faydası ile malı alabileceği fiyat arasındaki farka marjinal tüketici rantı denilmektedir.

Toplam tüketici rantı ise, tüketicinin bir maldan belirli bir miktar satın alması halinde elde ettiği marjinal tüketici rantlarının toplamına eşittir. Yani, toplam tüketici rantı belirli miktar (1 birim veya daha fazla) satın alınması halinde elde edilen toplam fayda ile malı satın almak için yapılan harcama miktarı arasındaki fark demektir.

Tüketici bir maldan toplam tüketici rantını maksimum yapan miktar kadar satın almaktadır.

Tüketici bir maldan tüketici rantı elde edebildiği sürece satın alım yapacaktır. Ancak doğal olarak bir maldan satın alınan miktar arttıkça, o malın marjinal faydası azalacak, ve marjinal tüketici rantı da azalacaktır.

Tüketici bir maldan o mala ödemeye razı olduğu en yüksek fiyat ile o malı satın alabileceği fiyat eşit oluncaya kadar satın alım yapacaktır. Fiyat bu düzeye geldiğinde marjinal tüketici rantı sıfır olurken, toplam tüketici rantı da maksimum düzeye çıkmaktadır.

Şimdi fiyatı bilinen bir maldan tüketicinin ne kadar satın alacağını, bir şekil yardımıyla açıklamaya çalışmamız daha uygun olacaktır.



Yukarıdaki şekilde azalan bir seyir gösteren marjinal fayda eğrisi (MU) tüketicinin bir maldan sahip olduğu miktarla birlikte, o maldan elde ettiği marjinal faydanın azaldığını göstermektedir. (bir kişi ikinci bardak su içerken aldığı haz ile susuzluğunu gidermek için içtiği ilk bardak su arasındaki farktan bunu anlayabiliriz.)

Söz konusu malın kahve olduğunu düşünürsek, tüketici ilk satın aldığı ve tükettiği 1 fincan kahvedenP0 kadar haz duymaktadır. P1 kadar marjinal fayda elde etmektedir. P1 fiyatını ödemeye razıdır. Ancak kahvenin fincan fiyatı P3 ise, tüketici P3 fiyatından satın aldığı kahvenin son fincanından P1-P3 kadar marjinal tüketici rantı elde etmektedir. Bu durumda tüketici, söz konusu mala ödemeye razı olduğu en yüksek fiyat olan P1, satın aldığı fiyattan yüksek olduğundan daha fazla mal almaya istekli olacaktır.

Tüketici ikinci fincan kahve satın aldığında, elde ettiği marjinal fayda OP2 düzeyine düşmektedir. Tüketici bu miktar mal için P2 kadar bir fiyat ödemeye razıyken, söz konusu malı yine P3 fiyatından satın aldığında içtiği ikinci kahveden P2-P3 kadar bir marjinal tüketici rantı elde edecektir. Bir maldan ne kadar satın alacağına karar verirken, toplam tüketici rantını en yüksek düzeye çıkarmaya yönelen tüketici, ikinci kahveyi içtiğinde, toplam tüketici rantı henüz en yüksek düzeye erişmediği için satın aldığı miktarı yine arttıracaktır.

Tüketici üçüncü fincan kahveyi içtiğinde, söz konusu üçüncü fincan için ödemeye razı olduğu fiyat, o kahveye ödeyeceği fiyata eşit olmaktadır. (P3) Bu durumda marjinal tüketici rantı SIFIR (0) ve toplam tüketici rantı da maksimum olmaktadır.

Bu noktadan sonra kişinin içeceği yeni kahveye vermeye razı olduğu fiyat, mevcut fiyattan az olduğu için kişi artık kahve içmeyecektir.

Toplam Tüketici Rantı Hesaplanması

Şekil Yardımıyla;
Toplam tüketici rantı, her ilave satın alınan birimlerden elde edilen marjinal tüketici rantlarının toplamına eşit olmaktadır.

Şekilde tüketici 3 fincan kahve satın alması halinde, satın aldığı ilave fincan kahveler karşılığında elde ettiği marjinal faydaların toplamı P0CNO alanı kadardır.

Bu alan P0CNO aynı zamanda, tüketicinin her fincan kahveyi ödemeye razı olduğu en yüksek fiyattan satın alması halinde üç fincan kahve için ödemeye razı olacağı toplam para miktarı demektir.

Tüketici tüm kahveler için P3 fiyatından ödeme yapmış olduğu için P3CNO alanı kadar bir ödeme yapmaktadır.

Doğal olarak tüketici rantı söz konusu alanların birbirinden çıkartılmasıyla bulunacaktır. (P0CNO - P3CNO) Bu rant kısaca P0P3Cşeklinin alanı (gri alan) kadar olmaktadır.




Marjinal Fayda Eğrisinden Ferdi Talep Eğrisine
Bir tüketicinin herhangi bir maldan, o malın fiyatı dışındaki faktörler sabitken, çeşitli fiyatlardan satın almak istediği miktarları veren ferdi talep eğrisi söz konusu tüketici için, o malın marjinal fayda eğrisine özdeştir.

Bunun nedenlerini sıralayalım.

-Bir fincan kahvenin fiyatı P0 düzeyindeyken, tüketici söz konusu maldan almak istemez.
-Bir fincan kahvenin fiyatı P1 düzeyine gelince, tüketici bir fincan kahveiçecektir.
-Bir fincan kahvenin fiyatı P2 düzeyine gelince ise, tüketici iki fincan kahve içecektir.
-Malın fiyatı P3seviyesine inince, bu kez tüketici üç fincan kahve içecektir.

Tüketicinin çeşitli fiyatlardan satın almak istedikleri mal miktarlarını veren A, B, C ve benzeri noktalar birleştirildiğinde, tüketicinin çeşitli fiyatlardan satın almak istediği mal miktarlarının ne olduğunu veren ferdi talep eğrisi elde edilmektedir.
Bu talep eğrisi aynı zamanda, marjinal fayda eğrisine özdeştir.