16 Aralık 2011 Cuma

Devletin Kökeni Hakkındaki Teoriler

Aile Teorisi
Bu teoriye göre devlet, ailenin zamanla büyümesi ve aynı kandan gelen ailelerin birleşmesiyle
meydana gelmiştir.
Aile --> gens (genis aile, sülale) --> trübü (boy, kabile, asiretler) --> Devlet

Biyolojik Teori (Organizmacı Teori)
Bu teoriye göre devlet tabii ve biyolojik kanunlara göre, diğer canlı yaratıklar gibi
kendiliğinden meydana gelen, büyüyen, gelisen ve zamanla yok olan bir organizmadır. Đnsan
vücudunun organ ve fonksiyonlarına tekabül eden organ ve fonksiyonlar aynen devlette de
vardır. Örneğin; insandaki beslenme devletteki üretimdir. Đnsan vücudundaki dolasan kanın
devletteki karsılığı mal ve esya dolasımıdır.

Kuvvet ve Mücadele Teorisi
Bu teoriye göre devlet güçlüler ile zayıflar arasındaki mücadeleden doğmuştur. Devlet,
güçlülerin zayıflar üzerinde zorla kurdukları bir baskı teşkilatıdır. Bu teşkilat sayesinde,
güçlüler zayıfları sömürmeye devam etmektedir. Hukuk da, bu baskı ve sömürgeye çanak
tutmaktadır.

Ekonomik Teori: Marksizm
Bu teoriye göre devlet, ekonomik olayların sosyal ve siyasi olaylara hâkim olmaları sonucu
meydana gelmiştir. Ekonomik teorinin en önemli savunucusu Karl Marx’tır. Marksist teori,
“üst yapı” ve “alt yapı” kurumları arasında ayrım yapar. Üst yapıyı alt yapı belirler. Alt
yapıda “üretim biçimleri” bulunur. Devlet ise bir “üst yapı” kurumudur. O halde devlet,
üretim biçimleri tarafından belirlenmektedir.

Devletin Kaynağını İnsan Aklına ve İradesine Dayandıran Teori:
Sosyal Sözleşme Teorisi
Bu teori, Thomas Hobbes, John Locke, Jean-Jacques Rousseau tarafından savunulmustur. Bu
yazarlara göre, insanlar devletin oluşmasından önce “tabiat hali” denilen bir dönemde
yasıyorlardı. Bu dönemde bir sey oldu, insanlar bu dönemden çıkmaya kendi akıl ve
iradeleriyle karar verdiler. İnsanlar bu dönemden sonra kendi aralarında bir sözleşme yaptılar.
Bu sözleşmeye “sosyal sözleşme” denir. İşte devletin temelinde bu sözleşme yatar.

a) Thomas Hobbes
Ünlü İngiliz düşünürü Thomas Hobbes, devletin oluşmasından önceki dönemde, yani doğal
yaşam döneminde, kavga, savaş, didişme vardı. Bu dönemde insan insanın kurdu (düşmanı) idi. Bu dönemde herkesin herkesle savaşı vardı. Böyle bir dönemde ilerleme olmuyordu. Bu
kargaşadan bıkan insanlar, düzeni ve barışı sağlamak için kendi aralarında anlaştılar ve bir
sözleşme yaptılar. Bu sözleşmeyle kendi özgürlüklerini Leviathan’a (Devlet) devrettiler. İşte
Hobbes’a göre devlet, doğal yaşam halinde bulunan insanların düzen sağlamak için kendi
aralarında yaptıkları bu “sosyal sözleşme” den doğmuştur. Leviathan’ın tek görevi düzen
sağlamaktır. Dolayısıyla Hobbes’un devlet anlayışı özgürlükçü değil, otoriterdir.

b) John Locke
İngiliz düşünürü John Locke’a göre de devletin ortaya çıkmasından önceki dönemde, insanlar
arasında barış ve özgürlük vardı. İnsanlar mutlu bir yaşam sürüyorlardı. Bununla birlikte,
doğal yaşam döneminde suçluların cezalandırılmasında sorun ortaya çıkıyordu. Kural olarak
suç işleyeni cezalandıracak herhangi bir kurum yoktu. İşte bu sakıncayı ortadan kaldırmak
için insanlar kendi aralarında bir sözleşme yaparak sahip oldukları cezalandırma haklarından
vazgeçtiler. Bu anlaşmayla insanlar tabii toplum halinden siyasi toplum haline geçtiler. İşte,
devletin kaynağında insanların cezalandırma haklarının devri konusunda yaptıkları bu
sözleşme yatmaktadır.

c) Jean-Jacques Rousseau
Cenevre vatandaşı ünlü filozof Jean - Jacques Rousseau’ya göre de, doğal yaşamda insanlar
arasında eşitlik, barış ve mutluluk vardı. Ancak bu dönemde insanlar artan ihtiyaçlarını
karşılamak için çalışmaya başladılar. Tarım topraklarının ve madenlerin işlenmesi özel
mülkiyeti doğurdu. Özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla, insanlar arasındaki eşitlik bozuldu.
Eşitliğin bozulmasıyla de insanların arasındaki barış ve mutluluğun yerini kavga ve didişme
aldı. Bu kargaşaya bir son vermek, güven duygusunu yeniden tesis etmek için bir araya gelip
bir “sosyal sözleşme” yapmışlardır; bu sözleşmeyle birleşerek sosyal bir heyet, kendi
kişiliklerinin dışında kolektif bir varlık meydana getirmişlerdir. İşte bu varlık devlettir.
Rousseau, bu sosyal sözleşmeyle oluşan iradeye de “genel irade” diyor.

Devletin Kökenini hakkında Teoriler Konusunda Değerlendirme
Bu teorilerin hepsinin eleştirilebilecek birçok yönünün olduğunu ve gerçeklerle uyuşmadığını
söyleyebiliriz. Bununla birlikte bu teorilerden hepsi devlet kökeni sorununun bir yönüne ışık tutmaktadır. O nedenle, bu teorilerin bilinmesinde devlet olgusunu anlayabilmek bakımından
yarar bulunmaktadır.

Devlet Kavramı

Devlet; Belirli bir ülke üzerinde yaşayan, üstün bir iktidara tabi olan teşkilatlanmış
insan topluluğunun meydana getirdiği devamlı ve hukukun kendisine kisilik tanıdığı bir
varlıktır.

Devletin Unsurları: Millet, Ülke, Egemenlik

İnsan Topluluğu: Millet
Birbirlerine birtakım bağlarla bağlanmıs insanlardan olusmus topluluğa “millet” demekteyiz.

Objektif Millet Anlayışı
Objektif anlayışa göre, millet bir takım objektif bağlanmış insanların oluşturduğu topluluktur.
Bu bağlar maddi, yani elle tutulur, gözle görülür, kısacası beş duyuyla hissedilir niteliktedir.

Örnek:
a) Irk Birliği
b) Dil Birliği
c) Din Birliği

Sübjektif Millet Anlayışı
Sübjektif millet anlayışına göre, milleti oluşturan insanlar birbirine sübjektif, yani elle
tutulamayan, gözle görülmeyen nitelikte olan bağlarla da bağlanabilir. Bu bağlar, manevi
niteliktedir; birtakım duygu ve düşüncelerden oluşur.

Devletin Toprak Unsuru: Ülke
Ülke, devletin egemenliğine tabi olan ve üzerinde milletin yerlesmis olduğu “üç boyutlu
maddi çevre”
dir.

Ülkenin Kısımları
a) Kara Sahası
b) Su Sahası
c) Hava Sahası


Egemenliğin Değişik Anlamları
Egemenlik kavramı ortaya atıldığı zamanlardan günümüze kadar değişik anlamlarda
kurulmuştur.


Dış Egemenlik
Devletin diğer devletlerden aşağı konumda olması, başka devletlere tabi bulunmaması ve dış
iliskilerinde diğer devletlerle eşit olmamasıdır.
Devletlerin bağımsızlığı ilkesinin

Devletlerin Egemen Eşitliği
Uluslararası hukuk bakımından bütün devletlerin aynı hukuksal statüye sahip oldukları
anlamına gelir.

İçislerine Karışmama İlkesi
Milletler Cemiyeti Sözleşmesiyle tanınmıstır. Keza, Bu ilke Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunun 21 Aralık 1965 tarih ve 2131 sayılı kararıyla da kabul edilmiştir.


İç Egemenlik
Devletin kendi ülkesi içinde söz konusu olan egemenliğidir. Đç egemenlik de kendi içinde;
1. Devlet iktidarının kendisini, yani içeriğini açıkçası kapsadığı yetkileri ifade etmek için
kullanılır.
2. Devlet iktidarının kendisini değil bu iktidarın bazı niteliklerini belirtir.

Egemen İktidarın Başlıca Nitelikleri

1. Asli bir iktidardır.
2. Bir baska iktidardan türememistir.
3. En üstün iktidardır.
4. Sınırsız bir iktidardır.
5. Tek ve bölünmez bir bütündür.
6. Devir ve ferağ edilemez.

Anayasa Yapma Usulleri

a) Ferman
Ferman usulüyle yapılan anayasalar hükümdarın tek taraflı iradesinin ürünüdür. Hükümdar
tebaasına bir anayasa vermeye karar verinceye kadar tam anlamıyla mutlak ve sınırsız bir
iktidara sahiptir. Ferman tek taraflı bir işlem olarak bağlayıcı değildir.
Örnek: 1848 İtalyan Anayasası, 1889 Japon Anayasası bizde de 1876 Kanunu-u Esasi ferman
usulüyle hazırlanmıştır.


b) Misak
Misak usulünde, ferman usulünün aksine, hükümdarın iradesinin karsısında ona kendisini
kabul ettirebilen bir temsili organ yâda meclis vardır. Kısaca artık, monarkın iradesine
eklenen bir baska irade söz konusudur. Burada, hükümdarla onun karsısında olanlar arasında
bir pazarlık, bir uzlasma vardır. Bu nedenle misak hükümdarın tek yanlı bir işlemi değil, iki
yanlı bir işlemdir. Özetle misak, hükümdar ile karşısındakiler arasında yapılan bir anlaşma,
bir sözleşme, bir akittir. Misak fermanın aksine bağlayıcı bir nitelik taşır.
Örnek: 1215 Magna Carta Libertatum, 1689 Bill of Rights bizden 1808 tarihli Sened-i Đttifak.


2. Demokratik Usuller
Anayasa yapmanın bir de demokratik usulleri vardır. Zira teorik olarak demokrasilerde
egemenlik bir kişiye değil, halka ve millete aittir. Egemenlik millete aitse anayasa kurucu
meclis, halka aitse kurucu referandum usulüyle yapılacaktır.

a) Kurucu Meclis
Konvansiyon veya kurucu meclis, anayasayı yapmak üzere halk tarafından seçilmiş özel bir
meclis demektir. Görevleri bakımından kurucu meclislerin, “Fransız” ve “Amerikan” olmak
üzere iki tipi vardır.

b) Kurucu Referandum
Kurucu referandum usulünün teorik temelini halk egemenliği ilkesi oluşturmaktadır. Kurum
pratikte, yarı-doğrudan doğruya demokrasi araçlarından biri olan referandumun anayasaların
kabulüne uygulanmasından ibarettir.

Kurucu İktidar Nedir?


Kurucu İktidar: Anayasa yapma ve değiştirme iktidarı olarak tanımlanmaktadır.
Kurumus İktidar: Kurucu iktidar tarafından yapılan anayasayla kurulan devlet organlarıdır.
Devletin başlıca, yasama, yürütme, yargı olmak üzere üç kurulmuş organı vardır.

Asli Kurucu İktidarın Ortaya Çıkış Halleri

1. Devrim
Sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuki duzenin bütünüyle ve şiddet yoluyla değiştirilmesidir.
Örnek: 1789 Fransız Devrimi, 1917 Rus Devrimi

2. Hükümet Darbesi
Hükümetin, anayasal usuller dışında, şiddet yoluyla, birden bire, ama yine yöneticiler arasında el değiştirilmesidir.
Örnek: 27 Mayıs 1961 ve 12 Eylul 1980 Hükümet darbeleri.

Hükümet darbesinde, devrimden farklı olarak sadece yöneticiler değişir, siyasal ve sosyal düzende genellikle değişme olmaz. Devrimde halkında katılımı söz konusu iken, hükümet darbelerini çoğunlukla sınırlı sayıda yönetici kesimler ve özellikle askerler yapar.

3. Savaş

4. Sömürge Olan Ülkenin Bağımsızlığa Kavuşması

Sonuç: Asli kurucu iktidar hangi durumda ortaya çıkarsa çıksın, her halukarda bir “hukuk boşluğu” durumunda ortaya çıkmaktadır. Asli kurucu iktidar, önce mevcut bir anayasayı devirerek, bir hukuk boşluğu yaratmakta sonrada yeni bir anayasa yaparak bu boşluğu doldurmaktadır.

15 Aralık 2011 Perşembe

Anayasaya Uygunluk Denetimi

Kanunların Anayasaya Uygunluk Denetimi

Anayasa Yargısı: Kanunlarla anayasa uygunluğunun yargısal denetimine verilen isimdir.

Anayasa Mahkemesi: Kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli, genel mahkemelerin dışında kurulmuş özel bir mahkemedir.

Anayasa Yargısı Modelleri
Amerikan Modeli
Kanunların anayasaya uygunluğunun normal mahkemeler tarafından denetlenmesine amerikan modeli denmektedir.
Avrupa Modeli
Kanunların anayasaya uygunluğunun, genel mahkemeler tarafından değil bu işle görevlendirilen özel bir mahkeme tarafından denetlenmesine “Avrupa Modeli Anayasa Yargısı” denilmektedir.

A Priori Denetim (önleyici denetim)
Kanunun yayınlanmasından önce yapılan anayasaya uygunluk denetimidir.

A Posteriori Denetim (düzeltici denetim)
Kanunun resmi gazetede yayınlanmasından sonra yapılan anayasaya uygunluk denetimidir. Türkiye, Almanya ve İtalya gibi ülkelerde a posteriori anayasaya uygunluk denetimi vardır. Kanun uygulandıktan sonra anayasaya aykırı sonuçlar çıkarıp çıkarmadığı daha iyi anlaşılmaktadır. Ayrıca sürenin belirli olmaması işin aceleye gelmemesi açısından daha iyi olmaktadır.

Anayasaya Uygunluk Denetiminin Yolları

Soyut Norm Denetimi (iptal davası)
Soyut Norm Denetimi veya iptal davası yolu anayasada belirtilen bazı organların, yasama organı tarafından yeni kabul edilen bir kanun aleyhine doğrudan doğruya anayasa mahkemesine başvurmalarıyla gerçekleştirilen bir denetimdir. Herhangi bir dava olmaksızın gerçekleştiği için “soyut” denilmektedir.


Somut Norm Denetimi (itiraz yolu)
Somut Norm Denetimi veya def’i yol bir mahkemede görülmekte olan davanın karara bağlanmasının, o davada kullanılacak hukuk normunun uygun olup olmamasına bağlı olması halinde yapılan denetimdir. Yıllardır uygulanmış bir kanun bu şekilde denetlenebilir.

Bireylerin Başvurusu Üzerine Denetim (anayasa şikayeti)
Avrupa tipi anayasa yargısı sistemini benimsemiş bazı ülkelerde bireylere de anayasa mahkemesine bazı koşullarda başvurma imkanı tanınmaktadır. Buna “anayasa şikayeti” adı verilmektedir. Bu durum yalnızca temel hak ve özgürlüklerin ihlali söz konusu olduğunda mümkün olabilmektedir.

Anayasa Hukuku Temel Bilgiler

Anayasa Terimi

Türkçe “Anayasa” kelimesi Fransızca constitution (konstitüsyon) kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Oluşturmak, teşkil etmek, meydana getirmek, kurmak, tesis etmek anlamlarına gelmektedir. Türkçe de konstitüsyon kelimesinin karşılığında sırasıyla “kanun-u esasi”, teşkilat-ı esasiye kanunu, ve anayasa terimleri kullanılmıştır.

Anayasa Hukukunun Tanımı

Anayasa Hukuku; yasama, yürütme ve yargı gibi devletin temel organlarının kuruluşunu, işleyişini ve bu organlar arasındaki karşılıklı ilişkileri ve devlet karşısında vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen hukuk kurallarının inceleyen bir hukuk bilimi olarak tanımlanabilir.

Anayasa Hukukunun Konusu

Devletin Temel Organları
Yasama (Kuruluş)
Yürütme (İşleyiş)
Yargı (Karşılıklı İlişkiler)
Temel Hak ve Özgürlükler


Anasayanın Tanımı

Maddi anlamda anayasa, devletin temel organlarının kuruluşunu ve işleyişini belirleyen hukuk kuralları bütünü olarak tanımlanabilir.

Şekli anlamda anayasa ise, normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden, kanunlardan farklı ve daha zor bir yöntemle konulup değiştirilebilen hukuk kuralları bütünü olarak tanımlanabilir.

Bu tanımlardan şekli anlamda anayasa tanımı doğru olmaktadır. Çünkü, devletin temel kuruluşuna ilişkin pek çok şey anasayalarla değil, kanunlarla düzenlenmiştir.

Normlar hiyerarşisi: Bir hukuk düzeninde mevcut olan, anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik gibi normlar, dağınık halde ve rasgele değil, alt-alta, üst-üste bulunmaktadır. Bu normların arasında altlık üstlük ilişkisi mevcuttur. Buna normlar hiyerarşisi veya hukuk düzeni piramidi denilmektedir.

Anayasa Türleri

Yazılı Anayasa
Yazılı anayasa bir anayasa içinde olması düşünülebilecek kuralların yetkili bir organ tarafında belirli bir belge içinde toplanmasıdır.

Yazısız Anayasa
Yazısız anayasa her şeyden önce “yazılı olmayan” anayasa anlamına gelmektedir. Yazısız anayasaya “teamülü anayasa” veya geleneksel anayasa da denilmektedir. Bu tür anayasa, toplum içinde uzunca bir süre kesintisiz olarak tekrarlanan ve bağlayıcı olduğuna inanılan uygulamalardan oluşmaktadır. Yazısız anayasanın en bilinen örneği İngiltere anayasasıdır.


Yumuşak Anayasa
Yumuşak anayasa, normal kanunlarla aynı usullerle ve aynı organlarca değiştirilebilen anayasa olarak tanımlanmaktadır.

Katı Anayasa
Katı anayasa, normal kanunlardan daha farklı organlarca ve daha zor usullerle değiştirilebilen anayasa olarak tanımlanabilir. Yazısız anayasalar, nasıl nitelikleri gereği yumuşak iseler, yazılı anayasalar da aynı şekilde katı olmaktadırlar.

Anayasaya Katılık Sağlamanın Alternatif Yolları

-Üye tamsayısının salt çoğunluğu kuralı
-Nitelikli çoğunluk kuralı
-Halkoylaması
-Değiştirilemeyecek maddeler
-Süre yasağı
-Dönem yasağı

14 Ekim 2011 Cuma

Sosyoloji Testi Soru ve Cevapları

1-) Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Toplumsal olgu, toplum tarafından kolektif şekilde geliştirilen ve bireyin dışında ama bireyi sınırlandıran dizgelerdir
B) Bir sınıftaki öğrenciler toplumsal grubu oluştururlar
C) Bireyler toplum içinde kendi statülerine dayanan bir benlik geliştirirler
D) Kanarya Sevenler Derneği bir toplumsal kurumdur
E) Anne olmak kazanılmış bir statüdür
________________________________________
2-) Sosyolojinin çalışma nesnesinin “toplumsal eylem” olduğunu öne süren sosyolog aşağıdakilerden hangisidir?
A) Durkheim
B) Weber
C) Comte
D) Marx
E) Simon
________________________________________
3-) Aşağıdakilerden hangisi Rostow’un belirtmiş olduğu modern toplumların geçirdiği dönüşüm aşamalarından biri değildir?
A) Olgunluk
B) Geleneksel toplum
C) Kalkış
D) Yaygın tüketim
E) Bozgunluk
________________________________________
4-) Nazi Almanya’sı aşağıdaki devlet tiplerinden hangisine daha uygundur?
A) Liberal devlet
B) Sosyal devlet
C) Demokrat devlet
D) Totaliter devlet
E) Komünist devlet
________________________________________
5-) Her kültürün kendi içinde önemli ve değerli olduğunu, kültürleri kendi içinde değerlendirmek gerektiğini ve yargılamamak gerektiğini savunan; buna karşın insan hak ve özgürlükler ile hukuksal boyutlarının ihmal edilmesi gibi olumsuz yönleri de içinde barındırabilen görüş aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kültürel rölativizm
B) Kültürel çoğulculuk
C) Küresel köycülük
D) Kültürel emperyalizm
E) Paylaşılan kültür
________________________________________
6-) Aşağıdakilerden hangisi G.P. Murdock’ın aileye yüklediği işlevlerden biri değildir?
A) Ekonomik işlev
B) Eğitim işlevi
C) Kazanım işlevi
D) Cinsel işlev
E) Yeniden üretim işlevi
________________________________________
7-) Aşağıdakilerden hangisi toplumsal tabakalaşmanın özelliklerinden biri değildir?
A) Toplumsal tabakalaşma toplumun bir özelliğidir
B) Toplumsal tabakalaşmada en belirleyici faktör dindir
C) Toplumdaki eşitsizlikler sonucu ortaya çıkar
D) Süreklilik arz eden toplumdan topluma ve tarihsel olarak değişen bir sistemdir
E) Toplumsal tabakalaşmada ekonomik eşitsizlikler kadar sosyal ve kültürel dinamiklerin de rolü vardır
________________________________________
8-) “Din, kendinden başka hiçbir şeye indirgenmemeli” görüşünü savunan ve "din olarak din" şeklindeki fenomenolojik yaklaşımı benimseyen düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
A) Karl Marx
B) Eliade
C) Kehrer
D) Emile Durkheim
E) Max Weber
________________________________________
9-) Temel sosyolojik yaklaşımları dikkate alındığında aşağıdaki sosyologlardan hangisi dini toplumsal düzenin devamlılığı için olumlu işleviyle dikkate alır?
A) F. Engels
B) Karl Marx
C) Althusser
D) Emile Durkheim
E) Habermas
________________________________________
10-) Aşağıdaki modellerden hangisinde din devlete tabi değil ancak ondan ayrı bir yerde veya özerk bir kurumdur?
A) Türkiye modeli
B) Fransız modeli
C) Alman modeli
D) Batı Avrupa modeli
E) Concordat modeli
________________________________________
11-) Din ve toplumsal değişme ilişkisi bağlamında aşağıdaki ifadelerden hangisi Lambert’in ortaya koymuş olduğu modernliğin dinsel etkilerinden biri değildir?
A) Küçülme
B) Uyum
C) Yeniden yorumlama
D) Yenilik
E) Eşitlik
________________________________________
12-) Hukuk sosyolojisi içerisinde kriminolojinin teorik ve nesnel çalışmalarda kadınları görmezlikten geldiğini ve bunun erkek egemen bir disiplin olduğunu söyleyen yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Marksist yaklaşım
B) Feminist yaklaşım
C) İşlevselci yaklaşım
D) Etiketleme teorisi
E) Etkileşimci yaklaşım
________________________________________
13-) Suçu bireysel olmaktan çok ortaklaşa bir tepki olarak ele alan ve sapmayı bireyin toplumsal yapıdaki konumlarıyla ilişkili olarak açıklamaya çalışan yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yapısal teoriler
B) Sosyal kontrol teorisi
C) Fenomenolojik yaklaşım
D) Rasyonel seçim
E) Postmodernizm
________________________________________
14-) Aşağıdakilerden hangisi Gurvitch’in hukuk sosyolojisini ayırmış olduğu üç ana bölümden biridir?
A) Semantik hukuk
B) Hukuki tipoloji
C) Normatif hukuk sistemleri
D) Sosyal psikoloji
E) Kriminoloji
________________________________________
15-) Suç sosyolojisi alanındaki aşağıda yer alan ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Alt kültürler yaklaşımı sapmayı bir sosyal grubun alt kültürüyle ilişkilendirerek açıklar
B) Marxist yaklaşım sapma ve suçun kapitalizmin doğal bir sonucu olduğunu savunur
C) Sosyal kontrol teorisi sapma konusunda suçluyu kontrol etmek gerektiğini savunur
D) İşlevselcilik sapmanın kaynaklarını toplumun doğasında arar
E) Biyolojik yaklaşım sapma konusundaki ilk teorik yaklaşımlardan biridir
________________________________________
16-) Aşağıdakilerden hangisi eğitimin gizli işlevlerinden biri değildir?
A) Toplumsal hareketliliği arttırır
B) Toplumun kültürel mirasını yeni kuşaklara aktarır
C) Bireyin toplumsal cinsiyet algısını kazanmasına yardımcı olur
D) Bireyin çalışma yaşamında yer almasına katkıda bulunur
E) Bireyin toplumsal dışlanmaya uğramasını engeller
________________________________________
17-) Aşağıdakilerden hangisi eğitim sosyolojisinde yer alan sosyalleşme türlerinden biri değildir?
A) Sosyalleşme
B) İleriye dönük sosyalleşme
C) Siyasal sosyalleşme
D) Sosyal sınıf ve tabakalara göre sosyalleşme
E) Kısmi sosyalleşme
________________________________________
18-) Eğitimde fırsat eşitliğinin toplumda alt sınıflar aleyhine eşitsizlikleri örtmek için kullanılan bir araç olarak gören ve okulun egemenlerin kontrolünde olduğunu savunan yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bilgi sosyolojisi yaklaşımı
B) Fenomenolojik yaklaşım
C) Marxist çatışmacı yaklaşım
D) Yorumsamacı yaklaşım
E) Liberal yaklaşım
________________________________________
19-) Eğitimin temel hedefini, toplumsal yaşama hazır olmayan bireyin yetişkinler tarafından topluma hazırlanması olarak ortaya koyan sosyolog aşağıdakilerden hangisidir?
A) Weber
B) Durkheim
C) Marx
D) Gramsci
E) Engels
________________________________________
20-) Aşağıdakilerden hangisi dünya kentlerinin özelliklerinden biri değildir?
A) Dünya ölçeğinde finansal hareketlerin yoğunlaştığı yerlerdir
B) Ulaşım ağı açısından önemli bir konuma sahiptirler
C) Dünya ekonomisinin kontrol, denetim ve idare merkezleri
D) Küresel emek trafiğinin yoğunlaştığı yerlerdir
E) Toplumsal ve mekansal eşitsizlikler taşırlar
________________________________________
21-) Kent kültürüne ait değer, davranış ve tutumların benimsenmesine karşılık gelen kavram aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kentli kültürü
B) Modernleşme
C) Kentlileşme
D) Kentleşme
E) Sanayi kenti
________________________________________
22-) Aşağıdakilerden hangisi sanayi öncesi kentlerin ortak özelliklerinden biri değildir?
A) Sokaklar insanların yürümesi ve ulaşımda kullanılan hayvanların geçebileceği genişlikte ve dardır
B) Mahalleler etnik temelde toplumsal farklılaşmayı yansıtmaktadır
C) Etnik nitelikli meslek grupları da genellikle kentin ayrı yerlerinde oturmaktadır
D) Uzmanlaşma ve farklılaşma çok yüksektir
E) Malların üretimi ve hizmetlerin sunulması canlı enerji kaynağına dayanmaktadır
________________________________________
23-) Aşağıdakilerden hangisi kitle iletişim araçlarıyla ilgili çalışmalar yapan, fikir üreten kişilerden biri değildir?
A) Marshal McLuhan
B) Jean Baudrillard
C) Elihu Katz
D) Emile Durkheim
E) Herold Laswell
________________________________________
24-) Aşağıdakilerden hangisi yapısal yaklaşımın medya konusundaki düşüncelerinden biri değildir?
A) Medya eşitlikçi bir düzen sağlamaktadır
B) Medya devletin ideolojik aygıtlarından biridir
C) Medya görece özerk bir yapıya sahiptir
D) Egemen sınıfın doğrudan kontrolünde değildir
E) Ekonomik yapı ve medya sahipliği medyanın taraflılığını etkiler
________________________________________
25-) Aşağıdakilerden hangisi feminist yaklaşımın medya özelindeki görüşlerinden biri değildir?
A) Medyada kadınlar erkeklere göre daha az temsil edilmektedir
B) Kadınlar medyada sorunlu şekilde yer almaktadırlar
C) Medya metinlerinde kadınlar, cinsel obje olarak sunulurlar
D) Ataerkil yapı medya üzerinden yeniden üretilmektedir
E) Medya kadın-erkek eşitliğine çok önemli katkılar sunmaktadır
________________________________________
26-) Türkiye’nin çevre sorunuyla ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) Hızlı kentleşme çevre sorunlarını arttırtmıştır
B) Batı tarzı ekonomik kalkınma çevresel yıkıma neden olmuştur
C) 1987 yılında Yeşiller Partisi kurulmuştur
D) 1983’te Çevre Koruma Kanunu çıkmıştır
E) Çevre konularına duyulan ilgi gelişmiş ülkeler düzeyindedir
________________________________________
27-) Aşağıdakilerden hangisi eko-sistem insanlarının ortak özelliklerinden biri değildir?
A) Tümüyle kentlerde yaşarlar
B) Çevresel yıkımlardan çok fazla etkilenirler
C) Varoluşları doğrudan doğal kaynaklara bağlıdır
D) Ekonomik etkinlikleri yerelle sınırlıdır
E) Doğal çevrelerindeki biyoçeşitliliği desteklerler
________________________________________
28-) Aşağıdakilerden hangisi Sosyal Ekolojinin görüşlerinden biri değildir?
A) Öncelikle insanın insan üzerindeki hakimiyetini yok etmek gerekir
B) Dengeli bir toplum yaratmak için eko-topluluklar kurmak gerekir
C) Doğanın insan tarafından sömürülmesini durdurmak gerekir
D) Merkezsizleştirmeye gidilmelidir
E) Antroposentrik etik yerine ekosentrik etiğin ilkelerine bağlı kalınmalıdır
________________________________________
29-) Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de çevre sorunlarının başlıca nedenlerinden biri değildir?
A) Hızlı en¬düstrileşme çabaları
B) Geleneksel aileden çekirdek aileye hızlı geçiş
C) Hızlı kentleşme olgusu
D) Nüfusu besleyebilmek için uygulanan tarım politikaları
E) Çevre konusunda kamuoyunun gelişmiş ülkelere göre daha az tepki göstermesi
________________________________________
30-) “Birey grup ya da firmalar kent mekânında yer edinebilmek için mücadele etmekte, bu mücadele mekansal yer edinme süreçlerine de tesir etmekte ve kentin büyümesi rekabete dayanan istila ve yerinden etme süreçleriyle oluşmaktadır” görüşü aşağıdakilerden hangisine aittir?
A) McKenzie
B) Sjoberg
C) Burgess
D) Simmel
E) Dahrendorf

Kaynak: Murat Yayınları Sosyoloji Testi Soru ve Cevapları

Sosyolojide Araştırma Yöntem ve Teknikleri Test Soru ve Cevapları

1- ''Eleştirel Akılcılık" modelini geliştiren ve bir teorinin bilimsel olabilmesi için yanlışlanabilir olması gerektiğini savunan düşünür hangisidir?
A) Marx
B) Kuhn
C) Comte
D) Durkheim
E) Popper

2- "Rasyonel yeniden inşa" modelini benimseyen ve Aydınlanmanın bitmemiş bir proje olduğunu savunan düşünür kimdir?
A) Marx
B) Popper
C) Feyerabend
D) Habermas
E) Kuhn

3- A.Giddens'ın geliştirmiş olduğu teori aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yeniden inşacılık
B) Episîemolojik Anarşızm
C) Yapılaşma teorisi
D) Yapısalcılık
E) Eleştirel teori

4- Yapısöküm ve söylem analizini hangi yaklaşım tarafından geliştirilmiştir ve uygulanmıştır?
A) Yapısalcılık
B) Feminizm
C) Post yapısalcılık
D) İşlevselcilik
E) Eleştirel teori

5- Aşağıdakilerden hangisi bir araştirma konusu değildir?
A) Türk köyünde modernleşme eğilimleri
B) Türkiye'de özel sektöründe çalışan kadınların istihdam sorunu
C) Özgürlüğü engellenmiş gençlerin toplumla bütünleşme düzeyleri
D) Aile içi şiddetin çocukların başarısı üzerindeki etkileri
E) Kötü doktorların yalan söyleme eğilimleri

6- Aşağıdakilerden hangisi vars-yımla ilgili bir özellik değildir?
A) Sınanmak üzere oluşturulmamışlardır
B) Doğru olduğu kabul edilmeyen yargılardır
C) İfade açısından hipoteze benzerler
D) Bir teorinin hangi koşullar altında geçerli olacağıni belirtir
E) Her zaman araştırmanın problemiyle ilgili olmayabilir

7- Aşağıdakilerden hangist hipotezin özellikterinden biri degildir?
A) Kavramların birden fazla değişkeni olabileceği için,iki kavram arasındaki ilişki,birden fazla hipotezle ifade edilebilir
B) İki ya da daha fazla değişken arasındaki ilişki hakkında,doğrulanabilecek ya da yanlışlanabilecek olan ifadedir
C) Hipotez kurmak, incelediğimiz olgu hakkında sınanmak üzere bazı iddialarda bulunmaktır
D) Hipotez bir iddiadır ve en önemli özelliği, sınanabilir olmasıdır
E) Hipotez sadece nitel araştırmalarda kullanılırlar

8- Nedensel ilişkilerde neden olan değişkene..........., bir başka değişkene bağlı olarak değişen (sonuç olan) değişkene ise ............ adı verilir.
Boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangileri getirilirse anlamlı olur?
A) Teori-hipotez
B) Hipotez-varsayim
C) Aracı değişken-Bağımlı değişken
D) Bağımsız değişken- Bağımlı değişken
E) Bağımsız değişken - aracı değişken

9- Açık Öğretim öğrencilerinin tamamına internet üzerinden uygulanan "aile içi şiddette eğitimin etkisi" araştırması ile ilgili aşagıdailerden hangisi doğrudur?
A) Keşfedici araştırmadır
B) Nitel araştırmadır
C) Tam sayımdır
D) Araştırmanın evreni yoktur
E) Yarı-deney araştırmasıdır

10- Aşağıdakilerden hangisi olasılığa dayalı olmayan örneklem seçim tekniklerinden biri değildir?
A) Güdümlü örneklem seçim tekniği
B) Küme ömeklem seçim tekniği
C) Teorik örneklem seçim tekniği
D) Kartopu örneklem seçim tekniği
E) Mekansal örneklem seçim tekniği

11- Toplumsal gerçekliği anlaşılır Hale getiren, olgular ve olgular araında karmaşık gibi görülen toplumsal ilişkileri sistematik olarak anlamamızı sağlayan kavramlar kümesine ne ad verilmektedir?
A) Sosyolojik yöntem
B) Teori
C) Metodoloji
D) Hıpotez
E) Survey

12- Aşağıdaki kavramlardan hangisi Marx'in temel kavramlarından biridir?
A) Toplumsal statik
B) Organik dayanışma
C) Mekanik dayanışma
D) Anomi
E) Üretim ilişkileri

13- Aşağıdakilerden hangisi pozitivizmin özelliklerinden biri değildir?
A) Empirist bilim açiklaması, pozitivistler tarafından bilimsel bir toplum yaklaşımının modeli olarak benimsenmiştir
B) Bilimsel araştırmada değer yargılarına göre hareket edilmesi gerektiği savunulur
C) Pozitivizm, bilimi, en üst gerçek bilgi biçimi olarak görmektedir
D) Pozitivistler, bilimsel yöntemin, toplumsal hayatı araştıracak ve onun sosyal bilim olabilecek biçimde genişletebileceğini ileri sürmektedirler
E) Pozitivizm, güvenilir bilimsel bilgilerin, toplumdaki birey ve grupların davranışlarını kontrol etmek ve düzenlemek
aracılığıyla kullanabileceğini savunmaktadır

14- Aşağıdakilerden hangisi Aydınlanma düşüncesinin temel ilkelerinden biri değildir?
A) Empirizm
B) Sekülarızm
C) Hoşgörü
D) Tasavvuf
E) Evrensellik

15- Sosyal bilimlerin ve özel olarak da sosyolojinin ortaya çıkışında etkili olan yaklaşım hangisidir?
A) Postmodernizm
B) Yorumsamacı yaklaşım
C) Eleştirel teori
D) Anti-pozitivizm
E) Pozitivizm

16- Aşağıdakilerden hangisi Pozitivizmin özelliklerinden biri değildir?
A) Toplumsal gerçeklik dış dünyada bireylerin istek ve iradelerinden bağımsız olarak mevcut olan bir gerçeklik olarak ele alınır
B) Değerden arınarak "olan"ı ortaya koyması yerine "olması gereken"i ortaya koymayı esas alır
C) Dışsal olarak ele alınan gerçekliğin bilgisine deney, gözlem ve benzeri tekniklerle ulaşılır
D) Dışsal olarak ele alınan gerçekliğin bilgisine deney, gözlem ve benzeri tekniklerle ulaşılır
E) Doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki farkın sadece çalışma konuları ve araştırma nesnelerinin farkından kaynaklandığı düşünülür

17- Aşağıdakilerden hangi ifade Weber için geçerli değildir?
A) Sosyolojik yöntemde açıklama yönteminin yanı sıra anlama yönteminin de kullanılması gerektiğini savunmuş
B) Weber sosyolojiyi "toplumsal eylemi yorumlayarak anlamak" ve bu eylemleri etkileri açısından ''nedensel olarak açıklamak" amacında olan bir bilim olarak tanımlar
C) Weber yönteminde ideal tipleri kullanmıştır
D) Weber, sosyolojiyi genelleştirici bir bilim olarak kurmaya çalışmıştır.
E) Bir toptumsal olgunun nedeni, ancak kendi gerçeklik alanı olan toplumda aranabilir düşüncesine sahiptir

18- Aşağıdakilerden hangisi eleştirel sosyal bilim anlayışının özelliklerinden biri değildir?
A) Toplumsal gerçeklik kendi içinde zıttını taşır ve zıttı ile paradoksal ve diyalektık olarak bir çatışma ve değişme
sürecine girer
B) Bilim, görüneni değil görünenin ardında yatan asıl gerçekliği ortaya çıkarmaya çatışan eleştirel sorgulama sürecidir
C) Eleştirel bilim toplumsal ilişkileri kendi değerleri yönünden değiştirmeye de çalışır
D) Bilimin değerden arınmasının mümkün olmayacağını savunur
E) Teolojik, metafizik ve pozitif olmak üzere üç tarihsel ve topiumsai aşamayı benimsemişlerdir

19- Aşağıdakiferden hangisi nicel araştırma yönteminin özelliklerinden biri değildir?
A) Tümevarımcı bir yol benimsenir
B) Sosyal ve fiziksel dünyanın aynı yöntemle incelenebileceğini düşünmesinden dolayı pozitivist yaklaşıma dayanır
C) Nesnellik, genellenebilirlik ve güvenirlik sağlamaya çalışır
D) Sosyal olgular arasındaki neden sonuç ilişkilerini ortaya koyar
E) Standartlaştırılmış veri toplama araçlarının kullanılır

20- Önceden belirlenmiş hipotezlerin kontrol ve deney grubu seçilerek dış faktörlerin kontrol altına ve amacın, belirli sonuçların sadece bagımsız değişkenin etkisiyle meydana geldigini ve bu bağımsız değişkenin etkisi ortadan kaldırıldığında aynı sonuçların ortaya çıkmadığını göstermeye yönelik araştırma tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Survey
B) Odak grup
C) Mülakat
D) Katılımlı gözlem
E) Deney

21- Aşağıdakilerden hangisi boylamsal araştırmanın özelliklerinden biri değildir?
A) Araştırma konusunun gelişimini izleyen ve en az iki kere tekrarlanan araştırmalardır
B) Boylamsal araştırmalar her zaman aynı örneklem grubu üzerinde çalışır
C) Sosyal olguların birey ya da grupların yaşamları sürecinde nasıl geliştiklerini yada değiştiklerini ortaya koymaya çalışır
D) Sosyal bilimlerde en sık kullanılan boylamsal araştırma türü eğilim araştırmalarıdır
E) Uzun sürmesi ve maliyetli oluşu dezavantajları arasındadır

22- Aşağıdakilerden hangisi odaklandıkları zamana göre sınıflandırılan araştırma tipi içerisinde değildir?
A) Panel araştırmaları
B) Betimsel araştırma
C) Boylamsal araştırma
D) Kesitsel araştırma
E) Eğilim araştırmaları

23- Aşağıdakilerden hangisi keşfedici araştırmada kullanılan tekniklerden biri değildir?
A) Literatür taraması
B) Vaka keşfi
C) Uzmanlara danışma
D) Kaynak taraması
E) Deney

24- 1970'li ve 1980 doğumlu kadınların siyasal katılım hakkindaki tutum ve davranışlarının Ölçülmesi ve karşılaştırılması hangi araştırrna tipine girmektedir?
A) Hipoteze yonelik
B) Keşfedici
C) Panel
D) Kohort
E) Açıklayıcı

25- Aşağıdakilerden hangisi niteliksel çözümlemenin bir özelliği değildir?
A) Konuşma çözümlemesinin yapılması
B) Söylem analizinin yapılması
C) Kelimelerin sayılara, sayılarında işleme tabi tutulması
D) Kelimelerin sıklığını sayarak içerik analizi yapması
E) Kişisel öykülerin çözümlemesini yapması

26- Araştırmanın rapor yazımında aşağıdakilerden hangisi bulgular bölümünde yer almaz?
A) Araştırmanının sınırlılıklarının belirtilmesi
B) Parçaların birleştirilmesi
C) Niceliksel verilerin sunulması
D) Veri sunum stratejilerinin takip edilmesi
E) Tabloların sunulması

27- Aşağıdakilerden hangisi niceliksel araştırmalarda çapraz tabloların okunma biçimlerinden biridir?
A) Düzenli yüzde okuması
B) Yatay sıra okuması
C) Düşey sıra okuması
D) Toplam yüzde okuması
E) Yüzdelik sıra okuması

28- Aralik ya da Oran ölçeğindeki değişken arasındaki ilişkinin yönü ve şiddeti hakkında bilgi veren istatistik aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kay Kare
B) Ordinal
C) Nominal
D) Korelasyon
E) Lambda

29- Bir supermarket önünde markete giren ilk 10 erkek ve ilk 10 kadinla yapılan görüşme aşağıdakilerden hangi tekniğe girer?
A) Küme örnekleme seçimi
B) Kota örneklem seçimi
C) Orartlı tabaklı örneklem seçimi
D) Orantısız tabakalı örneklem seçimi
E) Basit tesadüfi örneklem seçimi

30- Bir etnik grup içinde yapılacak araştırmada araştirmacının kimlerin bu gruba dahil olduklarını birkaç kişiyle görüşerek tespit etmesi ve örnekleme dahil etmesi; aynı ölçüte uyan kişileri aynı süreci tekrar ederek eklemesi ve yeterli sayida kişiye ulaşması aşağıdakilerden hangi örneklem seçim tokniğinin kullanıldığını gösterir?
A) Güdümlü örneklem seçim tekniği
B) Küme örnekleme seçım tekniği
C) Kartopu örneklem seçim tekniği
D) Kota Örneklem seçimi tekniği
E) Orantısız tabakalı örneklem seçimi

Sosyoloji Tarihi Testi Soru ve Cevapları

1. Aşağıdakilerden hangisi doğal ve toplumsal dünya hakkındaki tüm bilgilerin beş duyu aracılığıyla idrak edebildikleri deneyimsel gerçeklere dayandığı düşüncesidir?
A) Empirizm
B) Rasyonalizm
C) Hümanizm
D) Marksizm
E) Psikoloji

2. Aşağıdakilerden hangisi bilim ve akıl kavramlarının bütün du¬rumlara uygulanabileceğini ve ilkelerinin her durumda geçerli olduğunu ifade eden kavram¬dır?
A) İlerleme
B) Bireycilik
C) Evrensellik
D) İnsan doğasının birliği
E) Hoşgörü

3. Hegel için varlığın temelinde aşağıdaki hangi kavram yat¬maktadır?
A) Madde
B) Düşünce
C) Emek
D) Sınıf çatışması
E) Tanrı

4. Marx'm temel görüşleri arasında aşağıdakilerden hangisi bulunmaz?
A) Toplumu anlamak için altyapı-üstyapı ilişkisine bakmak ge¬rekir.
B) Marx tarihsel materyalist top¬lum analizini benimser.
C) Toplumların dönüşmesi üre¬tim ilişkileri ile üretim güçleri arasındaki çelişkiye dayanır.
D) Yeni üretim güçleri dönüşme¬yi engelleyen gerici sınıftır.
E) Üretim güçleri ile üretim ilişki¬leri arasında diyalektik bir ilişki vardır.

5. Para Felsefesi adlı eserinde üzerinde durduğu şeyleşme ve kültür görüşleriyle Lukacs ve Frankfurt okulunu etkileyen sosyolog aşağıdakilerden hangisidir?
A) Comte
B) Weber
C) Simmel
D) Marx
E) Tonnies

6. Weber'e göre Modern toplumda bürokrasi gücünü aşağıdakilerin hangisinden alır?
A) Yöneticiler
B) Askerler
C) Ahlak
D) Din
E) Yasalar

7. Gramsci'ye göre aşağıdakiler¬den hangisi "sivil toplum" için¬de yer almaz?
A) Yargı
B) Dinsel kurumlar
C) Sendikalar
D) Medya
E) Siyasal partiler

8. Lukacs işçi sınıfını aşağıdaki¬lerden hangisi gibi görür?
A) Ücretli köle
B) Ekonominin motor gücü
C) Siyasetin en önemli aktörü
D) Geleceği belirleyen sınıf
E) Tarihin hem öznesi hem nesnesi

9. Aşağıdakilerden hangisi işlev-selcilik yaklaşımının araştırdığı sorulardan biri değildir?
A) Sosyal sistemleri bir arada tutanın ne olduğu
B) Toplumdaki sınıf çatışmalarının nasıl önleneceği
C) Sosyal sistemin nasıl muhafaza edildiği
D) Toplumsal düzenin nasıl kurulduğu
E) Toplumda istikrarın temel kaynaklarının neler olduğu

10. Malinovvski ve Radcliffe-Brovvn gibi antropologlar aşağıdaki hangi sosyolojik yaklaşımı benimser?
A) Yapısalcılık
B) Marksizm
C) İşlevselcilik
D) Etkileşimcilik
E) Yorumlayıcı yaklaşım


11. Parsons'ın eylem anlayışı, ilk evresinde Weber'in tanımladığı aşağıdaki hangi eylem ile paralellik gösterir?
A) Siyasal eylem
B) Ampirik toplumsal eylem
C) Geleneksel toplumsal eylem
D) Rasyonel toplumsal eylem
E) Sınıfsal eylem

12. Aşağıdakllerden hangisi davranışsal organizma, kişilik sistemi, sosyal sistem ve kültürel sistem biçiminde dört eylem sistemi olduğunu ileri süren sosyologdur?
A) Parsons
B) Merton
C) Malinowski
D) Weber
E) Durkheim

13. Bir sosyal sistem olan ailede, Parsons'a göre aşağıdaki rol beklentilerinden hangisi bulunmaz?
A) Duygusal
B) Bireysel yönelimli
C) Özgül
D) Niteliğe dayalı
E) Genel

14. Parsons'ın AĞIL şemasına göre politika hangi işlevin alt sistemidir?
A) Adaptasyon
B) Uyum
C) Amaca ulaşma
D) Gizil kalıp koruma
E) Bütünleşme

15. Sembolik etkileşim yaklaşımını geliştiren düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
A) Parsons
B) Cooley
C) Thomas
D) Blumer
E) Mead

16. Aşağıdakilerden hangisi Thomas'ın sembolik etkileşimci yaklaşıma etkisi olan kavramlardan biridir?
A) Ayna benlik
B) Ben-Bana
C) Kolektif eylem
D) Durum tanımlaması
E) Rol alma

17. Mead'e göre benliğin toplumsal gelişiminin dayandığı ikili süreç aşağıdakilerden hangisidir?
A) Benlik-ayna benlik
B) Rol alma-rol
C) Uzlaşma-yorumlama
D) Hazırlık-oyun
E) Durum tanımlaması-durum

18. Aşağıdakilerden hangisi sembolik etkileşimciliğe yöneltilen eleştirilerden biri değildir?
A) Çalışmalarının mikro ölçek üzerinde yoğunlaşması
B) Toplumsal ve tarihsel yapı ve süreçlere fazla ilgi göstermemesi
C) İnsan eylemlerini, sadece parça parça olaylar ve etkileşimler olarak ele almaları
D) Standartlaşmış normatif davranışların nasıl ortaya çıktığını açıklamada başarısız oldukları
E) Yüzyüze etkileşimin değil, toplumsal gruplar üzerinde durmaları

19. Bireylerin eylemlerinin amaçsal eylemler olduğunu, dış koşullar tarafından belirlenmediğini ve nedensel açıklamasının yapılamayacağını savunan sosyolojik yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yapısalcılık
B) Fenomenoloji
C) İşlevselcilik
D) Marksizm
E) Pozitivizm

20. Schutz'a göre sağduyu bilgisi, tipleştirme ve bakış açılarının karşılıklılığı aşağıdaki kavramlardan hangisini oluşturur?
A) Nesneler dünyası
B) Özneler-arasılık
C) Nesneler-arasılık
D) Sembolik etkileşim
E) Kolektif eylem

21. Garfinkel'in bir şeyin kendi kendine geri dönmesini ifade eden merkezi kavramı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Refleksivite
B) Fenomen
C) Sosyal inşacılık
D) Nesnelleştirme
E) İşselleştirme

22. Sosyal inşacılığın gerçekliğin inşasını mümkün kılan kavramları aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmiştir?
A) Fenomen-numen-duyu
B) Tez-antitez-sentez
C) Varlık-oluş-yokluk
D) Dışsallaştırma-nesnelleştirme-içselleştirme
E) Sağduyu bilgisi-tipleştirme-bakış açılarının karşılıklığı

23. Adorno, Horkheimer ve Marcuse dendiğinde akla gelen ve en önemli temsilcileri olduğu okul aşağıdakilerden hangisidir?
A) Viyana okulu
B) Paris okulu
C) Frankfurt okulu
D) Berlin okulu
E) Londra okulu

24. Akıl ve Devrim, Tek Boyutlu İnsan, Aşk ve Uygarlık gibi eserleri bulunan Frankfurt okulunun en önemli temsilcilerinden olan düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
A) Fromm
B) Adorno
C) Horkheimer
D) Habermas
E) Marcuse

25. Aşağıdakilerden hangisi Horkheimer'ın pozitivizm eleştirili içinde yer almaz?
A) Pozitivizm insan varlığın» mekanik bir determinizm için de yaklaşır
B) Pozitivizm dünyayı yalnızcı deneyde dolaysız olarak verilen biçimiyle algılar
C) Pozitivizm görünenin gerisindeki gerçeği arar
D) Pozitivizm öz ve görünüş arasında ayrım yapmaz
E) Pozitivizm olgu ve değer arasında mutlak bir ayrım koyarak bilgiyi insan isteminden ayırır.

26. Habermas'a göre modern hayatın ağırlıklı olarak araçsal rasyonalite tarafından biçimlendirilen ve toplumun maddi yeniden üretiminden sorumlu olan ekonomik ve bürokratik alanına karşılık gelen kavram aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sistem
B) Yapı
C) İşlev
D) Teknoloji
E) İletişim

27. Aşağıdaki düşünürlerden hangisi yapısalcı yaklaşımın temsilcilerinden biri değildir?
A) Levi Strauss
B) Barthes
C) Lacan
D) Benjamin
E) Althusser

28. Levi Strausss'un akrabalık ilişkilerinde belirlediği dört temel birim arasında aşağıdakilerden hangisi bulunmaz?
A) Karı/koca
B) Baba/oğul
C) Erkek kardeş/kız kardeş
D) Annenin kardeşi/kız kardeşin oğlu
E) Anne/kız

29. Freud'un çalışmalarında kul¬landığı kavram çifti aşağıdakilerden hangisidir?
A) Dil-söz
B) Bilinç-bilinçaltı
C) Gösteren-gösterilen
D) Farklılık-ilişki
E) Soykütük-yapısöküm

30. Aşağıdakilerden hangisi basitçe dil, edebiyat, sanat ve diğer tüm alanlarda beliren işaretlerin ya da işaret sisteminin genel bir çalışmasına verilen addır?
A) Fenomenoloji
B) Ekoloji
C) Semiyoloji
D) Astroloji
E) Mitoloji

Kaynak: Murat Yayınları Final Deneme Sınavı

Kültür Çeşitleri

Alt kültür: Farklı yaşam tarzları geliştirildiğinden hakim olan kültürle ilişkisi olsa da ondan önemli ölçüde farklılaşır
Karşı kültür: Egemen kültüre karşı gelen ve bunu açıkça gösteren toplumları göstermek için kullanılır.
Kitle kültürü: Frankfurt okulu tarafından üretilen kitlesel düzeyde tüketilen kültür için kullanılan bir terimdir. Halk kültüründen farklıdır medya önemli bir araçtır.
Folk yada halk kültürü: Geleneksel halka ait olan kültür
Yüksek kültür: İnsan yaratıcılığının estetik-mükemmellik ile özdeş olan en üst düzey örnekleridir (opera-bale)
Popüler kültür: Toplumda büyük çoğunluklar tarafından beğenilen benimsenen kültürdür.

Paradigma: Bir bilimsel disipline bilişim topluluğuna belirli bir süre için model oluşturma ve topluluğun üyeleri tarafından kabul edilen addır.

August Comte (1798-1857)

Fransız sosyolog, matematikçi ve filozoftur. Sosyolojinin babası olarak tanımlanabilir.
Fransa'nın Montpellier kentinde doğdu. Katolik bir aileden gelen Comte, ailenin üç çocuğundan biriydi. Babası vergi dairesinde memur, annesi ise ev hanımıydı.

Auguste Comte, sosyoloji ismini öne süren ilk sosyologtur. "Sosyoloji neden diğer bilim dalları gibi bir dal olmasın" tezini savunarak sosyolojinin temelini o zamanlarda attı. Ayrıca felsefede pozitif düşünce üzerine de çalışıyordu. Daha sonraları fizik, gökbilim ve kimya ile de uğraştı. Ayrıca Comte yaşadığı çağda altı bilimden sözetmiştir: Fizik, Matematik, Kimya, Biyoloji, Sosyoloji ve Astronomi'dir. Sosyolojiyi bunların üstünde görmüştür.

Comte Hakkında Önemli Bilgiler
- Evrimci ve pozitivisttir
- Sosyoloji bilimini icat etmiş be pozitif sosyoloji geleneğinin öncüsü olmuştur
- Sosyolojinin isim babasıdır
- İnsan düşüncesi ve toplumsal evrim için söz konusu ettiği üç aşama vardır. Bunlar sırasıyla
Teolojik aşama (Hayali), Metafizik (Soyut) ve Pozitif (Bilimsel) dir.

- Başvurduğu kavramlar, toplumsal statik (toplumsal düzen), toplumsal dinamik (toplumsal değişim) tarihsellik, pozitif aşamadır.

Saint Simon (1760-1825)

Fransız sosyalizminin kurucusudur ve Paris'te doğmuştur.

Toplumu; çaba, üretim, eylem ve yaratma olarak görür.

Düşünce tarihinde, toplumun bilimi olarak gördüğü sosyolojinin düşünce babası olarak tanınan Fransız filozof ve iktisatçı.

Temel eserleri: De la Reorganisation de la Societe europenne [Avrupa Topluluğunun Yeniden Örgütlenmesi Üzerine], Du Systeme industriel [Sanayi Sistemine Dair], Cateschisme des Industriels [Sanayicilerin İlmihali].

Saint-Simon Hakkında Önemli Bilgiler
- Sanayi toplum kavramını ilk ortaya atan kişi
- Pozitivisttir aynı zamanda feodal ve askeri toplumlardan sanayi toplumlarına doğru gelişme gösterdiğini belirtmesi üzerine evrimcidir
- Hem sosyolist hem muhafazakar bakış açısına sahiptir
- İlk sosyalist, İlk sosyolog
- Toplumsal değişmedeki problemlerin muhatabının sosyal fizik olduğunu söyler

Weber Otorite Çeşitleri

WEBER'e GÖRE OTORİTE TİPLERİ

3 çeşit otorite tipi belirlemiştir.

1- Geleneksel Otorite Toplumdaki meşruiyetlerini gelenekten göreneklerden ve inançlardan alan otoriteyi ifade etmektedir.
2- Karizmatik Otorite Meşruiyetini liderin olağanüstü olduğuna inanılan otoriteyi ifade eder.
3- Yasal-Akılcı Otorite Rasyonel aklın belirlediği yasalarla yetkileri sınırlandırılmış otoriteyi ifade eder.

Nicel ve Nitel Araştırma Teknikleri

NİCEL ARAŞTIRMA YÖNTEM VE TEKNİKLERİ
- Pozitivist yaklaşıma dayanan araştırma yöntemidir
- Araştırmaların başına yapılmış olan hipotezlerin sınanmasına dayalı yapılır
- Araştırmacılar nesneldir
- Tümden gelim
- Sosyal olgular arasında neden sonuç ilişkisi ortaya konmaya çalışır
- Standartlaştırılmış teknikler kullanılır
- Kavramlar kesin ölçülebilir değişkenler haline dönüştürülebilir

NİTEL ARAŞTIRMA YÖNTEM VE TEKNİKLERİ
- Tümevarım ilkesi benimsenmiştir
- Hipotezle başlamaz
- Sosyal olguları içinde bulundukları sosyal bağlam içinde değerlendiren yöntemdir
- Keşfedicidirler, küçük örneklem gruplardan veri toplarlar
- Standartlaştırılmış veri toplama araçları kullanılmaz
- Veriler yapılandırılmamış görüşme, odak grup görüşmesi yapılandırılmamış ve yarı yapılandırılmış gözlem yaşam öyküsü örnek olay ve doküman incelenmesi gibi veri toplama yöntemleriyle elde edilir

Sosyolojide Yaklaşımlar

POZİTİVİST YAKLAŞIM:
- Emprik, Sistematik, Teorik
- Tek bir bilimsel yöntem vardır bütün bilimler bu yöntemi kullanır sadece konuları değişiktir.
- Gerçekliğin insanlardan bağımsız olduğunu ve keşfedilmeyi beklediğini savunur.
- Toplumsal dünyayı incelemek için doğa bilimlerinde kullanılan yöntemlerin kullanılmasını gerektiğini savunur
- Sadece görünen olguları ve ilişkileri sosyolojinin konusu yapar
- Toplumsal gerçeklik bilinebilir
- Yöntem olarak nicel yöntem kullanılır.
- Toplumsal gerçekliği fiziksel gerçeklikler gibi bireylerin öznelikler dışında var olanlarla sınırlı tutarlar
- Sadece ileriye yönelik kestirmeler yapabilirler.
- İnsanların rasyonel hareket ettiklerini düşünürler.
- Kökleri Auguste Comte ve Durkheim e dayanır.
- Bilimselliğin temelini hipotezlere dayatır.


YORUMLAYICI YAKLAŞIM:
- Emprik, Sistematik , Teorik
- Toplumsal gerçekliği bireylerin ona verdiği anlamda aramaya çalışır
- Araştırmadaki amacı toplumsal eylemi anlatmaktır
- İncelenen toplumsal eylemin bağlamına bakılır
- Nitel araştırma yöntemini kullanır
- Nedensel açıklamayı değil derinlemesine betimlemeyi anlamayı ve yorumlamayı amaçlar
- Kökleri Alman Dilth ye ve Max Weber‘e dayanır


ELEŞTİREL YAKLAŞIM:
- Emprik, Sistematik, Teorik
- Toplumsal gerçekliği görünür toplumsal ilişkilerin arkasında saklı olduğunu düşünür.
- Toplumsal ilişkiyi dönüştürmeyi amaçlar
- İnsanların düzen tarafından aldatıldıklarını değişime uğradıklarını savunur
- Kökleri Karl Marx ve Sigmun Frued’a dayanır.


Sosyoloji (Toplum Bilim)

SOSYOLOJİNİN DOĞUŞU
Bilim olarak sosyoloji yaklaşık 200 yıl önce ortaya çıkmıştır. Fransız devrimi ve Endüstri devrimi sonrasında büyük değişimler meydana gelmiştir. Sosyolojinin ortaya çıkmasındaki en büyük etken bu değişimlerdir.

İlk sosyolojik analizler nelerin neden değiştiğini ortaya koyma ve gelecekte toplum yapısının nasıl olacağını tahmin eden analizlerdir.

Auguste COMTE toplumun bilimsel olarak incelenmesini sosyoloji olarak adlandıran ilk kişidir. (sosyolojinin isim babasıdır)

Sosyoloji hem bir bilim hem bir disiplindir. Doğa bilimlerinin kullandığı yöntemlerle cevap bulma çabası sosyolojiyi doğurmuştur.

Psikoloji: Bireysel davranışı incelediği için
Antropoloji: Sadece kültür üzerinde durduğu için
Ekonomi ve Siyaset: Sadece toplumsal kurumu inceledikleri için
Tarih: Olguların belirli dönemdeki hallerini incelediği için

sosyolojiden farklıdır. Sosyoloji diğer disiplin alanlarından diğer disiplin alanları da sosyolojiden faydalanır ilişki içindedirler.

Toplum bilimi ya da sosyoloji; toplum ve insanın etkileşimi üzerinde çalışan bir bilimdir. Toplumsal (sosyolojik) araştırmalar sokakta karşılaşan farklı bireyler arasındaki ilişkilerden küresel sosyal işleyişlere kadar geniş bir alana yayılmıştır. Bu disiplin insanların neden ve nasıl bir toplum içinde düzenli yaşadıkları kadar bireylerin veya birlik, grup ya da kurum üyelerinin nasıl yaşadığına da odaklanmıştır.

Sociology kelimesi, Yunanca “bilim” anlamına gelen “logy” eki ve Latince’de, genel anlamda insanı işaret eden, üye, arkadaş veya dost anlamındaki, “socius” kelimesinden gelen “socio-” kökünden oluşur.

Sosyoloji Ders Notları (TANIMLAR)

SOSYOLOJİK DÜŞÜNMENİN BİREYE SAĞLAYACAĞI ÖZELLİKLER
- Toplumsal sorunları görebilme
- Daha farklı bir dünya olabileceğini görmek
- Bildiklerimizi yeniden inceleme
- Kesin doğruları çözümleme ve sorgulama alışkanlığı kazanma

Toplumsal Yapı: Toplumu oluşturan temel gruplardan ve toplumsal kurumlardan meydana gelen kalıcı, sürekli ve örgütlü ilişkilere denir.

Statü: Diğer insanların bizim hakkımızdaki düşüncelerini ve bize karşı davranışlarını belirleyen şey statümüzdür. Verilmiş ve edinilmiş statüler vardır.

Toplumsal Rol: Toplum her statüdeki insanın belirli bir şekilde davranmasını bekler ve bu davranışlar ROL olarak adlandırılır. Bireyin rollerinden biri yada bazıları diğer yollarla uyuşmadığı zaman ROL ÇATIŞMASI olur.

Norm: Normlar belirli durumlarda insanların nasıl davranması gerektiğini konusunda yaptırımı olan beklentilerdir. Normlar değerlere dayalı olarak geliştirilen kurallardır.

Toplum: Toplum bireylerin toplamı demek değil belirli bir kültürü ve bir takım toplumsal kurumları paylaşan insanlar arasındaki ilişkilerdir. Toplum ve ulus birbirinden farklı kavramlardır. Ulus resmi olarak tanınmayı içeren ve varsayılan bir birlikteliktir.

TOPLUM TİPLERİ
- Avcı ve Toplayıcı toplumlar
- Tarım toplumları
- Kırsal toplumlar
- Modern toplumlar
- Bilgi toplumu
- Modernlik öncesi toplumlar

Toplumsal Değişme: Toplumun kültürel yapısal ekolojik veya demografik özelliklerindeki değişmeyi ifade eder.

Toplumsal Kurum: Toplumun yapısı ve temel değerlerinin korunması bakımından nispeten sürekli kurallar topluluğudur. Kurum ve toplumsal kurum farklı şeylerdir örneğin sağlık ocağı hastaneler birer kurumdur sağlıkla ilgili kurumların bütünü ise bir toplumsal kurum olan sağlık kurumudur.

Toplumsal Olgu: Bireyin dışında bulunan ve sahip oldukları zorlama gücü sayesinde kendilerini bireye kabul ettiren davranış düşünme ve hissetme biçimleridir.

Değer: Toplum yada sosyal bir grup tarafından önemli görülen inanç ve ideallerdir.

Toplumsallaşma: Toplumun kültürünü öğrendikleri etkileşim sürecidir.

C.Wright Mills tarafından geliştirilen sosyolojik imgelem hem tarihi hem biyografiyi hem de toplumun bunlar içindeki ilişkilerini kavramaktadır.

Sosyoloji makro düzeyde toplumsal kurumların yada toplumların yapısını, Mikro düzeyde grupları gruplar arasındaki etkileşimi ve toplumsal rolleri inceler

Mikrososyoloji: Yüz yüze etkileşim halindeki gündelik davranışların incelenmesine mikrososyoloji denir.

Makrososyoloji: Siyasal sistem yada ekonomik düzen gibi büyük ölçekli toplumsal düzenlerin çözümlenmesine ise makrososyoloji denir.

8 Eylül 2011 Perşembe

Bireyin Önemi

"Kendine yardım edene Allah da yardım eder" sözü yaşanmış tecrübelerden gelen bir neticenin dışa vurumudur.

Kendi kendine yardım etme isteği, pek çok kişi için gerçek gelişimin tamamlanmasının yanında insanlardaki gayret ve bu maksatla kullanılan kuvvetin kaynağını oluşturmaktadır.

Yalnızca insanın içinden gelen yardım, insanların tam manasıyla kendi kendine yardım etmesini sağlayabilmektedir.

İnsanlar kendi açılarından baktıklarında ne kadar çok başkaları tarafından yönlendirilmeye mahkum edilirse yani bireysellikten uzaklaşırsa, o kadar hayatta yalnız kalmaktadırlar. Bu yalnızlık insanların kendilerini ifade etmekten yoksun bırakılmalarıdır.

En iyi kurumların bile insana gerçek manada bir yardımda bulunmaları söz konusu değildir. Söz konusu kurumların yapabileceği tek şey, insanları kendilerini geliştirmek ve bireysel olarak gelişmek anlamında bireyi özgür bırakmaları olmaktadır.

Ancak, insanlar tarih boyunca ve günümüzde halen huzur ve kişisel gelişimi kendi davranışlarında aramak yerine, bu kurumlarda aramayı tercih etmişlerdir.

En iyi şekilde düzenlenen kanunlar, insanların sadece fikri veya fiziksel olarak emeklerinin karşılığını görmeleri konusunda yardımcı olabilmektedir. Fakat bir kanun ne kadar mükemmel olursa olsun; tembel bir insanı çalışkan, bir müsrif insanı tutumlu ve bir sarhoşu ayık yapamaz. Bu tarz değişimler yalnızca insanın bireysel girişimi ve şahsi fedakarlıkla mümkün olabilmektedir.

Bir devlet bile temelde kendini oluşturan bireylerden oluşmaktadır. Devlet içinde bulundurduğu milletten daha ileri seviyede ise eninde sonunda milletin seviyesine inmeye mecbur olacaktır. Milletin seviyesinden aşağıda olan bir devlet ise, aynı şekilde milletin seviyesine çıkmak zorunda olacaktır.

Bir milletin idare şekli de, halkının cahil veya eğitimli olmasına bağlı olarak belirlenmektedir. "Herkes hakkettiği şekilde yönetilir" sözü bu durumu ifade eden güzel bir sözdür.

Medeniyet de kendisini oluşturan insanların tümünün erkek, kadın ve çocukların bireysel gelişimlerinden başka bir şey değildir.

Bir milletin ilerlemesi veya gerilemesi, bireylerin hangi yönde değişim gösterme eğiliminde olmalarına bağlı olmaktadır. Toplumların yükselmesi için kanunları değiştirmek, kurumları düzenlemek yeterli değildir. Söz konusu gelişim, insanların kendilerini ıslah etmeleri ve yetiştirmeleri için onlara ne kadar fırsat verildiğine bağlı olmaktadır.

Sosyal çöküntüler, insanların kötü hayatının topluma yansıması olmaktadır. Her ne kadar devletler bu çöküntüleri kanun yoluyla yoketmeye çalışsa da, bireysel hayat ve karakterler düzeltilmedikçe bu sosyal çöküntüler değişik formlarda tekrar filizlenirler.

En büyük köle bir despot tarafından yönetilen değil, kendi manevi cehaletinin, çıkarcılığın ve ahlaksızlığın esiri olan insanlardır. Özgürlük sadece devlete dayandıkça ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın bir hayal perdesinin şekillerinin yer değiştirmesinden farklı olmayacaktır. Bu yüzden özgürlüğün temelleri bireyin karakteri üzerine dayanmalıdır. Bu durum aynı zamanda sosyal güvenlik ve milli gelişimin de anahtarı olmaktadır.

26 Ağustos 2011 Cuma

IMF Kredilerinin Kaynağı Nedir?

IMF, üye ülkelerin kredi taleplerini karşılayabilmek için yeteri büyüklükte bir likiditiye sahip olmalıdır. Fon un likiditesi normal kaynaklar ve ödünç alınan kaynaklardan oluşmaktadır.



IMF nin normal kaynakları, Fon da toplanan “kullanılabilir” paralarla SDR yi kapsamaktadır. Fon un emrinde her an çeşitli ülke paralarından ve SDR den oluşan bir kaynak stoku mevcuttur. Fon daki bu paralar üye ülkelerin IMF deki kotalarına karşılık olarak yatırılmıştır. Fon, kredi verirken (satış işlemi) sağlam paraları kullanmaktadır. Bir paranın kullanılabilir olmasına Fon un yönetim kurulu karar vermektedir. Genellikle ödemeler bilançosu durumu ve resmi rezerv pozisyonları sağlam olan ülkelerin paraları bu statüye sahip olmaktadır.



Fon un altın stokları hemen kullanılabilecek kaynaklar arasında sayılmamaktadır. Çünkü bunların önce nakte dönüştürülmesi (satılması) gereklidir. Bu da Fon üyelerinin toplam oylarının yüzde 85 ini gerektirmektedir.



İkinci olarak Fon, normal kaynaklarını geçici olarak desteklemek amacıyla borçlanma yoluna da gidebilmektedir. Uygulamadaki ilkelere göre, borç alınan fonlar toplam kotalarını yüzde 50-60 ını geçemez. Borçlanma kaynaklarının başlıcalarını aşağıdaki açıklamaya çalışacağım.



Ödünç Alma Genel Anlaşması (General Agreement to Borrow – GAB)

IMF ile “Onlar Grubu” diye bilinen başlıca 10 sanayileşmiş ülke arasında 1962 yılında yapılmış olan bir anlaşmadır. Uluslararası para sistemini bozacak veya sistemin işleyişini engelleyecek herhangi bir gelişme karşısında, bu ülkeler tarafından Fon a ek kaynak sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. 1964 yılında İsviçre (IMF ye olmamasına rağmen Fon üyesiymiş gibi davranmıştı) de anlaşmaya katılmıştır.



Anlaşma, başlangıçta dört yıllık bir dönem için yapılmıştı. Ancak sürekli gözden geçirilmiş ve bazı düzenlemelerle bugüne kadar yenilenmiştir.



Ayrıca 1997 yılında YEDİLER GRUBU ülkeleri, Yeni Ödünç Alma Düzenlemeleri (New Arrangements to Borrow – NAB) adı verilen bir anlaşmayı kabul etmişlerdir. Bu anlaşma ile acil durumlarda kullanılmak üzere GAB altında IMF ye sağlanacak kaynak miktarının, iki katına çıkartılması öngörülmektedir.



Diğer Borçlanmalar

Fon, likiditeyi arttırmak için çeşitli resmi kuruluşlardan kısa veya orta vadeli olarak borçlanabilmektedir. Bunlar dahilinde üye ülkelerin merkez bankalarıyla bazı uluslararası mali kurumlar bulunmaktadır.


Örneğin, Uluslararası Denkleştirme Bankası (Bank for International Settlements) ve Suudi Arabistan Parasal Ajansı (Saudi Arabian Monetary Agency) geçmişte Fon un borçlandığı kuruluşların başında gelmektedir.



Merkez Bankaları-arası Swap Anlaşmaları

Aslında bu tip anlaşmalar Fon un mali kaynakları arasında sayılmamaktadır. Ancak Sözü edilen anlaşmalar Fon kaynaklarına olan talebi azaltıcı etki yapmaktadırlar.



Swap Anlaşmaları, merkez bankaları arasındaki iki taraflı anlaşmalardır. İki ülke, geçici nitelikte dış dengesizliklerinin finansmanına katkıda bulunmak için karşılıklı olarak birbirlerine kendi paralarını sunmakta, yani paralarını değiş-tokuş etmektedirler. (SWAP)



Örneğin, ABD, alman markı bakımından likidite sıkıntısı çekmekte olduğu kabul edilirse, Eğer aralarında bir swap anlaşması varsa, Federal Reserve Bank, Alman Merkez Bankası ndan dolar karşılığında, kendisine DM sağlanmasını isterler. Böylece, ihtiyaç duyduğu yabancı para cinsinden fon elde eden ülke, bu kaynakları kullanarak döviz piyasasına müdahale edebilmektedir. Bu da spekülatif sermaye çıkışlarını caydırıcı bir etki doğuracaktır. Alınan paralar daha sonra geri verilmektedir. Swapların geri ödeme süreleri genellikle 3 ile 12 ay arasında olmaktadır.



Swap Anlaşmaları ilk kez 1962 yılında Federal Reserve Bank (ABD) ile bazı Avrupa ülkelerinin merkez bankaları arasında imzalanmıştır. O dönemlerde dolara karşı yoğun spekülatif akımlar mevcuttu. ABD, bu şekilde para değiş tokuşu anlaşmaları yapmakla gerekli fonları sağlayarak spekülatif akımlar caydırılmaya çalışmaktadır.



Sanayileşmiş ülkeler esnek kur sistemine geçtikten sonra da merkez bankası swaplarının kullanılması artarak sürmektedir. Bugün bu anlaşmalardan daha çok piyasa kurlarındaki ani değişmeleri gidermek veya kur dalgalanmalarını yumuşatmak amacıyla kullanılmaktadır.

Özel Çekme Hakları (SDR)

Özel Çekme Hakları (Special Drawing Rights: SDR), IMF nin aynı adı taşıyan ayrı bir bölümü tarafından çıkartılmaktadır. 1970 yılında mevcut uluslararası likiditeyi arttırmak üzere IMF tarafından yaratılan özel bir uluslararası rezerv aracıdır. Bu kanaldan üye ülkelere, IMF deki normal çekme haklarından ayrı bir dış rezerv sağlanmaktadır. IMF ye bağlı olmakla birlikte, normal çekme haklarından farklı bir statüye sahiptir. IMF nin yönetimindeki Özel Çekme Hakları programına katılmak zorunlu olmayıp üye ülkelerin isteğine bırakılmıştı. Ancak uygulamada tüm üyelerin bu programa katıldığı görülmüştür.



SDR genel olarak, bir hükümetin diğerinin merkez bankasından, onun ulusal parasını çekmesine imkan veren bir haktır.


Örneğin; Türkiye nin, dolar rezervine ihtiyacı olsun ve bu amaçla SDR lerini kullanmak istesin. Bu durumda, bütün yapacağı iş, elindeki SDR leri Amerikan Merkez Bankasına devretmekten ibarettir. SDR leri devralan Federal Reserve Bank, bunların karşılığı olan dolar tutarını Türkiye ye transfer etmekle yükümlüdür. Bu işlem nedeniyle Türkiye, dolar elde ederken, aynı zamanda karşı ülkeye yine IMF aracılığıyla bir faiz ödemesinde bulunmaktadır.



SDR programına göre buna katılan bir üye, diğer üyelerin kendisine devredeceği SDR leri kabul etmek zorundadır.



SDR lerin uluslararası likidite talebindeki artışı karşılamak üzere çıkartılması öngörülmüştür. IMF yönetim kurulu gelecek 5 yıllık dönemler için uluslararası ekonominin likidiye talebi konusunda tahminlerde bulunduğu toplantılarda, hangi tarihlerde, ne miktarda SDR çıkartılacağına karar vermektedir. Bu kararın toplam oy hakkının yüzde 85 ine sahip 3/5 oranındaki IMF üyelerinin onaylaması ile SDR ler yaratılmış olmaktadır.



Ancak bugüne kadar yalnız iki parti SDR çıkartılmıştır. İlk parti SDR, 1970-1972 döneminde gerçekleştirilip toplam 9.3 milyar dolar tutarında (1970 de 3.3 milyar $, 1971 ve 1972 de de 3 er milyar $ olmak üzere) dır. İkinci parti çıkartılan SDR ise 1979, 1980 ve 1981 yıllarında 4 er milyar $ olmak üzere toplam 12 milyar dolar tutarındadır. Böylece bugüne kadar yaratılan toplam SDR miktarı 21.4 milyar dolardır. Yeni yaratılan SDR ler IMF üyelerine, Fon daki kotaları oranında dağıtılmaktadır.



Sözü edilen iki parti SDR nin çıkartılması ve dağıtımından sonra çok sayıda yeni ülke IMF ye katılmıştır. Bu nedenle değişen yeni dünya koşullarına uyum sağlamak için 1998 yılında, IMF Yönetim Kurulu, şimdiye kadar çıkartılana eşit miktarda 21.4 milyar SDR, yeni bir parti SDR çıkartılmasına karar vermiştir. Bu yeni SDR ler, eski ve yeni tüm üye ülkelerin sahip oldukları SDR miktarı, IMF deki kotalarının sabit bir oranına (yüzde 29.32) eşitlenecek şekilde dağıtılacaktır. Böylece, yeni katılan üyelerin de pay almaları ve mevcut tahsisler arasındaki göreceli farklılıkların giderilmesi sağlanmış olacaktır.



SDR lerin Devredilmesi

SDR karşılıksız olarak çıkartılan bir rezerv aracıdır. Yani çıkartılması için bir altın veya döviz karşılığına gerek duyulmamaktadır. SDR ler bir kere yaratılınca sistemde sonsuz olarak varlığını sürdürürler.



Yeni SDR çıkartma kararı alınınca, bunun gerçekleşmesi için üye ülkelerin IMF deki hesapları üzerine bir kayıt düşülmesi yeterli olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir ülkeye belli miktarda SDR tahsisi yapılınca IMF, bu ülkeyi, hesaplarında o kadar SDR alacaklandırmaktadır. Bir A ülkesi SDR lerini, ulusal parasını elde etmek için B ülkesine devrederse IMF, A nın hesabından o miktar SDR yi indirerek B nin hesabına kaydeder. Görüldüğü gibi, SDR ancak hesaptan hesaba aktarılan, fiziki varlığı olmayan bir para veya hesap birimidir.



IMF nin normal çekme haklarındaki gibi SDR, üye ülkelere bu kurumdan bir mali kaynak veya fon sağlama hakkı vermez. Bunun yerine, öteki ülkelerden ulusal para elde etme olanağı doğurmaktadır. Normal IMF kredilerinden farklı olarak SDR nin geri ödenme zorunluluğu da yoktur. Önceleri, bir ülkenin beş yıllık dönemler boyunca ortalama olarak tuttuğu SDR miktarının belirli bir sınırın altına inmesi şeklinde bir kayıt mevcuttu. 1981 den itibaren bu koşul kaldırılmıştır. Bu nedenle bugün üye ülkelerin ellerindeki SDR leri kullanabilmelerini engelleyen herhangi bir kısıtılama bulunmamaktadır.



Fakat, başkaları tarafından kendilerine SDR devredilen ülkeler bakımından bir kayıtlama söz konusudur. Bu da daha önce değinildiği gibi, bu ülkelerin toplam miktar ilk tahsislerinin yüzde 300 üne ulaşıncaya kadar SDR kabul etmek zorunda olmalarıdır. Bundan sonraki miktarları kabul edip etmemek ülkenin kendi isteğine bağlı olmaktadır. SDR sini başka ülkelere devredenler, IMF kanalıyla, kabul eden ülkelere net bir faiz öderler. Faiz oranları, IMF de en yüksek kotası bulunan beş büyük ülkenin ulusal faiz oranlarına dayanan bir formüle göre hesaplanır.



Hesap Birimi Olarak SDR nin Değeri

Özel Çekme Hakları, hem bir uluslararası likidite aracı (rezerv parası), hem de bir hesap birimi durumundadır. SDR nin oluşturulmasında, bunun aynı zamanda IMF faaliyet ve işlemlerinde kullanılacak bir hesap birimi olarak göre yapması tasarlanmıştı. 1970 de program ilk kez uygulamaya konduğunda SDR, altın paritesine bağlanmıştı. Böylece de 1 SDR:1 ABD Doları idi. Sonraları ise doların devalüasyonları neticesinde SDR nin dolar fiyatı da yükselmiştir. Dalgalı kur dönemine geçilince, 1974 yılından itibaren SDR nin değeri “para sepeti” yöntemine göre belirlenmeye başlanmıştır.



Önceleri SDR nin hesaplanmasında 16 sanayileşmiş ülke ulusal parası temel alınıyordu. 1981 den sonra değerlendirme 5 büyük ulusal paraya (dolar, mark, frank, yen, sterlin) göre yapılmaktaydı. Fon uygulamalarına göre, SDR kapsamına girecek ulusal paralarla bunların ağırlıkları, her beş yılda bir yeniden gözden geçirilir. Euro nun AB nin ortak para birimi olarak benimsenmesi üzerine 2000 yılı Eylül ayından sonra SDR nin değeri Amerikan doları, Euro, Japon yeni ve İngiliz sterlinine göre belirlenmeye başlanmıştır. SDR ye dahil edilecek para birimlerin seçiminde iki ilke geçerli olmaktadır. Bunlardan birisi uluslararası ticari piyasalarla, diğeri de mali piyasalarla ilgilidir. Birinci ilkeye göre seçilecek ülke veya bölgenin en büyük mal ve hizmet ihracatçısı olması, ikincisine göre de uluslararası işlemlerde ve döviz piyasalarında yaygın şekilde kullanılması gerekmektedir.



Bu iki kritere göre seçilen dolar, euro, yen ve sterlinin sepet içindeki ağırlıkları sırasıyla 45%, 29%, 15%, 11% dir. (Nisan 2001)

1 SDR = 1.26 $



Sepet para tekniğine göre oluşturulan paraların en önemli yararı, bunların değerinin tek paraya göre daha istikrarlı olmasıdır. Çünkü sepetteki paraların bazıları değer kazanıp, bazıları değer kaybettiği için, ortalamada fazla bir değişiklik olmayabilmektedir. Bu nedenle birleşik para olarak SDR nin değeri büyük ölçüde istikrarlı olmaktadır.



1983 ten beri SDR nin faiz oranı, sepette yer alan paralar üzerindeki kısa süreli faiz oranlarının ortalamasın göre haftalık olarak hesaplanmaktadır. Bu maksatla genellikle 3 aylık hazine bonosu faizleri veya eşdeğerleri dikkate alınmaktadır.



SDR ve Dünya Rezerv Arzı

SDR programının kuruluş amacının uluslararası likidite artışlarını sağlam, güvenilir ve uluslararası denetim altında bulunan bir kaynağa bağlamak olduğunu daha önce ifade etmiştik. SDR nin üretiminin çok kolay ve masrafsız olduğu, istenilen anda, istenen miktarda arttırılabildiği göz önünde alındığında ideal bir rezerv para olduğunu söylemek yanlış olmaz.



Bununla birlikte SDR ler uluslararası likidite içinde önemli bir rol oynayamamıştır. Bunu Bretton Woods tan sonra dünyada esnek kur sistemlerine geçilmesi ile açıklama imkanı da yoktur. Burada, büyük ülkelerin ve özellikle ABD nin tercihleri ön plana çıkmaktadır. Doların ve daha düşük ölçülerde öteki sağlam paraların rezerv aracı olarak kullanılmasından sağlanan senyoraj kazançları nedeniyle büyük ülkeler programa yeterli bir ilgi göstermemişlerdir. AB ülkeleri de yeni oluşturulan euro aracılığıyla senyoraj kazançlarından pay almayı ummaktadırlar.



SDR nin Kullanım Alanları

SDR, ulusal paraların dalgalanmaya bırakıldığı bir dönemde, büyük ölçüde değerini koruyan bir para niteliğine sahip olduğu için, uluslararası mali işlemlerde önemli bir hesap birimi görevi yapmaktadır.



Ancak IMF dışında, bazı uluslararası veya bölgesel kuruluşlar da borçlarının ödenmesi ve alacaklarının tahsisi gibi işlemlerde SDR yi kullanmaktadırlar. Bunlar SDR departmanında aynen ülkelerin tabii oldukları kurallara bağlı olarak işlem yapma yetkisine sahiptirler. Ancak, bu kuruluşlara, yeni SDR tahsisi yapılmaz. Bugün SDR departmanına izinli olarak kaydedilen kuruluşlar arasında Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Afrika Kalkınma Bankası, Arap Parasal Fonu, Asya Kalkınma Bankası, Uluslararası Denkleştirme Bankası, İslam Kalkınma Bankası, İsviçre Milli Bankası, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu vs. yer almaktadır.



SDR ayrıca uluslararası borç, alacak, yatırım, bütçe vs. gibi varlıkların mali değerlerinin ölçülmesinde kullanılan bir değer standardı rolü oynar. Şüphesiz, gücünü Amerikan ekonomisinin dünyadaki ağırlığından alan dolar da geleneksel olarak bir uluslar arası değer standardı (hesap birimi) görevi yapmaktadır. Ancak, özellikle günümüzde yağunluk kazanan kısa süreli sermaye akıımlarına bağlı olarak değerinin ani olarak ve sık sık değişmesi (veya herhangi başka bir tek paranın) bu fonksiyonu yerine getirmesi için önemli bir engel olmamaktadır.



Ayrıca günümüzde sabit kur sistemini benimseyen bir grup ülke, ulusal paralarını SDR ye bağlamıştır. Diğer taraftan, bazı özel işletme veya kuruluşlar uluslararası piyasalardan borçlanmak üzere SDR cinsinden tahvil ihraç etmektedir. Bu gibi uygulamalara “özel SDR” denilmektedir. Bununla birlikte, SDR nin özel finansman amaçlarıyla kullanışı hala oldukça sınırlıdır.

En Yoksul Az Gelişmiş Ülkelere Özel Kaynaklar (IMF)



IMF nin, en yoksul durumdaki az gelişmiş ülkeler için oluşturduğu bazı kredi kaynakları mevcuttur. Bunları aşağıda inceleyeceğiz.



Yapısal Uyum Kolaylığı

Yapısal uyum kolaylığı ndan (Structural Adjustment Facility: SAF), sürekli dış ödeme sorunlarıyla karşılaşılan az gelişmiş ülkelere, orta vadeli makro ekonomik denkleşme politikalarını ve yapısal reformları desteklemek üzere, oldukça uygun koşullarla kredi sağlanmaktadır.



Bunun için üye ülkenin IMF ve Dünya Bankası ile işbirliği yapması ve üç yıllık orta vadeli genel bir plan belirlemesi gereklidir. Bu genel plan çerçevesinde ayrıntılı yıllık programlar hazırlanmakta ve adı geçen hesaptan yıllık programlara aşamalı şekilde mali destek sağlanmaktadır. Kredilerin yıllık faizi yüzde 0.5 ve geri ödeme süreleri 5,5 ile 10 yıl arasında olmaktadır.



Yoksulluğu Azaltma ve Büyüme Hesabı

Önceleri Arttırılmış Yapısal Uyum Kolaylığı (Enhanced Structural Adjustment Facility: ESAF) adı verilen bu hesabın adı Yoksulluğu Azaltma ve Büyüme Hesabı (Poverty Reduction and Growth Facility) olarak değiştirilmiştir. Bu hesap da aynı şekilde yararlanma koşulları, program özellikleri ve amaçları bağlamında Yapısal Uyum Kolaylığı na benzemektedir. Ancak, özellikle en az gelişmiş ülkelerde yoksulluğun azaltılması ve sürdürülebilir bir kalkınma için gerekli koşulların hazırlanması temel hedefleri oluşturmaktadır.

Normal Çekme Hakları (IMF)

IMF ye üye ülkeler, finansman ihtiyaçlarının niteliklerine göre IMF den farklı hesaplar veya kaynaklar çerçevesinde kredi sağlayabilirler. Bu maksatla kredi tranşlarını ve destekleme anlaşmalarını inceleyelim.



Kredi Tranşlarından Borçlanma ve Destekleme (Stand By) Anlaşmaları

Fon un belli başlı kredi kaynağını kredi tranşlarından yapılacak borçlanmalar oluşturmaktadır. Buna Genel Kaynak Hesabı da denilmektedir. Bu kaynak bağlamında kredi hakları dört tranş a ayrılmıştır. Her tranş, üye ülke kotasının yüzde 25 ine eşit olmaktadır. Kredi sağlanması ülkenin ulusal parası karşılığında, istenen bir yabancı paranın “satın alınması” şeklinde olmaktadır.



Birinci kredi tranşı çerçevesinde yapılacak kaynak kullanımlarında ülkenin dış ödeme güçlüklerini gidermek üzere, gerekli çabayı göstereceğini belirtmesi yeterlidir, performans kriteri (şartlılık ilkesi) aranmamaktadır. Daha sonraki borçlanmalar (satın alımlar) ise (yani ikinci, üçüncü ve dördüncü kredi tranşları) “yüksek kredi tranşı” kredileri diye adlandırılmaktadır. Yüksek kredi tranşlarından yapılan borçlanmalarda koşullar ağırlaşmaktadır. Bu krediler normal olarak “destekleme düzenlemeleri” (stand by arrangements) şeklinde verilmekte ve performans kriterine tabidir.



Destekleme düzenlemeleri ödemeler bilançosu açıklarını gidermeye yönelik, süresi bir ile iki yıl arasında değişen makro ekonomik politikalar uygulamalarını kapsamaktadır. Sözü edilen makro politikalar para, maliye ve kambiyo politikalarıyla ilgili olabilmektedir. Yüksek kredi tranşlarından borçlanma için ülkenin sıkı bir istikrar programı hazırlayıp uygulamaya koyması gereklidir.



Destekleme düzenlemeleri çerçevesinde yüksek kredi tranşlarından yapılan borçlanmalarda kaynaklar bölümler halinde sağlanmaktadır. Performans kriteri, borç alan üye ülkenin belirli bütçe ve kredi tavanlarına uyması, uygun kambiyo ve faiz politikaları uygulaması, cari işlemler ve sermaye transferleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırması gibi belirli önlemler alması zorunluluğu içermektedir. Özetle, bu kıstasa göre kredinin daha sonraki kredi dilimlerinin kullandırılması için mevcut uygulamaların başarılı bulunması gerekmektedir.



Kredi tranşlarından yapılan borçlanmalardaki geri ödeme (ulusal paranın geri alınması) süresi 3,25 yıldan 5 yıla kadar değişmektedir. 1974 den beri IMF nin tüm kredi işlemleri dolar cinsinden değil, SDR ile yürütülmektedir.



Hatırlatılması gerekir ki, kredi tranşlarından yapılan borçlanmalar rezerv tranşından ayrı olmaktadır. Rezerv tranşı, bunlara ek bir kaynak niteliği taşımakta ve kullanılmasında herhangi bir kayıt ve koşul bulunmamaktadır. Onun için rezerv tranşı ülkenin resmi dış rezervlerinin bir bölümü sayılmaktadır.



Uzatılmış Fon Kolaylığı

Uzatılmış fon kolaylığı (Enhanced Fund Facility) süresi 3 (istisnai durumlarda 4) yıla kadar olan orta vadeli programlara finansman sağlamaktadır. Amacı, yapısal ve makro ekonomik sorunlardan kaynaklanan dış ödeme güçlüklerinin giderilmesine katkıda bulunmaktır. İlk programda 3 yıllık dönemin genel amaç ve politikaları belirtilir, daha sonraki uygulamalar her yıl yapılacak görüşmelerde kararlaştırılır. Bu hesabın kullanılmasında da performans kriteri geçerlidir, geri ödeme süresi 4,25 ile 10 yıl arasındadır.



Genişletilmiş Finansman Hesabı

Genişletilmiş finansman hesabı (Enlarged Access Policy) adı verilen bu hesap, Destekleme ve Uzatılmış Fon Kolaylığı ndan finanse edilen ve Fon un büyük desteğini gerektiren programlara ek kaynak sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Bu olanaktan yararlanmak için üye ülkenin büyük dış ödeme açıkları ile karşılaşması ve denkleşmeye yönelik ciddi çabalar içerisinde olması gereklidir.



Uluslararası Para Fonu (IMF)

International Monetary Fund


Uluslararası Para Fonu (IMF) Dünya Bankası ile birlikte, 1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferanslarında kurulmuş ve 1946’da faaliyete geçmiştir. Başlıca amaçları, uluslararası para sisteminin düzenli biçimde işlemesini sağlamak, üye ülkelerin dış ödeme güçlüklerinin çözümüne yardımcı olmak ve uluslararası mali kriz yönetimi şeklinde özetlenebilir.



IMF, sabit kurlu Bretton Woods Sistemi’nin yürütülmesinden sorumlu bir kurum olarak ortaya çıkmıştı. Fakat, bu sistemin yıkılışından sonra bugün de uluslar arası parasal ve mali düzeni sağlamakla ilgili görevlerini sürdürmektedir.



IMF ye üye ülkeler, aynı zamanda Dünya Bankası’na da üyedirler. Sovyetler Birliği’nin dağılması, Yugoslavya’nın parçalanması, Çek ve Slovak Cumhuriyetlerinin ayrı devletler olmaları ve baştan beri Fon’un dışında kalan İsviçre’nin üyeliğe katılmasıyla 1990 ların ilk yarısında IMF nin üye sayısında önemli artışlar olmuştur. Bugün üyelerinin sayısı 180 nin üzerindedir. Bu ülkelerin dünya ticaretindeki payları yüzde 90 nın üzerinde bulunmaktadır.



IMF nin Görevleri


Uluslararası para ve mali sistemin işleyişinden sorumlu bir kuruluş olan IMF’nin görevleri zaman içinde artış göstermiştir. Bugün bu görevleri aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.



-Ekonomik istikrarsızlık içinde olan ülkelere dış ödeme açıkları için kısa vadeli kredi sağlamak



-Uluslararası mali sisteme zarar vermesini önlemek üzere üye ülkelerin kur politikalarını gözetlemek ve denetlemek



-Mali kriz içine giren ve dolayısıyla ulusal parası yoğun spekülasyona uğrayan ülkelere krizin atlatılması için mali kaynak sağlamak



-Üye ülkelerin uluslararası ticari bankalara ve resmi kuruluşlara olan ve ödenemeyen borçlarının ortaya çıkması durumunda, sorunun çözümü için aracılık yapmak, yeni ödeme planları ve borç erteleme anlaşmaları hazırlamak



-Dünya Bankası ile işbirliği içinde üye ülkelerdeki makro ekonomik ve yapısal uyum politikalarına finansal destek sağlamak



-Üye ülkelerde dış ticaret ve kambiyo rejimlerinin liberasyonunu özendirici çalışmalarda bulunmak, bu konularda üyelere teknik yardım ve eğitim hizmetleri sunmak



Uluslararası para sisteminin işleyişi ve dış ödemeler dengesi ile ilgili olanlar IMF nin geleneksel fonksiyonlarıdır. Diğerleri ise zaman içerisinde ekonomik ve mali ihtiyaçların gelişmesi sonucunda ortaya çıkmış görevlerdir.



IMF Kotaları


IMF üyesi her ülkeye ilk girişte bir kota belirlenir. Üyelerin Fon ile yapacakları mali işlemler ve Fon un yönetimine katılmadaki ağırlıkları onların kotalarına bağlı olmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, kotalar ülkelerin üyelik katkıları, oy verme hakkı, çekebilecekleri kaynak miktarı ve Özel Çekme Hakları nın (SDR) dağıtımı gibi yönlerden önem taşımaktadır.



Üyelik Katkısı:

Kotalar, her üyenin Fon a yapacağı mali katkılarının sınırını göstermektedir. Üye ülkeler, üye olarak kabul edildiklerinde, kotalarının yüzde 25 i kadar uluslararası rezerv paralarla (SDR veya onun bileşiminde yer alan sağlam paralar), yüzde 75 i kadar da kendi ulusal paraları ile IMF ye ödemede bulunurlar. Sonraları yapılacak kota artışları durumlarında da, üye ülkeler artan kısımlar için yine aynı oranda ulusal para ve rezerv paralar cinsinden Fon a katkı sağlarlar.



Üye ülke kotalarının uluslararası rezerv paralarla ödenen yüzde 25 lik bölümüne “rezerv tranşı” (rezerv dilimi) adı verilmektedir. Fon un faaliyete geçtiği ilk yıllarda bu miktar, altınla ödendiği için önceleri buna “altın tranşı” (gold tranche) denilmekteydi. 1970 lerden sonra altınla ödeme zorunluluğu kaldırıldı ve bunun yerine sağlam paralarla (rezerv paralar) ödeme ilkesi benimsenmiştir.



Üye ülkelerin Fon a farklı paralar cinsinden yaptıkları bu katkılar nedeniyle Fon, her an çeşitli ulusal paralardan ve SDR den oluşan havuz görünümündedir. Ayrıca 1970 lerden önce kotaların yüzde 25 i altınla ödendiği için kaynakları arasında bir miktar da altın stoku bulunmaktadır. Aslında bu kuruluşa “para fonu” adı verilmesi, onun bütçesinde toplanmış olan çeşitli ulusal paralar (altın ve SDR dahil) nedeniyledir. Bugün itibariyle ülkelerin kotaları SDR ile ölçülmektedir.



Oy Verme Ağırlığı

Her üyenin Fon daki oy hakkının ağırlığı, onun kotasına bağlı olmaktadır. Oy verme ağırlığı iki yönden önem taşımaktadır. Birincisi, Fon un temel politika ve uygulamalarına ilişkin kararların belirli bir oy çoğunluğunu gerektirmesidir.



Örneğin; kotaların arttırılması, yeni SDR yaratılması veya Fon un altın satışı gibi olaylar Guvernörler Kurulu nun yüzde 85 lik bir çoğunluk kararı ile gerçekleştirilebilir. Fon kredilerinin gider ve faizlerinin belirlenmesi için de asgari yüzde 70 çoğunluğa ihtiyaç vardır.



İkinci olarak, üyelerin oy verme ağırlığı, onların Fon un Yönetim Kurulu ndaki temsilini de etkilemektedir. En yüksek kotaya sahip ülkelerle, son iki yıl içinde en büyük net kredi veren durumundaki iki ülke, Yönetim Kurulu ndaki temsilcilerini kendileri atamaktadırlar. Diğer temsilciler ise üyeler tarafından seçimle gelmektedir. Üyelerin oy ağırlığı onların kotalarına bağlı olduğu için, kotalar bu komitelerin bileşimini de etkilemiş olmaktadır.



Fon dan Sağlanacak Kredi Miktarı

Kotalar üye ülkelerin Fon dan çekebilecekleri mali kaynakların sınırını belirler. Diğer bir deyişle, Fon dan sağlanabilecek kredi miktarı kotalarla orantılı olmaktadır.



Yeni Yaratılan SDR lerin Dağıtımı

SDR, mevcut rezervlere ek olarak uluslararası likidite ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1970 de Fon tarafından yaratılmış bir kaynaktır. Yeni çıkartılan SDR ler üyeler arasında o anda Fon daki kotaları oranında paylaştırılır.



Fon yasasına göre kotalar ilke olarak, üye ülkenin milli gelir, dış ticaret ve sermaye işlemlerinin hacmi gibi ekonomik ve mali göstergelere göre belirlenmektedir. Mevcut kotalar beş yılda bir gözden geçirilir ve dünya ekonomisinin likidite ihtiyacına göre gerek görülürse arttırılabilir. Bunun için Fon un Yönetim Kurulu (Board of Governors) tarafından yüzde 85 oy ağırlığı ile karar almak gereklidir.



Nitekim, 1998 yılındaki kotaların 11. Kez genel gözden geçirilmesi esnasında Yönetim Kurulu, mevcut kotaların 212 milyar SDR lik düzeyden 246 milyar SDR düzeyine çıkartılması kararını almıştır. 22 Ocak 1999 tarihinde ise bu artış için gerekli katılım koşulunun sağlanması ile kota artışı uygulamaya girmiştir.



Bahsedilen artıştan sonra IMF kotalarının ülkelere göre dağılışı aşağıdaki tabloda görülebilmektedir.



Tabloda görüldüğü üzere, en yüksek kotaya sahip 5 ülkenin payları şu şekildedir. ABD 17.7, Japonya 6.33, Almanya 6.19, İngiltere 5.1, Fransa 5.1. Türkiye’nin kotası 964 milyon SDR olarak, toplam kotalara oranı yalnızca 0.5 dir.



1944 deki ilk kota tahsisi sırasında, ABD nin payı yüzde 31 gibi daha yüksek bir düzeydeydi. Ancak, günümüzde ABD yanına Yediler Grubu diye bilinen büyük sanayileşmiş ülkeleri ve birkaç başka ülkeyi alarak IMF den istediği kararı çıkartabilecek çoğunluk sağlama imkanına sahip olmaktadır.



IMF ye (ve Dünya Bankasına) karşı eleştiri yöneltenler, bu kuruluşların sanayileşmiş ülkelerin (özellikle ABD nin) denetimi altında bulunduğunu belirtirken, bu özellikleri nedeniyle onlara hizmet ettiklerini savunurlar.



Yönetim Biçimi



IMF nin ve onun ikiz kardeşi kabul edilen Dünya Bankası nın merkezleri Washington DC dedir. Uluslararası Para Fonu nun en üst karar organı Yönetim Kurulu dur. (Board of Governors). Bu kurul üye ülkelerin maliye bakanları veya merkez bankaları başkanlarından oluşmaktadır. Toplantılarını yılda en az bir kez Dünya Bankası ile birlikte yapmaktadırlar.



Yürütme Kurulu (Executive Board) Fon un sürekli karar organıdır. Günlük işleri yürütmekle görevlidir. Üye ülkelerce seçilen veya atanan direktörlerden oluşmaktadır.



Fon a belirli konulardaki çalışmalarında yardımcı olmak üzere kurulan çeşitli komiteler vardır. Bunlardan birisi Ara Karar Komitesi dir. (Interim Committee) Normal olarak yılda iki kez toplanır, uluslararası para sisteminin yönetimi ve uygulamanın gözetimi ile ilgilenir. Ayrıca, para sisteminin işleyişindeki aksaklıkları önlemek, gerektiğinde kotaları arttırmak, Fon sözleşmesinde değişiklik yapmak gibi konularda raporlar hazırlamakta, Yürütme Kurulu na sunmaktadır.



Diğer bir komite de Kalkınma Komitesi dir. (Development Committee) Genellikle Ara Karar Komitesi ile birlikte toplanır, az gelişmiş ülkelere mali kaynakların aktarılmasıyla ilgili konularda çalışmalar yapar ve önerilerde bulunur.



Son olarak belirtebileceğimiz bir kuruluş ise 77 ler Grubu nun 1972 yılındaki Lima toplantısı sırasında kurulan 24 ler Komitesi dir. Fon a resmen bağlı değildir, fakat onunla işbirliği içinde çalışmaktadır. Uluslararası para sisteminin reformuna ilişkin çalışmalarda az gelişmiş ülkelerin görüşlerini savunmakla görevlidir.



IMF Kredileri



IMF nin başlıca işlevlerinden birisi, üye ülkelere geçici dış ödeme açıklarının giderilmesi amacıyla kredi sağlamaktır. IMF Kredileri genelde kısa süreli olmaktadır. Ancak bazı koşullar altında, dış ödeme açıklarının denkleştirilmesi ekonomide yapısal bir değişimi gerektirmektedir. Daha açık bir ifade ile, dış ödemeler dengesini sağlamaya veya genel olarak büyümeye yönelik makro ekonomik politikaların uygulandığı durumlarda, kısa süreli krediler amaca uygun düşmezler. Bu bakımdan son zamanlarda kısa vadeli kredilerin yanında, Fon un bünyesinde orta vadeli kredi sağlayan yeni kaynaklar da yaratılmıştır.



Üye ülkeler Fon kredilerinden çeşitli hesaplar içinde ve farklı koşullar altında yararlanabilmektedirler. Kullanılabilecek toplam kredi miktarları ise, yukarıda belirtildiği gibi Fon daki kotalarına bağlı olmaktadır. Bu farklı kredi kaynaklarını ve düzenlemeleri görmeden önce, Fon un borç verme yöntemi hakkında bilgi verelim.



Fon un Kredi Mekanizması



IMF nin kredi mekanizması geleneksel borç verme işlemlerinden farklıdır. Bir ülkenin Fon dan borçlanması, o ülkenin kendi ulusal parasının, Fon dan sağlanan diğer bir ülke parasıyla “değiştirilmesi” (ya da kendi ulusal parası karşılığında yabancı ülke parasının “satın alınması”) şeklinde olmaktadır. Borçlanmak isteyen ülkeler Fon dan istedikleri ve Fon un kabul ettiği bir yabancı para veya SDR satın alabilmektedirler.



Fon dan borçlanmak, üye ülke ile IMF nin bir anlaşmaya varmasının gerektirmektedir. Bu anlaşmada üye ülke, belirlenen süreler içinde Fon a yatırdığı ulusal parasını “geri alma”(krediyi ödeme) taahhüt eder. Geri ödeme süresi genellikle 3-5 yıl olmaktadır. Ancak bazı hesaplarda bu süre daha uzun olabilmektedir. Ülke, ulusal parasını geri alırken Fon un o anda kabul edeceği sağlam dövizler (genellikle SDR nin kapsamına giren paralar) veya SDR ile ödeme yapmaktadır. Böylece, kredi işlemleri dolayısıyla Fon un emri altında üye ülke paralarından oluşan portfolyo, sürekli olarak değişme göstermektedir.



Eğer bir ülkenin Fon daki ulusal parası, onun kotasının yüzde 75 inin altına düşmüşse, bunlar krediler geri ödenirken Fon un kabul edeceği paralar arasında yer almaktadır. Örneğin, bir A ülkesi aldığı kredilerin geri ödemelerini tamamlamadan bir başka B ülkesi, A nın parası cinsinden ödünç almış ve A nın ulusal parası kotasının yüzde 75 inin altına düşmüş kabul edelim. Böyle bir durumda A ülkesinin borcunu geri ödemesine derhal son verilir. Ayrıca, bir ülkenin Fon daki ulusal para stokunun onun kotasının yüzde 75 inin altına düştüğü durumlarda, söz konusu ülke geri ödemeye gerek kalmadan aradaki fark kadar Fon dan borç alabilmektedir. Buna “süper rezerv (altın) tranşı” denilmektedir.



Kredi kullanan üye ülkeler, Fon da biriken ulusal para stokları üzerinden belirli oranlarda faiz ödemektedirler. Tersine, rezerv tranşlarında tutulan kaynaklara ise Fon tarafından bir faiz verilmektedir. Bir ülkenin Fon daki ulusal para stokundan, kullandığı kredi miktarı çıkartıldığında kalan kısım onun kotasından daha az ise bu, o üyenin Fon da rezerv tranşına sahip bulunduğu anlamına gelmektedir.



IMF nin kredi politikası temel olarak “şartlılık” (conditionally) ilkesine dayanmaktadır. Buna göre, Fon dan kredi almak isteyen ülke, dış ödemeler dengesini sağlamaya yönelik bir istikrar programı hazırlayarak Fon a sunmak ve onunla anlaşmaya varmak zorundadır. Ülkenin uygulayacağı ekonomik ve mali politikaları gösteren ve Fon a sunulan bu programa “niyet mektubu” (letter of intention) adı verilmektedir.



Krediler konusunda Fon un belirlediği bazı kriterler mevcuttur. Bunlar üye ülkede özellikle toplam talebi azaltmaya ve böylece ekonomik ve mali istikrarı sağlamaya yönelik politikalar uygulamaya taahhüt vermekten oluşmaktadır. Örneğin; IMF nin üzerinde durduğu önlemler arasında kamu harcamalarının kısılması ve bu kapsamda özellikle kamu personel giderlerindeki artışın sınırlandırılması, vergilerin arttırılması, vergi sistemi ve mali sektör reformu, ulusal paranın değerini düşürme, serbest fiyat politikaları, dış ticaret serbestleştirilmesi vs. gibi koşullar vardır. Ayrıca IMF kredileri, destekleme kredisi şeklinde verilmektedir ve yeni dilimlerin serbest bırakılması ülkenin göstereceği performansa bağlı olmaktadır.



Üye ülkenin hazırladığı ekonomik önlemler paketinin Fon tarafından onaylanması, hem bu kuruluş, hem de öteki uluslararası kuruluşlarla özel ticari bankalardan yapılacak borçlanmalar açısından büyük önem taşımaktadır. Resmi veya özel uluslararası finans çevrelerinin ilgili ülkeye kredi açmaları, genellikle IMF nin oluruna bağlı olabilmektedir. Ancak kredi alabilmek için IMF nin öne sürdüğü bu koşulların üye ülkelerin ulusal egemenlik haklarına bir anlamda müdahale niteliği taşıması nedeniyle, bu durum ilgili ülkelerde ciddi tartışmalara neden olabilmektedir.



Rezerv tranşı ile, (eğer varsa) süper rezerv tranşı toplamından, alınan borçların çıkartılması neticesinde ülkenin net “IMF rezerv pozisyonu” elde edilir. Başka bir deyişle, net rezerv pozisyonu ülke kotasından Fon un elinde bulunan o ülke para stokunun çıkartılmasına eşittir. Net rezerv pozisyonu döviz, altın ve SDR yanında ülkenin dış rezervlerinin bir parçasını oluşturmaktadır.



Belirtilmesi gerekir ki, IMF den yapılan borçlanmalar toplam uluslararası rezervlerde (uluslarası likidite) sürekli bir artış doğurmaz. Çünkü kredi geri ödendiğinde uluslararası rezervlerin toplamı yine eski düzeyine inmektedir.



Yazımızın üst kısmında belirttiğimiz şekilde, Fon dan yapılacak borçlanmaların bir sınırı mevcuttur. Borçlanmak isteyen ülke, Fon dan onun onaylayacağı yabancı paraları alır ve karşılığında kendi parasından eşdeğer miktarı yatırır. Ancak Fon un emrinde bulunan bir ülkeye ait toplam ulusal para miktarının ilgili ülke kotasının yüzde 200 ünü geçemeyeceği şeklinde bir kayıt bulunmaktaydı. 1994 yılında bu toplam miktar kota sınırının yüzde 300 e yükseltilmiştir. Ülke, Fon daki ulusal parasının yüzde 75 inin üyelik aidatı olarak yatırmış olduğu için, böyle bir kayıt, normal Fon kaynaklarından borçlanma sınırının en fazla üye ülke kotasının yüzde 225 i kadar olması anlamına gelmektedir. Ayrıca kredi tranşlarından kullanılacak yıllık kredi miktarının da kotanın yüzde 68 ini (1994 ten sonra yüzde 100 ünü) aşmaması gerekir. Söz konusu sınırlama Fon üzerindeki normal çekme hakları veya Genel Kaynaklar Hesabı (General Resources Account) için geçerli olmaktadır.