28 Ekim 2012 Pazar

Dış Ticaret Politikası Doğrudan Araçlar


Dış ticaret politikasının amaçlarına ulaşması için kullanılan doğrudan araçlar, iki kategoride değerlendirilebilir.

Fiyatlar üzerinde etkili olan araçlar
Miktarlar üzerinde etkili olan araçlar

Vergiler
Ad Valorem: İthal veya ihraç edilen malın değerinin belirli bir yüzdesi kadar vergi alınması esasına dayanmaktadır. Örneğin, 100 USD lik bir ithalatın değerinin 10% u kadar bir vergi alınmış olsun. Bu durumda ithalatçı ülkenin hükümeti bu ithalattan 10 USD vergi alacaktır.

Spesifik: Bu yöntem, ithal veya ihraç edilen malın birimi başına sabit bir para miktarının vergi olarak alınmasını kapsamaktadır. 1 birim mal için 10 USD, malın değerini hesaba katmadan hesaplanır.

Kombine: Üstteki iki yöntemin birlikte uygulanması esasına dayanmaktadır. İthalat başına spesifik vergi ve ayrıca ad valorem vergi veriliyorsa, vergi yükümlülüğü kombine vergi olarak ifade edilmektedir.

İhracat Vergileri
Ülkeye özgü hammaddelerin yurt dışına arzını kısıtlayarak dünya piyasalarında fiyatların artmasını sağlamak ve bu sayede dış ticaret hadlerini ilgili ülke lehine değiştirmek amacıyla, hammaddenin yurt içinde kullanımını teşvik etmek ve hazineye gelir sağlamak maksadıyla kullanılmaktadır. En güzel örnek, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü)

İthalat Vergileri
Gümrük vergileri, ithal malların ülke sınırdan içeri girerken tahsil edilen vergiler olarak tanımlanabilir. Başlıca amaçlar, yerli sanayiyi dış rekabete karşı korumak ve hazineye gelir sağlamak sayılabilir.

Gümrük Tarife Benzeri Faktörler
1-İthalat Teminatları
İthalatçı mal siparişini verdiği zaman, ithalatın belirli bir oranı kadar Merkez Bankası’na teminat yatırmaktadır. İthalat gerçekleştirilinceye kadar bu teminat Merkez Bankası’nda tutulur. İthalata gerçekleştiğinde ithalatçıya geri ödenir. Kısıtlayıcı bir etkisi vardır.
Hükümetin korumak istediği sektördeki üreticiler için belirlediği yüksek bir iç fiyat vardır. Bu minimum ithal fiyatını oluşturmaktadır. İthalat ancak bu fiyat düzeyinden mümkün olmaktadır. Aksi halde yurt içindeki üreticiler için öngörülen yüksek fiyatları sürdürme imkanı olmamaktadır. Fark giderici vergilere örnek, AB’nin ortak tarım politikasında görülmektedir. AB, kendi üreticilerini korumak için yüksek destekleme fiyatları belirlemektedir. Dünya fiyatları bu yüksek fiyatlara eşitlemek için fark giderici vergi uygulamasına başvurmaktadır.
3-Anti-Damping Vergisi
Damping, bir ülkedeki büyük ölçekli firmaların, ürettikleri malları dış piyasada iç piyasa fiyatlarının altındaki fiyatlardan ürünlerini satmalarına denilmektedir. Piyasa fiyatından ucuz satış yapmak anlamın gelmektedir. Anti-Damping vergisi ise dış ticarette damping yaparak haksız rekabete girişen ülkelere karşı uygulanan bir önlemdir. Çünkü iç piyasaya dampingli mal giren bir ülkede yerli üreticiler bundan zarar görürler. Bu durumda dampingle gerçekleştirilen fiyat indirimine eşit ölçüde bir gümrük vergisi koymak veya mevcut vergileri bu miktarda arttırmak gereklidir. Buna anti-damping vergisi denilmektedir.
Bir ülkede hükümetin farklı mal ve hizmetlerden oluşan dış ticaret işlemleri için farklı döviz kurları belirlemesine çoklu kur sistemi denilmektedir. Bazı mallara yüksek kur uygulanmakla ithalatı engellenmiş olmaktadır.

Sübvansiyonlar
İhracat sübvansiyonu, imalatçı ihracatçılara doğrudan finansal destekverilmesidir. İhracat teşviki ise, imalatçı olsun veya olmasın tüm ihracatçıların ihracatla ilgili gerçekleşen veya gerçekleşecek tüm harcamalarını doğrudan veya dolaylı olarak kısmen veya tamamen devlet tarafından karşılanmasıdır.
İthal İkame Endüstrilerine Verilen Sübvansiyon
Yerli sanayi dış rekabetten korumak için başvurulan yöntemlerden birisi de hükümetlerin bu endüstrilere sübvansiyon ödemesidir. (karşılıksız yardım)


Miktar Üzerinde Etkili Olan Araçlar
Kotalar
İhracat Kotası (Gönüllü İhracat Kısıtlamaları)
İhracat kotaları, bir malın ihracatçısı ile ithalatçısı arasında yapılan iki taraflı görüşmeler sonucunda ihracatın belirli bir kota ile sınırlandırılmasıdır. Bu tarz anlaşmalar az gelişmiş ülkeler ile gelişmişler ülkeler arasında yapılır. Görünürdeki amaç sanayileşmiş ülkenin iç piyasasının düzenlenmesidir. Asıl amaç ise az gelişmiş ülkenin rekabetine dayanamayan gelişmiş ülke yerli sanayinin korunmasıdır. (Tekstil)

İthalat Kotası
En çok bilinen kota uygulamasıdır. Bu yüzden sadece kota denildiğinde akla bu tür kotalar gelmektedir. Kotalar, belirli sürelere göre düzenlenirler. Örneğin, 1 yıl veya 6 ay içinde ithal edilecek yabancı otomobillerin sayısını 1000 adet veya toplam değerini 1 milyon dolar olarak belirlemek bu kotalar bağlamında söylenebilir.

Miktar üzerinde etkili olan Tarife dışı faktörler

İthalat Yasakları
İthalat yasakları kotalarının en sert ve son şeklidir. Burada herhangi bir malın ülkeye girişi tamamen önlenmekte, yani ithalat sıfıra düşürülmektedir. Bu yönteme şu amaçlarla başvurulmaktadır;
-Ekonomi için önemsiz ve lüks malların ithalatını engellemek
-Yerli sanayi dış rekabetten korumak
-Dış ödemeler bilançosu açıklarının kapatılması
-Halk sağlığı ve kamu güvenliğini bozan malların ithalini engellemek
-Siyasi ilişkilerin bozuk olduğu ülkelerin birbirlerine ambargo koymaları

Devleti dış ticaret yapmaya iten çeşitli nedenler mevcuttur. Bu nedenler;
-İthalatı bizzat gerçekleştirerek, aracıların alacakları komisyonları ve normalüstü karlara kamuya mal etmek
-Özel sektör firması gibi devletin kendi ürettiği malları dışarıda pazarlamak
-Kıtlığı çekilen malları bizzat kendisi ithal ederek fiyat istikrarını sağlamak üzere iç piyasaya sürmek
-Tarımsal destekleme politikalarıyla oluşan aşırı stokları eritmek ve belirli stratejik malları dost ülkelerden alarak ya da onlara satarak dış politika amaçlarını gerçekleştirmektir

Görülmez Engeller
Bu önlemler devletin, halk sağlığı veya kamu güvenliği gibi nedenlerle çıkardığı idari, teknik veya diğer düzenlemeleri ya da standartlar kapsamaktadır. Örneğin, ABD hükümeti ve AB üyesi ülkelerin hükümetleri, çevre kirliliği önleme standartlarına uymayan otomobillerin ithaline izin vermemektedir. Bu tür engeller genellikle canlı bitki ve hayvan ithalatında görülmektedir. (deli dana, kuş gribi)

Dış Ticaret Politikası Dolaylı Araçları


Para ve Maliye politikaları temel olarak sayılabilir.

Para politikası, tam istihdam, fiyatlar genel seviyesinin istikrarlılığı, iktisadi büyüme ve ödemeler bilançosu dengesi gibi iktisadi amaçlara ulaşabilmek için Merkez Bankası tarafından ülkenin para ve kredi koşullarının kontrollü biçimde ayarlanması şeklinde yapılan faaliyetlerin tümüne denilmektedir. Bu faaliyetler açık piyasa işlemleri, reeskont oranları, zorunlu karşılıklar ve disponibilitedir.

Bu faaliyetlerin uygulanmasıyla ülke ekonomisinde para arzı arttırılarak ve azaltılarak, toplam talep arttırılır veya azaltılır. Talebin artması ithal mallara olan talebi de artıracağı için dış ödemeler bilançosunda dış ticaret hesabı ya açık verir ya da fazlalık varsa eritilir ve dengeye ulaşılır. Diğer bir örnek ise şöyle olabilir; Para arzının daraltıldığı sıkı para politikası dönemlerinde yurtiçi faizler yükselir. Yükselen faiz oranları yurtdışı faiz oranlarını geçtiğinde, ülkeye yurt dışından kısa caddeli sermaye girişi başlayacaktır. Ülkeye giren sermaye döviz rezervlerini arttıracağı için ödemeler bilançosunda olumlu etki söz konusu olacaktır. (kısa vadede) Diğer taraftan genişletici bir para politikası ise tam tersi bir etki doğuracaktır. Yani yurt dışına sermaye çıkışı ve ödemeler dengesine olumsuz etki ve fiyatlar genel düzeyinde bir artışa neden olacaktır.

Maliye Politikası ise para politikası ile aynı olan iktisadi amaçlara ulaşabilmek için devletin kamu harcamaları ve kamu gelirleri gibi değişkenler üzerinde yapacağı değişmelere bağlı olmaktadır. Kamu harcamaları, altyapı yatırımları, transfer harcamaları olurken, kamu gelirlerinin en büyük kısmı vergilerden oluşmaktadır.

Maliye politikasının genişletici (harcama arttırıcı) olması Keynesian iktisat teorisine göre istihdamı ve dolayısıyla toplam talebi ve milli geliri arttırmaktadır. Ancak talep artışının üretim artışıyla karşılanması yoluyla milli gelirdeki artış, ithal mallara olan talebi de arttıracağı için genişletici maliye politikası, dış ödemeler bilançosu üzerinde olumsuz bir etki yapacaktır. Maliye politikasının daraltıcı olması ise olumlu bir etki yapacaktır.


Dış Ticaret Politika Amaçları


Dış ödemeler dengesi açık veya fazla şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Dış açık veren ülkeler döviz rezervlerinin tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bu ülkelerin hükümetleri, kıt dövizlerin ülke dışına çıkışına sebep olan ithalat kısıtlayıcı önlemlere başvurulur. Dış açığın giderilmesi döviz gelirlerinin arttırılmasıyla mümkün olabilmektedir. Bu amaçla hükümetler ihracatı teşvik eden sübvansiyon türü politikalar uygularlar. Bazen de hem ithalatı kısıtlayıcı hem de ihracatı teşvik edici politikalar aynı anda uygulanabilir.

Yerli Sanayi Dış Rekabetten Koruma
Hükümetler, ülkede uzun vadede ihracat potansiyeli taşıyan, henüz yeni gelişen ve yüksek maliyetlerle çalışan sanayi dallarını yurtdışı rekabetin yıkıcı etkisinden korumak isterler. İthalat vergileri, kotalar, hatta ithalat yasakları gibi politikalar uygularlar. İthal edilen malların fiyatını yükseltmek, Yerli sanayinin ürettiği malların fiyatını korumak, İç talebi yerli sanayi malları lehine olacak şekilde tutmak istemek bu politikalar arasında sayılabilir.

İktisadi Kalkınma
İktisadi kalkınma için, birbirinden farklı iki tür sanayileşme politikası uygulanır. Bunlar;
İthal ikameci sanayileşme
Dışa açık sanayileşme

Birinci tür sanayileşme kapsamında hükümet, yerli sanayiyi koruyucu politikalar izler. İkinci tür sanayileşmede ise hükümet ihracatı teşvik edici politikalar üretmektedir. Bu sayede kısa vadede ülkenin döviz gelirlerini arttırmak amacı güdülmektedir. Elde edilen döviz gelirleri ile ülkenin iktisadi kalkınması için gerekli olan ama ülke içinde üretilemeyen yatırım mallarının ithali gerçekleştirilir. (Türkiye örneğinde Petrol)

Piyasada Aksaklıkların Giderilmesi
Ülke içinde bir malın piyasası monopolistik ise tüketiciler düşük kalitede mal için yüksek fiyatlar ödemek durumunda kalırlar. Bu nedenle hükümet gümrük vergilerini indirip ithal malın ülke içindeki monopol piyasada üretilen mallardan daha ucuza satılmasını sağlar. Dolayısıyla ülke içindeki monopol yapı veya oligopol yapının kırılmasını amaçlamaktadır. Bu malın yerli sanayi tarafından piyasaya sunulan fiyatından daha ucuza ithal edilmesini sağlar. Bu sayede iç piyasa rekabeti gelişir ve üretim kaynaklarının daha etkin kullanılması sağlanır.

Yurtiçi İktisadi İstikrarın Sağlanması
Ülkede istihdamın artırılması için hükümetler gümrük tarifeleri, kotalar vb. engeller koyarak iç talebi ithal mallardan yerli mallara çekebilmektedir. Böylece yerli sanayideki yükseliş ile işsizlik önlenmiş olacaktır. Ayrıca hükümet, iç piyasada arzı azalan ve fiyatı yükselen mallara karşı ithalatı serbest bırakarak ülkenin iktisadi birimlerinin talep fazlasını gidermektedir. Arz tıkanıklığının aşılması sayesinde enflasyonun yükselmesi önlenecektir. Fiyatlar genel seviyesi istikrara kavuşmuş olacaktır. Bu uygulama ile piyasada arz açığı giderilecektir.

Hazineye Gelir Sağlamak
İhracat veya ithalat üzerine konulan vergiler, hazinenin gelir kaynaklarını oluşturmaktadır. Hazinenin gelir elde etmesi özellikle gelişmekte olan ülkelerde önem taşımaktadır. Örnek petrol ve enerji üzerindeki vergiler.

Dış Piyasalarda Monopol Gücünden Yararlanma
Eğer bir ülke herhangi bir malın üretiminde monopol konumunda ise ve dış ticaret hadlerini kendi lehine değiştirme ihtiyacı duyuyorsa, hükümet bu malın ihracatına kota koyabilmektedir. Çünkü böyle bir durumda malın fiyatı yükselir. Fiyatların yükselmesi yoluyla dış ticaret hadleri, kota koyan ülke lehine değiştirilmeye çalışılır.

Hükümetler, diğer ülkelerle olan dış ilişkilerini asgari düzeye indirerek sadece kendi ülke kaynakları ile yetinerek tarım, sanayi ve hizmet kesiminde ilerlemeyi benimseyebilir. Her türlü ithalatı yasaklayabilir. Ancak dünyadaki hiçbir ülke iktisadi gelişme için gerekli kaynaklara eksiksiz sahip değildir. Bu yüzden her ülke başka bir ülkenin kaynaklarını muhtaç olmaktadır.

Sosyal Amaçlar
Ülkeler kamu ahlakını, kamu güvenliğini, insan, hayvan, çevre ve bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyen malların ithalini engellemek isterler. Bu nedenle bu malların ithalatına yasaklayıcı politika araçları uygulanır. Aynı şekilde, bu tür malların, uluslararası anlaşmalar gereğince başka ülkelere ihraç edilmesi de yasak kapsamına alınabilmektedir.

Dış Siyasi Amaçlar
Uluslararası ilişkiler öncelikle iktisadi menfaat elde edilmesine ve siyasi güvenliğin korunmasına dayanmaktadır. Bu nedenle ülkeler arasında barışçıl ilişkiler kurulması, karşılıklı menfaatlerin elde edilmesinde çok önemlidir. Ancak aralarında barışçıl ilişkiler bulunmayan ülkeler birbirlerinden iktisadi menfaatlerini ve siyasi güven unsurunu karşılıklı olarak elde edemeyeceklerini bildikleri için birbirlerini bu menfaatlerden yararlandırmak da istemezler. Sonuç olarak dış ticaret politikalarının belirlenmesinde diğer ülkelerle olan siyasi ilişkilerin de rolü vardır.


25 Ekim 2012 Perşembe

1990-2000 Türkiye Dış Ticareti


1990’lı yılların başında gerek dünya ekonomisinde yaşanan durgunluk ve “Körfez Krizi” gibi dış faktörler, gerek ekonomideki yüksek enflasyon oranı, kamu açıkları, artan iç ve dış borç yükü sonucunda, ülkemiz 1994 kararları olarak bilinen, ekonomik tedbirler paketi uygulanmaya konmuştur. 1994 de yüksek oranlı devalüasyon sonrası uygulanan ekonomi politikaları ile ihracatımız ve dünya piyasalarındaki rekabet gücümüz artmıştır.

1995 yılında Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) üye olmuştur.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 da yürürlüğe girmiştir. Gümrük birliği sadece tarafların birbirine uyguladıkları gümrük vergileri ile eş etkili vergilerle, ikili ticaretin önündeki her türlü engelin kaldırılmasını (Türkiye ve AB için tarım ürünleri hariç) ve üçüncü ülkeler kaynaklı ürünlerde ortak bir gümrük vergisi tahsil edilmesi hususlarını içermekle kalmayıp, topluluğun ortak ticaret ve ortak rekabet politikalarının temel unsurlarına uyumunu da kapsamaktadır.

1995 yılı başından itibaren ihracata yönelik “Devlet Yardımları” programları yürürlüğe girmiştir.

İhracat Yönetmeliği hükümleri uyarınca, 1936 yılından beri devam etmekte olan ve ihracatçılara, ihracat yapabilme olanağı tanıyan “İhracatçı Belgesi” uygulamasına Ocak 1996 tarihinde son verilmiştir. İhraç edeceği mala göre ilgili “İhracatçı Birliği’ne” üye olan, vergiye tabi gerçek ve tüzel kişi tacirlere ihracat yapabilme olanağı tanınmıştır.

1996 yılında Dahilde İşleme Rejimi Kararı uygulamaya konmuştur. Bu karar uyarınca, Türkiye Gümrük Bölgesi içerisinde yerleşik firmalara verilecek izin belgeleri kapsamında, ihracatçıların ihraç malı üretimi için yurt içinden ve yurt dışından hammadde ve yardımcı madde alımında vergi muafiyeti getirilmiştir.

1997 yılında Uzakdoğu ülkelerindeki mali piyasalarda başlayan kriz, reel sektörü olumsuz etkilemiştir. Küresel krizin Ağustos 1998 de Rusya’ya sıçraması ülkemiz ihracatını da olumsuz etkilemiştir.

1998 döneminde Türkiye dünya ihracatındaki binde 5 lik payı aşmayı hedeflemiştir. Dış Ticaret Müsteşarlığı bu maksatla yeni bir ihracat stratejisi oluşturmak amacıyla “İhracat Stratejisi 1998-2005” hazırlayıp yayınlamıştır.

17 Ağustos 1999 Depremi ve sonrasından yaşananlar sonucunda ülkemiz ekonomisi ve dış ticaretimiz olumsuz yönde etkilenmiştir. 1989 yılından beri sürekli artan ihracatımız 1999 yılında ilk kez 1,4 oranında azalarak 26,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.


1980-1990 Türkiye Dış Ticareti


Avrupa Ekonomik Topluluğu ile oluşturulacak Gümrük Birliği için geçiş dönemi devam ederken ödemeler dengesi açmazına düşen Türkiye’de, 24 Ocak 1980 kararları alınmıştır. Bu kararlar ile 49% oranında devalüasyon yapılarak ithal ikamesine dayalı kalkınma politikasından vazgeçilmiş ve ihracata dayalı kalkınma politikasına geçilmiştir.

24 Ocak 1980 de alınan kararlar:
Esnek Kur uygulamasına başlanmıştır
Devletin ekonomideki rolünü azaltan önlemler alınmıştır
Sübvansiyonlar ve Desteklemeler sınırlandırılmıştır
Dış Ticarette serbestleşmeye önem verilmiştir
İthalatta kademeli olarak serbestleşme sağlanmıştır
İhracatta Vergi İadesi başlatılmıştır
Düşük Faizli kredi ve finansman imkanları sağlanmıştır
İmalatçı ihracatçılara, ithalatta gümrük muafiyeti getirilmiştir
Sektörlere göre teşvik sistemi belirlenmiştir
Döviz alım ve satımı serbest bırakılmıştır
En önemli fiyat kontrol ve sınırlamaları kaldırılarak serbest piyasa ekonomisine geçiş hedeflenmiştir

Bu kararlar ile kapalı ekonominin yerini ihracata dayalı sanayileşme stratejisialmıştır. İhracat için önem arz eden ulaşım, haberleşme ve diğer alt yapı yatırımları hız kazanmıştır. Gümrük müşavirliği saygın bir meslek haline gelmiştir.

1984 ve 1985 yıllarında İhracat rejimlerindeki bürokratik engeller azaltılmıştır. Başlıca ihracat teşvik araçları; Ucuz maliyetli ihracat kredisi, Vergi iade sistemi, Destekleme fiyat istikrar fonundan yapılan ödemeler, İhracat karşılığı gümrük muafiyetli mal ithalatı imkanı (dahilde işleme), Katma değer vergisi muafiyeti, Kaynak kullanım destekleme fonu, İhracat karşılığı dövizlerden mahsup, vergi, resim ve harç istisnası ve geçici kabul rejimi ile ithalat olarak sıralanabilir.

Serbest Bölgelerin önem kazanması 24 Ocak 1980 kararları ile olmuştur. Antalya ve Mersin limanları serbest bölge olarak kabul edilmiştir. 1987 de Avrupa Topluluğuna tam üyelik başvurusu yapılmış ve bu çerçevede hazırlık ve uyum çalışmalarına başlanmıştır.

İhracatçıların finansman tedariki ve ucuz ihracat kredisi ihtiyaçlarını karşılamak için 1987 yılında Türk Eximbank kurulmuştur.

1960-1980 Türkiye Dış Ticareti


1960 yılından itibaren “Planlı ve İthal İkameci” kalkınma dönemine girmiştir. Planlı kalkınma 1961 Anayasası’nın 129. Maddesinde yer almış, 30 Mayıs 1961 tarih ve 91 sayılı kanunla Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur. Bu dönemden itibaren kalkınma çabaları 5 er yıllık planları ile sürdürülmüştür.

1962 yılında geçiş planı uygulanmıştır. Birinci 5 yıllık Kalkınma Planı özel sektör ile karma ekonomi kuruluşları için 1 Ocak 1963 tarihinde genel bütçeye bağlı devlet kurumları ile belediyeler ve özel idareler içinde 1 Mart 1963 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

Birinci beş yıllık kalkınma planı (1963-1967) 15 yıllık bir perspektif ile hazırlanmıştır. 15 yıllık hedefler özetle şöyledir; Yeterli sayıda ve üstün nitelikte ilim adamı ve teknik uzman yetiştirilmesi, 7% lik bir gelişme hızının sağlanması, istihdam probleminin çözülmesi, dış ödemeler dengesine ulaşılması ve bu hedeflerin sosyal adalet ilkesine uygun olarak gerçekleştirilmesidir.

Birinci kalkınma planı devlet ve özel teşebbüsün birlikte yan yana yer aldığı karma bir ekonomik yapıyı öngörmüştür. Kalkınmanın büyük ölçüde sanayide meydana gelecek gelişmeye bağlı olduğu kabul edilmiştir. Dış ticaret politikasının temeli ikame edilebilir ithalatın ikamesini ve yerli hammadde kullanılmasını teşvik ederek ithalatta tasarruf sağlamak olarak söylenebilir.

İkinci beş yıllık kalkınma planı (1968-1972) 15 yıllık uzun dönemli planın ikinci dilimi olarak hazırlanmıştır. İkinci kalkınma planında ekonomik hedefler 7% yıllık kalkınma hızı, dış kaynaklara bağlılığın azaltılması, ekonomide yapısal değişikliklerin yapılması, sanayi sektörünün GSMH içerisindeki payının yükseltilmesi ve yatırım tasarruf dengesinin sağlanması şeklinde tespit edilmiştir.

1962-1970 dönemi Türkiye’nin en uzun, devamlı ve yüksek hızlı kalkınmadönemidir. Türk Sanayi, 1963-1970 yılları arasında yılda ortalama 9% bir hızla büyümüştür. Sanayi yatırımlarının yarısı ara mallar üzerinde yoğunlaşmıştır. Yatırımlar kamu kesimince yapılmıştır. Dönemin sonunda ithalatın 90% ı sermaye mallarından, ara girdilerden ve sanayi hammaddelerinden oluşmaktaydı. 1970 yılında TL 66% oranında devalüe edilmiştir.

1974 petrol krizi ekonomi üzerinde olumsuz etki yapmıştır. Petrol fiyatları 4 kat artmış ve 70li yılların sonlarındaki krizi hazırlayan sebeplerden biri olmuştur. 1974 yılı öncesindeki ucuz petrol Türk ekonomisinin petrole olan bağımlılığını arttırmış ve bu durumda petrol fiyatlarının artmasıyla Türkiye’nin ithalat maliyetlerini yükseltmiştir. Bu nedenle Türkiye ithalat kısıtlamasına ve kambiyo kontrollerinin arttırılmasına başvurmak zorunda kalmıştır.

1975-1977 yıllarında dış ticaret açıkları daha fazla büyüyerek GSMH nın 8.5% una ulaşmış 1978 den itibaren dış borç vadelerinin gelmeye başlamasıyla ekonomi krize girmiştir. 1960-1980 döneminin en önemli özelliği ihraç malları içindeki tarım ürünleri payının azalarak, sanayi ürünleri payının artışıdır.


1950-1960 Türkiye Dış Ticareti


Bu dönem uluslararası düzenin ABD öncülüğünde yeniden yapılandığı bir dönemdir. Türkiye de 1947 de Dünya Bankası ve IMF ye üye olmuştur. İlk askeri yardımı (soğuk savaş dönemi) 1947 de Truman Doktrini kapsamında almıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne 1945 de katılmış ve 1948 de ise Marshall Yardımı kapsamında ekonomik yardım almıştır.

Savaş sonrası IMF üyeliği öncesi Türk Lirası devalüasyonu gerçekleştirilmiştir. 1946 da Türk Lirası 116% oranında devalüe edilmiştir. Bir dolar 1,36 liradan 2,80 liraya çıkmıştır.

1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidarıyla ithalatta liberasyona gidildi. Sabit ama ayarlanabilir kur sistemi benimsendi. 1954 de 6224 sayılı Yabancı Sermaye Teşvik Kanunu yürürlüğe girdi. Ancak ithalatın hızlı artışı karşısında liberasyondan 1953 yılında vazgeçilmiştir. 1950-1953 yılları arasındaki dönem yatırımların önemli artış gösterdiği bir dönemdir. Toplam yatırımların GSMH’ya oranı 1950 yılında 12% ye çıkmıştır. Bu dönemde önemli Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) kurulmuştur. Bunlar arasında; Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, Et ve Balık Kurumu, Türkiye Çimento, AZOT, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Devlet Malzeme Ofisi, Selüloz ve Kağıt, Demir Çelik, Türkiye Kömür İşletmeleri sayılabilir.

1950-1960 yılları arasında Türkiye’nin ihraç ürünleri tarım ürünlerinden oluşmaktadır. GSMH kişi başına düşen yıllık gelir ortalama yüzde 3,4 artmıştır. Fakat bu dönemin sonlarına doğru ciddi boyutlarda enflasyon, döviz sıkıntısı ve dış ödemeler sorunu gündeme gelmiştir. 1958 de istikrar tedbirleri alınmış, TL yeniden 70% dolayında devalüe edilmiştir.

1930-1950 Türkiye Dış Ticareti


Devlet müdahalesinin ilk defa ve en fazla hissedildiği dönem olarak tanımlanabilir. 1929 dan sonra hükümet, dış ticarete müdahale edebilmeye başlamıştır. Tüm dünyada tercih edilen korumacılığa paralel olarak Kliring Sistemi Türkiye tarafından da benimsenmiştir.

1929 da dış ticarete müdahale olunca, ithalat açısından, yurt içinde üretilen malların ithalatı ve çok zorunlu gıda maddeleri ile sanayi için gerekli hammaddeler dışında kalan tüm ithalat yasaklanmıştır.

İhracatta ise devlet desteği başlamıştır. Çünkü ikili anlaşmalarda yapılan ithalatın karşılığında ihracat yapmak gerekiyordu. Bu nedenle ihracat fiyatları dünya fiyatlarından farklılaşmaya başlamıştır. Yüksek maliyetli ürünlerde dışarıya ihraç edilmeye başlandı.

Tekstil ithalatı toplam ithalatın 44% ü iken, 28% e düşmüştür.
Gıda ithalatı toplam ithalatın 17% si iken, 4% e düşmüştür.
Sermaye malları ve hammaddeler toplam ithalatın 15% i iken, 37% ye yükselmiştir.

1930 yılı Türk Parasını Koruma Kanunu ile döviz piyasası sıkı bir biçimde kontrol altına alınmıştır.

Devlet eliyle sanayileşme politikası izlenmiştir.  1937 yılında söz konusu terim Anayasa’ya girmiştir. 1930-1939 yılları arasında 1938 yılı hariç dış ticaret açığı olmamıştır.

İkinci Dünya Savaşı esnasında Türkiye savaşa girmemiş olmasına rağmen savaş koşullarını tüm ağırlığıyla yaşamıştır. Bu dönemde alınan kararlar, 1940 tarih ve 3780 sayılı “Milli Koruma Kanunu”, 1942 tarih ve 4305 sayılı “Varlık Vergisi Kanunu”, 1944 tarih ve 4553 sayılı “Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu”dur.

1950 sonrasında ülkede siyasi ve ekonomik alanda değişimler olmuştur. Çok partili hayata geçiş ve Demokrat Parti iktidarı…

1923-1929 Türkiye Dış Ticareti


Yeni Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında Osmanlı’dan devraldığı altyapının yeterli olmamasına bağlı olarak ve Osmanlı’dan kalan ticaret yapma eksikliği nedeniyle temel ihraç ürünleri tahıl ve hammaddeler olmuştur.

1916 yılında Osmanlı Devleti’nin uygulamaya koyduğu gümrük tarifeleri 1929 yılına kadar değiştirilememiştir. Bu durum ülkenin o dönemde rahat hareket edebilmesini engellemiştir.

Kalkınmanın sanayi ile gerçekleşeceği kabul edilmiş ve sanayileşme kalkınmanın temeli olarak görülmüştür. 1924 yılında kurulan İş Bankası sermaye çevreleri ve siyasi kadroları bir araya getirmiştir. 17 Şubat – 4 Mart 1923 İzmir Kongresi 1923 – 1929 dönemindeki liberal iktisat politikasının temelini oluşturmuştur.

İzmir Kongresi Kararları
Üreticinin Korunması
İhracatın Gelişmesi
Milli Sanayinin ve işçinin korunması
Demir yollarının geliştirilmesi

1925 yılında Sanayi ve Maadin bakanlığı kurulmuştur. Ayrıca 1927 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmıştır. Özel girişime önemli avantajlar getirilmiştir. Bu avantajlar vergi muafiyeti, toprak bağışı, yatırım mallarının gümrüksüz ithali izni ve taşıma ücretlerindeki indirimler gibi teşviklerdir.

Türkiye'de Dış Ticaret


Türkiye 1980’li yıllardan sonra, dünya ticaretinden pay alma bakımından ihracattaki başarısını arttırmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında ihracatın büyük bir kısmını tahıl ve hammadde ihtiyacı oluşturmuştur. İthalat ise sanayi ürünlerinde yoğunlaşmıştır. O dönemdeki 51 milyon dolar seviyesindeki ihracatımız 2009 yılında 100 milyar doları aşmıştır. İthalat ise o dönemde 87 milyon dolar iken, 2009 da 150 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır.

Türkiye’de Dış Ticaretin gelişimini 7 ayrı dönemde inceleyebiliriz.

2000 Sonrası Dönemi


Dış Ticaretin Tarihi


Dünyanın bilinmeyen bölgelerini keşfetmek yeni topraklar ve toplumlar bulmak, sadece ilmi bir merak olarak kalmamıştır. İnsanın öğrenmek ve yeni değerler bulmak arzusu gelişmiştir. Başlangıçta ilmi araştırma arzusu öne çıkmış, daha sonraları ise keşif ve buluşların ekonomik avantajlar sağladığı görülmüştür. Uluslararası ticaretin çıkış noktası da burası olmuştur.

16. yy sonlarına doğru Avrupa’da Merkantilizm (tıkla) geçerli bir ticaret düşüncesi olarak doğmuştur. Bunun doğal sonucu olarak ticaret devletlerin yoğun baskısıyla ve kısıtlayıcı engelleriyle karşılaşmıştır.

18. yy başlarında ise merkantilizm yerine egemen olan klasik liberalizm düşüncesi etkili olmaya başlamıştır. Sanayi devrimi ile liberalizm kökleşmiş ve buhar gücünün sanayiye uygulanmasıyla, büyük ölçekli üretime geçilmiştir.

19. yy sonları ve 20. yy başlarında himayeci ve milli ekonomi taraftarlarının yeniden güç kazandığı görülmüştür. Özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki ekonomik doktrinler veekonomi politikası, diğer sebeplerinde etkisi altında kalarak daha çok müdahaleci ve himayeciliği öngören doktrin etkisi altında kalmıştır.

Dünya ekonomisi 19.yy sonlarından itibaren önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunların en başında, ülkelerin gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler olarak ayrılmış olması gelmektedir.

Dünya nüfusunun 80% gibi bir bölümü az gelişmiş ülkelerden oluşmaktadır. Bu ülkeler gelir dağılımından adil bir pay alamamaktadır. Birçoğu aşırı yoksulluk ve sefalet içerisinde yaşamaktadır. İletişim araçlarının gelişmesi ve küreselleşme, sanayileşmiş ülkelerdeki insanların yaşam düzeyini gözler önüne sermektedir. Bu durum az gelişmiş ülkelerin gelişim gösterme konusunda azimlerini arttırmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönem boyunca bu ülkelerin temel amacı sanayileşmenin gerçekleştirilmesi ve sanayi ürünlerinin ihracatının geliştirilmesi olmaktadır.

Bu gelir dağılımındaki eşitsizliğin sonucu olarak sosyal ve siyasal huzursuzluklar ortaya çıkmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin yalnız başına kalkınmaları neredeyse imkansızdır. Bu ülkeler sanayileşmiş ülkelerin sağlayacağı mali kaynaklar ve desteklerle kalkınabilirler. Söz konusu destekle dünya genel ticaret hacmi de genişleyecektir. Uluslararası alanda sosyal ve siyasal istikrar artacaktır.

Diğer yandan sanayileşmiş ülkelerin desteklerinin yetersizliği nedeniyle az gelişmiş ülkeler 1980 li yılların başlarında uluslararası bankalardan borç almaya başlamışlardır. Bu borçlara uygulanan faizlerin yüksekliği nedeniyle az gelişmiş ülkeler borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmişlerdir. Bu durum az gelişmiş ülkeler için dış borç problemini ortaya çıkarmıştır.

Bu borçların bir kısmı silinmiş,  bir kısmı yeni ödeme planlarına bağlanmıştır. Ancak söz konusu ülkelerde yaşanan döviz sıkıntısı ve kamu açıklarına bağlı olarak uygulanan yüksek faiz politikaları, çoğunluğu kısa süreli önemli miktarda yabancı sermayeyi bu ülkelere çekmiştir. Mali küreselleşme de bu gelişmelere uygun bir ortam hazırlamıştır. Az gelişmiş ülkelerdeki yabancı mali sermaye ülkedeki ekonomik ve siyasal gelişmelere çok duyarlı olmaktadır. Küçük bir olumsuz beklenti bile bu sermayenin ülkeyi terk etmesine sebep olmaktadır.


Mali krizlerin büyük bir çoğunluğu bu nedene bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. 1994 Meksika Krizi, aynı yıl Türkiye’de alınan 5 Nisan Kararları, 1997 Asya Krizi ve 1998 Rusya Krizi’nde yabancı mali sermayenin önemli etkileri olmuştur. Mali krizler ülkede talep daralması yaratmaktadır. Reel ekonomide üretimi düşürür ve Dış ticaret hacmini olumsuz etkiler.

Dünya ekonomisinde dikkat çeken bir diğer unsur da gerek gelişmiş ülkelerde gerekse az gelişmiş ülkeler arasında bölgesel ekonomik birleşmelerin giderek yaygınlaşmasıdır. Roma Antlaşması ile kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu, Maastricht Antlaşması ile Ekonomik ve Parasal Birlikaşamasında geçmiş ve ismini de Avrupa Birliği olarak belirlemiştir. Nitekim 1999 yılı Ocak ayından itibaren Avrupa Birliği tek para birimi Euro yu (€)kullanmaya başlamıştır.

AB ye karşılık ABD de, Kanada, Meksika ile birlikte Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesini (NAFTA) kurmuştur. Japonya ve diğer uzak doğu ülkeleri ve pasifik ülkeleri de Asya Pasifik ÜlkeleriTopluluğunu (APEC) kurmuşlardır. Az gelişmiş ülkelerin kendi aralarında çok sayıda iktisadi birleşme hareketi gerçekleştirilmiştir. Tüm iktisadi birleşmeler arasından yukarda sözü edilen 3 temel topluluk en büyük blokları oluşturmaktadır. Bu 3 blok içinde yer alan ülkeler dünya dış ticaretinin neredeyse tamamını gerçekleştirmektedir.


24 Ekim 2012 Çarşamba

II. İnönü Savaşı


Londra Konferansı’ndan sonuç alamayan İtilaf Devletleri Londra konferansı kararlarını TBMM ye kabul ettirebilmek için Yunanlıları yeniden saldırıya geçirdiler. Yunanlılar ayrıca birinci İnönü savaşının intikamını almak istiyorlardı. Afyon ve Eskişehir üzerinden taarruza geçen Yunan kuvvetlerini İsmet Bey komutasındaki Türk ordusu İnönü’de ikinci kez yenmeyi başarmıştır.

Önemi ve Sonuçları
TBMM Başkanı M. Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya “siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz” telgrafını çekerek kutlamıştır.
İtalyanlar Anadolu’da işgal ettikleri yerleri boşaltmaya başlamışlardır.
TBMM ye duyulan güven ve düzenli orduya katılım daha da artmıştır.
Fransa ile gayri resmi diplomatik ilişkiler başlamış, senato başkanı H.F. Bouillion Ankara’ya gelmiştir.
Fransızlar Zonguldak’tan ayrılmıştır. (Burayı işgal etme sebebi zengin kömür yataklarıydı)
İtilaf Devletleri arasındaki görüş ayrılıkları daha da artmıştır.
Ankara Hükümeti ile İstanbul Hükümeti arasında yakınlaşma başlamıştır.
Bu savaştan sonra İngilizlerin Yunanlılara güveni sarsılmış ve TBMM ile doğrudan ilişki kurmaya çalışmışlardır.


I. İnönü Savaşı


Savaş, Yunanlıların Çerkez Ethem ayaklanmasından faydalanarak Kütahya ve Eskişehir’i ele geçirerek Ankara’ya yönelmeleri ve Milli Mücadeleyi sonlandırıp Sevr Antlaşmasını TBMM ye kabul ettirmeleri amacıyla başlamıştır. Kurmay Albay İsmet Bey komutasındaki Türk ordusu önce Ethem in isyanını bastırmış ve ardından İnönü’de Yunanlıları yenerek geri püskürtmüştür.

Önemi ve Sonuçları
TBMM nin kurduğu düzenli orduların ilk askeri başarısı olmuştur.
Halkın kendine, TBMM ye ve M. Kemal Paşa’ya duyduğu güven artmıştır.
Kuvay-ı Milliye tasfiye edilmiştir.
Halkın morali yükselmiş ve düzenli orduya katılım artmıştır.
TBMM nin gücü ve otoritesi artmıştır.
İtilaf Devletleri yeni bir barış önerisinde bulunarak Londra Konferansı düzenlemişlerdir.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile yeni Türk devletinin ilk anayasası yürürlüğe girmiştir.
Afganistan ile Türk Afgan dostluk antlaşması yapılmıştır.
İstiklal Marşı kabul edilmiştir. 12 Mart 1921

TBMM Kurtuluş Savaşı sırasında İstiklal Marşı yazılması için bir yarışma düzenlemiştir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği yarışmaya katılan şiirler beğenilmeyince Mehmet Akif Ersoy un yazdığı İstiklal Marşı şiiri 12 Mart 1921 de kabul edilmiştir.

Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalanmıştır.
İtilaf Devletleri arasındaki görüş ayrılıkları artmıştır.

TBMM nin Londra Konferansına Katılma Sebebi
İtilaf Devletleri’nin TBMM yi resmen tanımasını sağlamak
Barış yanlısı olduğunu göstermek
Türk halkının gerçek temsilcisinin TBMM olduğunu göstermek
Dünya kamuoyuna haklı davasını ve Misakı Milliyi duyurmak

Sevr Antlaşması


10 Ağustos 1920

Paris Konferansı’nda İtilaf Devletleri Avrupa sorunlarına öncelik verdiği için Osmanlı ile yapılacak barış antlaşmasını sonraya ertelemişlerdi. Daha sonraki görüşmelerde de görüş ayrılıklarının fazlalığı nedeniyle uzlaşma sağlanamamıştı.

Buna rağmen “Damat Ferit Paşa” nın ısrarları ile Osmanlı Devleti konferansa davet edilmişti. Kendisinin başkanlığında Paris’e giden heyet bir sonuç alamamıştı.

Ardından San Remo’da oluşturulan barış taslağı da çok ağır bulunarak Tevfik Paşa tarafından imzalanmamıştır. Tüm bunlar üzerine İtilaf Devletleri’nin desteklediği Yunan Ordusu Doğu Trakya’yı işgal etmişti. Ayrıca Batı Anadolu’da Bursa-Uşak çizgisine kadar ilerlemişti. Durumun umutsuzluğunu gören Padişah, Saltanat Şurası toplayarak antlaşmanın kabul edilmesi kararını aldırmıştı. Damat Ferit Paşa hükümeti adına Maarif Vekili Hadi Paşa başkanlığında bir heyet Fransa’ya giderek Paris yakınlarında Sevr kasabasında, Sevr Barış Antlaşmasını imzalamıştır.

Antlaşma Şartları
-         Boğazlar, içinde Türk olmayan uluslararası bir komisyonun yönetimine bırakılacak ve bütün devletlere açık olacaktır.
-         Kapitülasyonlar genişletilerek devam edilecektir.
-         Osmanlının asker sayısı 50700 ü geçmeyecek ve ağır silahlar kullanmayacaktır.
-         Doğu Anadolu’da Ermenistan, Güneydoğu Anadolu’da Kürdistan devletleri kurulacaktır.
-         Batı Anadolu, İzmir ve Doğu Trakya Yunanistan’a verilecektir.
-         Güneybatı Anadolu, Rodos ve 12 Ada İtalya’ya bırakılacaktır.
-         Çukurova, Adana, Mersin, Sivas dolayları, Suriye ve Lübnan Fransa’ya bırakılacaktır.
-         Irak, Ürdün, Filistin ve Hicaz İngiltere’ye verilecektir.
-         Osmanlı Devleti barış şartlarına uymaz ve azınlık haklarını gözetmezse İstanbul işgal edilecektir.
-         Azınlıklara geniş haklar verilecek ve bu konuda devlet sürekli denetlenecektir.
-         Osmanlı Devleti’nin bütün mali kaynakları İtilaf Devletleri tarafından harcanacak ve maliyesi bir komisyon tarafından yönetilecektir.

Sonuçları
Kanuni Esasi ye göre uluslararası bir antlaşmanın yürürlüğü girebilmesi için Meclis-i Mebusan tarafından onaylanması şartı mevcuttu. Ancak Meclis daha önceden kapatıldığı için Sevr antlaşmasının onaylanması mümkün olmamıştır. Antlaşma bu nedenle hukuken geçersizdir. Ayrıca TBMM Sevr’i kabul etmediği gibi imzalayan ve onaylayanları da vatan haini ilan etmiştir. Sevr de sunulan şartlar Türk halkının mücadele azmini arttırmış ve tepki ile karşılanmıştır. 

21 Ekim 2012 Pazar

Transit Rejimi


İthalat vergileri ve ticaret politikası önlemlerine tabi tutulmayan serbest dolaşıma girmemiş eşya ile söz konusu ülkede ihracatla ilgili gümrük işlemleri tamamlanmış eşyanın, gümrük gözetimi altında Türkiye Gümrük Bölgesi içinde bir noktadan diğerine taşınması transit rejimi tanımına girmektedir. 

Mesela Yunanistan’dan ceviz taşıyan tırın Türkiye'nin kara yollarını kullanıp İran'a geçiş yapması bu konuya örnek olabilir. Özellikle transit geçiş güzergahı üzerinde bulunan ülkemiz için önemli bir durum oluşturmaktadır.

Hariçte İşleme


Serbest dolaşımdaki eşyanın, işlenmek üzere Türkiye gümrük bölgesinden geçici olarak üçüncü ülkelere gönderilmesi ve bu faaliyetler sonucunda elde edilen ürünlere tam veya kısmi muafiyet uygulanmak suretiyle tekrar serbest dolaşıma girebilmesini bu gümrük rejimini ifade etmektedir.

Herkesin anlayacağı şekilde bir örnek üzerinden anlatırsak: mesela yurt içinde saat kadranı üretiyorsunuz ama kayış üretmek ve monte etmek hem pahalı hem de yatırım yapmak istemiyorsunuz. Bu kapsamda üretilen kadranları falanca ülkeye yolluyorsunuz, oradan da kayışı takılmış şekilde, saat olarak geri alıyorsunuz.

Bu rejim genellikle üretimini işçi maliyetlerinin düşük olduğu ülkelerde yapmak isteyen büyük firmalar tarafından kullanılmaktadır.


Dahilde İşleme


Dahilde işleme rejimi kapsamında; ihracı taahhüt edilen işlem görmüş ürünün elde edilmesinde kullanılan ve serbest dolaşımda bulunmayan hammaddenin Türkiye gümrük bölgesinde (serbest bölgeler hariç) yerleşik firmalarca, ticaret politikası önlemlerine tabi tutulmaksızın, vergisi teminata bağlanmak suretiyle bedelli ve/veya bedelsiz ithal edilmesi ve ihracat taahhüdünün gerçekleşmesini müteakip, alınan teminatın iade edilmesidir.

Mesela yurt dışından sac getirtip tencere yapıp ihraç etmek, şeker getirip şeker bulunan bir gofret yapmak gibi… Burada iş gücü yaratıp KDV'den muaf hammadde almak ve satmak yapabilen için oldukça karlı bir iş olabilmektedir.


Serbest Dolaşım


Türkiye Cumhuriyetinde 4458 sayılı gümrük kanununa göre serbest dolaşıma giriş rejimi, ticaret politikası önlemlerinin uygulanması, eşyanın ithali için öngörülen diğer işlemlerin tamamlanması ve kanunen ödenmesi gereken vergilerin tahsili ile mümkün olmaktadır. 

Serbest dolaşımda olma deyimi, bir eşyanın belli bir gümrük bölgesine girdikten sonra bu gümrük bölgesi içerisinde herhangi bir kısıtlama veya engelle karşılaşmadan taşınabilmesini ifade eden bir gümrük rejimidir. Fakat bunun olabilmesi için eşyanın girişinde gerekli kontrollerin yapılması ve önlemlerin alınması gerekir. Bu önlemler eşyanın tabi olduğu vergilerin alınması, gerekliyse laboratuvar tahlili yapılması veya belli standartları gösteren belgelerin varlığı gibi koşulları kapsayabilir. 

Örneğin, Türkiye'ye usulüne uygun olarak giren bir eşya, Türkiye'de serbest dolaşıma girmiş demektir ve bu ithalat anlamına gelmektedir. Özetle, Türkiye bu eşyayı ithal etmiştir. Bunun yanında, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında oluşturulan gümrük birliği gereğince, Avrupa Birliği ve Türkiye gümrük bölgeleri birlikte bir "gümrük birliği gümrük bölgesi" oluşturur. Bu gümrük bölgesinde üretilen veya bu bölgeye herhangi bir yerden giren belli eşyalar tüm gümrük bölgesinde serbestçe dolaşabilir. Örneğin; Hollanda tarafından ithal edilen bir eşya, daha sonra herhangi bir vergi alınmaksızın ve önleme tabi olmaksızın Yunanistan, Polonya ve Türkiye’de serbestçe dolaşabilir. Bu son örnekteki eşya serbest dolaşımdaki eşyadır. Sonuç olarak bir eşya, Avrupa Birliği’nden veya Türkiye’den giriş yaptıysa serbest dolaşıma girmiştir ve fakat Türkiye’den girdiyse bu aynı zamanda Türkiye için ithalat demektir.


Stagflasyon


Stagflasyon, ekonomik durgunluk ile enflasyonun aynı anda yaşandığı makroekonomik duruma verilen addır. Bu durumda ekonomideki işsizlik oranı artarken fiyatlar da hızla yükselmektedir.

1970 yılında İngilizcede stagnant (durgun) ile inflation (enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hissedilir artışı) kelimelerinin birleşmesinden türetilmiştir.

Hem Klasik iktisat Teorisi'nde hem de Keynesyen Teori'de stagflasyon, paradoksal bir durumdur (normalde enflasyon ve işsizlik oranı arasında ters orantı mevcuttur biri düşerken diğeri yükselir; ancak stagflasyon ortamında her ikisi de yükselmektedir). Her iki kuram çerçevesinde açıklanması olanaksızdır. Ekonomilerde enflasyonun ortaya çıkması, toplam talebin toplam arzı aşacak derecede artması sonucudur. Toplam arz, toplam talepteki artışı karşılayamamaktadır çünkü ekonomide, istihdam edilerek üretimi artıracak işgücü kalmamıştır, ekonomi tam istihdamdadır. Oysa durgunluk, istihdamın düşmesidir.
Gelişmekte olan ülkelerde, kronikleşmiş bir düşük istihdam görülür. Toplam talebin artması durumunda -ki bu ülkelerde kronikleşmiş bir toplam talep fazlası vardır- toplam arz, istihdam edilebilecek serbest işgücü olmasına karşın artırılamaz çünkü üreticiler, üretim araçlarında ve işgücünde gerekli artışı sağlayacak finansman olanaklarından yoksundurlar. Bu ülkelerde, sanayileşmiş ülkelerin aksine olarak sermaye talebine uyum sağlayacak kadar esnek bir sermaye arzı yoktur. Dolayısıyla bu ülkeler, tam istihdamda olmasalar bile, sonuç itibariyle tam istihdam koşullarında bir ekonomi gibidirler, talep artışı, enflasyonist bir etki yaratır.

Oysa sanayileşmiş ülkelerde, herhangi bir nedenle ekonominin tam istihdamın altında olması durumunda, toplam talep artışı, istihdam artışını, dolayısıyla arz artışını getirir ve fiyat seviyesi dengelenir. Eğer ekonomi tam istihdamda ise, istihdam artışı sağlanamayacağı için -tüm işgücü olanakları kullanılmaktadır- arz artışı sağlanamaz. Bu durumda toplam talep artışı, enflasyonist baskı yaratacaktır.


20 Ekim 2012 Cumartesi

Nasıl İthalat Yapılır?


İthal edilmek istenen eşyalara ilişkin işlemlere başlayabilmek için (örneğin vergilerini öğrenmek veya gerekli belgeleri öğrenmek için) söz konusu eşyanın GTİP’inin dünya genelinde o ürünü tanımlayan numarasının öğrenilmesi gerekmektedir.

İthalatta ödenecek vergiler herhangi bir mevzuatta topluca yer almamakta olup aşağıda yer alan linklerden ithalatta alınan başlıca vergilerin öğrenilmesi mümkündür.

Gümrük vergisi: Ekonomi Bakanlığınca yayımlanan İthalat Rejim Kararı ile belirlenmektedir.

İthalat Rejim Kararındaki 

I Sayılı Liste; tarım ürünlerini

II Sayılı Liste; sanayi ürünlerini

III Sayılı Liste; işlenmiş tarım ürünlerini

IV Sayılı Liste; balık ve diğer su ürünlerini

V Sayılı Liste; Avrupa Birliğinde yürürlükte bulunan Askıya Alma Listesi kapsamı, AB'de üretimi bulunmayan bazı sanayi hammaddesi veya ara malı niteliğindeki eşyayı (bazı kimyasallar, mikro elektronik eşya vb.)

VI Sayılı Liste: Bu listede yer alan eşyanın, sadece madde ismi sütununda tanımlanan ürünler için, sivil hava taşıtlarında kullanılmak kaydıyla yapılan ithalatında, gümrük vergisi %0 olarak uygulanır ve bu halde gümrük mevzuatının nihai kullanıma ilişkin hükümleri tatbik edilir.



Toplu Konut Fonu: İthalat Rejim Kararı eki III Sayılı Liste (işlenmiş tarım ürünleri) ve IV Sayılı Liste (balık ve diğer su ürünleri) için geçerli olabilecek Toplu Konut Fonunun miktarı/yüzdesi www.gumruk.gov.tr adresinden öğrenilebilmektedir.

Katma Değer Vergisi:İthalatta ödenecek KDV’ye ilişkin bilgiye ulaşmak için tıklayınız.

Söz konusu mevzuat eki

I sayılı listede yer alan eşya %1,

II sayılı listede yer alan eşya %8,

Listelerde yer almayan eşya ise genel oranda (%18) KDV’ye tabidir.

Özel Tüketim Vergisi:İthalatta ödenecek ÖTV, Özel Tüketim Vergisi Kanunu eki listeler ile belirlenmiştir. Söz konusu listelere ulaşmak için tıklayınız.

I sayılı liste yakıtlar ve yağları

II sayılı liste taşıtları,

III sayılı liste alkollü içkiler ve tütün ürünlerini,

IV sayılı liste ise elektronik eşya, kozmetikler ve muhtelif ürünleri kapsamaktadır.

Dampinge karşı vergi: İthal edilmek istenilen eşyaya ilişkin anti-damping vergisine ulaşmak için tıklayınız.

Ek mali yükümlülük:İthal edilmek istenilen eşyaya ilişkin ek mali yükümlülüğe ulaşmak için tıklayınız.

Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu:Kabul kredili, vadeli akreditif ve mal mukabili ödeme şekillerinde yapılan ithalatta % 6 oranında fon alınmaktadır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kesintisi: Söz konusu kesintiye tabi eşya ve kesinti oranına burayı tıklayarak ulaşılabilirsiniz.

TRT Bandrolü: Radyo, televizyon, video ve birleşik cihazlardan alınacak bandrol ücretlerine buraya tıklayarak erişebilirsiniz. Ticari nitelikte olmayan ithalatta tahsil edilecek bandrol ücretlerine buraya tıklayarak erişebilirsiniz.

İthalatta alınan vergilerin hiçbiri Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca belirlenmemekte olup, gümrük vergisi, toplu konut fonu, dampinge karşı vergi ve ek mali yükümlülük ile ilgili soruların söz konusu mevzuatı düzenleyen Ekonomi Bakanlığına, KDV ve ÖTV ile ilgili soruların Gelir İdaresi Başkanlığına, fikir ve sanat eserleri kesintisi ile ilgili soruların Kültür ve Turizm Bakanlığına, TRT Bandrolü ile ilgili soruların ise TRT’ye yöneltilmesi gerekmektedir. 

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı görevi gereği yalnızca söz konusu vergilerin tahakkuk ettirilmesi ve toplanmasını gerçekleştirmektedir.

Kaynak: www.gumruk.gov.tr