1 Ocak 2020 Çarşamba

Mobil Uygulamalar


Mobil Uygulamaların Doğuşu
Mobil Uygulamaların ortaya çıkışına baktığımızda öncelikle cep telefonlarından bahsetmemiz gerekmektedir. Cep telefonlarının hayatımıza girmesi ile birlikte mobil iletişimin farklı boyutları da yavaş yavaş yaşamlarımızın bir parçası haline gelmiştir. İlk cep telefonlarının kapasitesi nedeniyle yalnızca çok basit uygulamalar sadece cep telefonu üreticileri tarafından sunulmaktaydı. Bu durumun değişeceği gün, Apple CEO su Steve Jobs tarafından 2007 yılında tanıtımı yapılan IPHONE isimli akıllı telefonun piyasaya çıktığı gün olmuştur. Apple firmasının efsanevi ismi Jobs aslında 1983 yılında ilk Macintosh bilgisayarlar piyasaya çıkmadan Cep telefonları üzerinden indirilebilecek Mobil Uygulama Mağazası fikrinden bahsetmiştir. Daha önceleri eski cep telefonlarında sadece cep telefonu üreticileri tarafından önceden yüklenmiş değiştirilemeyen Takvim, Hesap Makinesi, Adres Defteri gibi basit uygulamalar bulunmaktaydı. 90lı yıllarda çocukluk yaşayan herkes oynadığı Nokia cep telefonlarında yer alan SNAKE (Yılan) oyunu da bu basit uygulamalara güzel bir örnektir. Ancak mobil uygulama dünyasının tam olarak ortaya çıkışını Akıllı Telefonların piyasaya çıktığı zamanlar olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Apple dan hemen sonra 2008 yılında da Google tarafından Android piyasaya çıkartılmıştır. Teknolojinin yeterli düzeye ulaştığı akıllı telefonlarla, yüksek çözünürlüklü ekranlarıyla, güçlü işlemcileriyle ve hızlı internet ağlarıyla yeni bir dönemin başlamıştır. Artık mobil cihazlarla bir çok şey yapabilmek mümkün hale gelmiştir. Temmuz 2008 tarihinde Apple Mobil Uygulama Mağazası 552 mobil uygulama (135 tanesi ücretsiz) olarak açılmıştır. Bir hafta içerisinde 10 milyon indirme gerçekleştirilmiştir. Ekim 2008 tarihinde ise Google Android Mobil Uygulama Mağazası açılmıştır. Bu tarihten sonra artık Google Android Market ve Apple Store bünyesinde uygulama geliştiricileri tarafından insanların ihtiyaç duyabileceği hemen hemen her şey için mobil uygulamalar tasarlanabilmektedir.
Günümüzde mobil uygulamalar insanların ihtiyaçlarını gidermek konusunda o kadar başarılı olmuşlardır ki, insanların mobil cihazlarına çok fazla bağımlı oldukları şeklinde haberleri sürekli görmekteyiz. Şu an itibariyle belki de bu yazıyı okurken mobil cihazınızdan bu işlemi yapmakta olabilirsiniz. İnsanların mobil cihazlara olan bağımlılığını yapılan bir araştırmada ortalama bir Amerikan vatandaşının akıllı telefonunu 12 dakikada bir kontrol ettiği gerçeğinden görebilmekteyiz. Diğer taraftan mobil cihazlarının kapasitelerinin artmasıyla pek çok sektörde bu alana doğru kaymıştır. Yazının istatistiklerden bahsedilen bölümlerde bununla ilgili daha detaylı bilgiler bulabileceksiniz.

Mobil Uygulamalar Hakkında İstatistikler
Mobil Uygulamalara olan talep son yıllarda sürekli artış göstermektedir. Ancak mobil uygulamaların uygulama mağazasından ayrı ayrı yüklenmesi gibi ve her ayrı bir konuda farklı bir uygulama indirilmesi gereksinimi gibi dezavantajları bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde mobil uygulamaların bu yönünün geliştirilmesi yolunda adımlar atılması beklenmektedir. Mobil uygulama platformları ne şekilde değişiklik gösterse de teknolojinin gelişmesine bağlı olarak insanlar için oldukça önemli bir ihtiyaç olacakları kesindir. Yazının bu bölümünde mobil uygulamalara dair güncel istatistiki bilgileri bulabilirsiniz.
Mobil uygulamaların en popüler olanları tahmin edebileceğiniz üzere sosyal medya platformları olmaktadır. Facebook, Instagram ve Twitter örnekleri gibi. Bu durumun sebebi insanların sürekli bu sosyal medya platformlarında etkileşim halinde olmaları nedenine bağlı olmaktadır. İnsanlar tarafından sürekli kullanılan mobil uygulamalar bu mobil uygulamalar olmaktadır. Bu nitelikleri gereği belki de gelecekte Superapplication (bir çok uygulamayı içinde barındıran uygulama) olabilme potansiyeline sahiptirler. Aşağıdaki tabloda en fazla indirme yapılan uygulamaların listesine baktığımızda Facebook un sahip olduğu sosyal medya mobil uygulamaların ilk üç sırada olduğunu görebilmekteyiz.
                          
 

Diğer taraftan en fazla indirilme ve en fazla harcama yapılan mobil uygulama kategorisi ise Mobil Oyunlar olmaktadır. Hatta oyun sektörünün önemli bir kısmının artık mobil cihazlara kaymış olduğu da bir gerçektir. Aşağıdaki grafikte dünya genelinde insanların oyun harcamalarının mobil oyunlar ve diğerleri olarak karşılaştırılmasını görebilmekteyiz. 2017 yılı itibariyle mobil oyun sektörünün diğer oyun platformlarını geçtiği görülmektedir. Geleceğe yönelik projeksiyon da içeren ilgili grafikte mobil oyunlara yapılan harcamaların diğer oyun platformlarına karşı daha fazla artacağı öngörülmektedir.
      


Aşağıdaki grafikte ise mobil uygulamalardan 2017 ve 2018 yıllarına ait elde edilen gelir bilgileri ve karşılaştırılması görmemiz mümkündür. 2017 yılında Apple Store uygulama mağazasında 38.7 Milyar Dolar harcama yapılırken, Google Play Store da ise 19.5 Milyar Dolar harcama yapıldığı görülmektedir. 2018 yılında ise her iki uygulama mağazasında da %20 yi aşan bir artış söz konusu olmuştur.  2018 yılında Apple Store uygulama mağazasında 46.6 Milyar Dolar harcamaya karşılık, Google Play Store mağazasında ise 24.8 Milyar Dolar harcama yapılmıştır. Bu durum insanların mobil uygulamalara olan talebinin oldukça yüksek boyutlarda olduğunu göstermesinin yanında halen büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir.
                      


3 Milyarı aşan akıllı telefon kullanıcısı ve 1.5 milyara yaklaşan tablet kullanıcısı bulunan dünyamızda mobil uygulama sektörünün her geçen gün teknolojinin gelişmesiyle birlikte daha da fazla büyüyen bir sektör haline gelebilecektir. 2019 yılı itibariyle Android Uygulama Mağazasında yaklaşık 2.6 milyon, Apple Uygulama Mağazasında ise yaklaşık 2.2 milyon mobil uygulama bulunmaktadır.
Tüm bu bilgilere rağmen mobil uygulamalar hakkında bazı ilginç bilgiler de mevcuttur. Örneğin insanlar indirdikleri mobil uygulamaların yaklaşık %75 ini sadece bir kere kullandıktan sonra bir daha kullanmadıkları görülmektedir. Diğer bir ilginç bilgi ise aşağıda yer alan grafikte görüleceği üzere insanların mobil uygulamada geçirdikleri zamanın %77 lik kısmını en çok kullandıkları 3 mobil uygulamada geçirdikleri, %96 lik kısmını ise en çok kullandıkları 10 mobil uygulamada geçirdikleri görülmektedir. Bu durum sayısı her geçen gün artan milyonlarca geliştirilmiş mobil uygulama için olumsuz bir bilgi olarak kabul edilebilir.


Mobil Uygulamalar ve YBS
Mobil uygulamalara yönetim bilişim sistemleri açısından baktığımızda öncelikle mobil uygulamaların ortaya çıkışının işletmelerde önemli değişikliklere yol açtığını söylemek gerekir. Diğer yandan mobil uygulamalara bağlı olarak ortaya çıkan P2P ve B2B platformlar ticaretin farklı ortamlarda farklı şekillerde yürütülmesini sağlamaktadır. UBER, AIRBNB ve GLOVO gibi paylaşım ekonomisi platformları insanların ihtiyaçları üzerinden şekillenmiş, mekânsal verilerle geliştirilmiş yeni dönem iş anlayışların bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır.
İşletmeler taşınabilir, hafif, düşük maliyetli ve çevrimiçi olabilen cihazlarla tüm faaliyetlerini daha kolay yürütebilmektedir. Bu sayede işletme faaliyetlerinin planlaması ve koordinasyonu çok daha rahat bir şekilde sağlanabilmektedir. Bu yöneticiler için nerede olursa olsun işletmeyi cepten yönetmek gibi bir kavramı ortaya koymaktadır. Mobil uygulamalar vasıtasıyla gerçekleştirilebilen sanal toplantılar ve web konferanslar sayesinde yöneticilerin hem zaman hem maliyet anlamında çok büyük avantajlara sahip olabilmektedir. Ayrıca çalışanların mobil cihazlar sayesinde artık belli bir ofis ortamından ziyade evden çalışması da mümkün olabilmektedir.  İlerleyen zamanlarda özellikle ağa bağlı olarak çalışabilen kişilerin evden çalışması çok daha fazla konuşulabilir olacağını öngörmek yanlış olmayacaktır. Verimlilik konusu ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte insanların uzaktan işlerini yapabilme yetisi işletmeler için belli maliyetlerini azaltılması anlamına geleceği açıktır.

Mobil Uygulamaların Geleceği
Mobil uygulamalar hakkında istatistikler bölümlerinden görüleceği üzere, mobil uygulama sektöründeki tüm gelir artışına karşın mobil uygulamaların gelecekte değişiklik yaşaması gerektiği konusuna görüşler bulunmaktadır. Bunun sebebi mobil uygulama mağazasında yer alan milyonlarca uygulamaya karşın insanların bunları kullanma konusundaki gerçekler, eğer herkesin kullandığı belli mobil uygulamalardan biri değilseniz pek iç açıcı görünmemektedir. IPHONE ilk piyasaya çıktığında Apple şirketi bile mobil uygulamaların bu kadar popüler olabileceğini düşünmemiş olsa gerek ki yapılan ilk tanıtımda mobil uygulamalar konusuna hiç değinilmemiştir. Ocak 2007 tarihinde piyasaya çıkan IPHONE için Apple Store mobil uygulama mağazası da Temmuz 2007 tarihinde açılmıştır.
Mobil uygulamalar ilerleyen zamanlarda neye dönüşecekler? Bu konuda ilk görüş Superapplication (Super Uygulamalar) fikridir. Bu görüşe göre zaten insanların yoğun olarak kullandığı mobil uygulamalar mevcuttur. Diğer mobil uygulamaların size harcadığı işlem gücü ve hafıza miktarına karşılık kullanım oranı yeterli olmamaktadır. Bu nedenle Süper Uygulamalar olarak ifade edilen bu mobil uygulamalar çeşitli eklentilerle birçok uygulamanın yapabileceği işi kendi bünyesinde yapabilecek niteliğe kavuşabilecektir. Bu durumun bir sonucu olarak diğer mobil uygulamalara ihtiyaç kalmayacaktır. Çin merkezli WeChat mobil uygulaması bu konuda güzel bir örnek oluşturmaktadır. Öncelikle bir mesajlaşma uygulaması olarak kurulan ilgili uygulamada şu an itibariyle mobil ödeme yapmaktan, sosyal medya aktivitelerine, gazete okumaktan mesajlaşmaya birçok şeyi yapabilmek mümkündür.
Mobil uygulamaların önümüzdeki yıllarda geçireceği değişim ile ilgili olarak Google tarafından ortaya çıkartılan bir başka görüş ise kısaca PWA olarak anılan Progressive Web Application. Bu Web Uygulama fikri mobil cihazınızda internet tarayıcı üzerinde çalışan ama kullanıcıya uygulama kullanıyormuş hissi veren web tabanlı uygulamalar olarak da ifade edilebilir. Bu görüşe göre mobil uygulama indirmek kullanıcılar için oldukça zorlu bir iş olmakta ve telefonunuzda büyükçe bir yer kaplamaktadır. Ayrıca kullanıcılar yükledikleri birçok uygulamayı da yeteri kadar yoğun olarak kullanmamaktadır. Sürekli güncellenmesi gibi birçok dezavantajları da mevcut olan yerel (native) mobil uygulamaların önümüzdeki dönemde değişime uğraması gerekmektedir. PWA lar kullanıcılar için zaten kullandıkları internet tarayıcısının daha verimli çalıştırılması manasına gelecektir. Bu manada internet sayfalarının bir mobil uygulama gibi hareket etmesi sağlanmaktadır. Ana ekranda özgün bir simge olarak bulunması, bildirim ekranına bildirimler gönderebilmesi, kullanıcıyla sürekli etkileşim halinde olabilmesi ve hızlı animasyon geçişlerine sahip olması gibi niteliklere sahip olması halinde mobil uygulamalarla arasındaki fark kapanacak ve PWA lar tercih edilebilir olacağı beklenilmektedir. Bu uygulamalara örnek olarak, Aliexpress, Flipkart, Pinterest gibi örnekleri telefon internet tarayıcımızdan inceleyebiliriz.

 İlk bakışta oldukça mantıklı bir çözüm önerisi gibi görülse de bu web uygulaması fikrinin ancak sürekli olarak kullanılmayan mobil uygulamaların yerini alması mümkün görülürken, diğer popüler uygulamaların yerini alması ise pek olası görünmüyor. Sonuç olarak mobil uygulama teknolojisi halen gelişim gösteren bir teknoloji olup, halen gelişime açık bir alan olarak kabul edilmelidir.


KAYNAKÇA

BLAIR, I. (2019, December 28) Mobile App Download and Usage Statistics (2019) Retrieved from https://buildfire.com/app-statistics/
DEMİRER, V, ERBAŞ, Ç. (2015). Mobil Artırılmış Gerçeklik Uygulamalarının İncelenmesi ve Eğitimsel Açıdan Değerlendirilmesi. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 11 (3)
Google Developers Progressive Web Apps. (2019, December 28) Retrieved from https://developers.google.com/web/progressive-web-apps
HOLZER, A, ONDRUS J. (2009) Mobile Application Market: A developer’s perspective. Telematics and Informatics Volume 28, Issue 1, February 2011, Pages 22-31.
IQBAL, M. (2019, December 28) App Download and Usage Statistics 2019 Retrieved from https://www.businessofapps.com/data/app-statistics/
The Guardian (2019, December 29) 1983 to Today: A History of Mobile Apps. Retrieved from https://www.theguardian.com/media-network/2015/feb/13/history-mobile-apps-future-interactive-timeline

AB'de Cinsiyet Ayrımcılığının Ekonomik ve Toplumsal Göstergeleri


GİRİŞ
Cinsiyet ayrımcılığı konusu tarih boyunca süregelen bir olgu olup, bu durumun halen hayatlarımızın bir parçası olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bilinen tarih boyunca kadınlar bazı dönemlerde insan olarak bile sayılmamış, köle gibi görülmüş alınıp satılmış ve birçok haklarından mahrum bırakılmışlardır. Dünya genelinde artık çok farklı düzeylerde devam eden bu ayrımcılık konusu, kimi bölgelerde ve toplumlarda halen çok yüksek seviyelerde olmakla birlikte modern dünyada azaltılması yolunda büyük mücadeleler verilmektedir.
Günümüzde dünya medeniyetinin en ileri seviyelerinden biri olmakla övünen Avrupa’da da cinsiyet ayrımcılığının azaltılması yolunda adımlar atılmakta ve bu mücadeleye devam edilmektedir. Avrupa Birliği üye ülkelerinin günümüzde ayrımcılık konusunda önemli göstergelerinden biri olan kadının çalışma hayatına katılımı ve ekonomik durumu üzerine çeşitli kaynaklardan erişilebilen verilerini sunumu ve yorumlanması bu yazının konusunu oluşturmaktadır. Cinsiyet ayrımcılığını sadece kadının istihdama katılımı olarak görmek ise yeterli bir bakış açısı değildir. Kadınların çalışma hayatında olması elbette ki önemli bir konudur; ancak kadın çalışanların sadece belli sektörlerde ve mesleklerde yoğunlaşması ve buna bağlı olarak daha düşük ücretlere çalışması gibi konular cinsiyet ayrımcılığı bağlamında önemli konular olarak değerlendirilmelidir. Cinsiyet eşitliğine, sadece kadının çalışması ile değil, kadınların özgürce istediği her meslek ve sektörde eşit ücretler kazanarak çalışmasıyla ulaşabilir. Cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele sadece belli alanlara yoğunlaşmak yerine toplumun geneline sirayet edecek toplumsal algının oluşturulması belki de en önemli konulardan biridir. Aksi takdirde istihdam oranına bakarak, kadınların çalışma yaşamına katılım oranının yükselmesiyle bu mücadelede bir kazanım elde edildiğini söylemek gerçekçi olmaktan uzak olabilmektedir.
Bu araştırmada öncelikle Avrupa Birliği’nde kadınların istihdamı hakkındaki göstergeler ele alınacak ardından bu göstergelerin detaylarına bakmak amacıyla ücret eşitsizliği ve kadının çalışma yaşamındaki yerinin gösteren sektörel ve mesleki dağılımı incelenecektir. Son olarak da bu belirtilen göstergelerin bir sonucu olarak kadınların yoksul kalma riski oranı irdelenecektir.

1. İşgücüne Katılım Oranı
İşgücüne katılım oranı aktif nüfusun yüzde kaçının çalışma hayatına katıldığını belirten bir orandır. Bu oran içerisinde herhangi bir işte çalışanların yanında, iş arayıp da işsiz olanlar da bulunmaktadır. Cinsiyet ayrımcılığı ile mücadelede atılabilecek önemli adımlardan birisi kadınların ekonomik bağımsızlığının sağlanmasıdır. Kadınların çalışma hakkına sahip olması ise bu adımların en başında geleni olmaktadır. Kadınlar finansal olarak kendilerini özgür hissettikleri sürece kendi haklarını savunabilecek durumda olabilecektir. Aksi halde her türlü ayrımcılığa daha fazla açık durumda kalmaktadır. Avrupa Birliği kuruluş felsefesinde yer alan ekonomik gelişmenin, toplumsal ve diğer alanlarda gelişmenin ilk adımı olacağı fikri, bu durumda anlam kazanmaktadır. Kadınların işgücüne katılım oranı arttıkça, ekonomik özgürlüklerine kavuşmaları da mümkün olmaktadır. Bu bağlamda kadınların işgücüne katılım oranı istatistiklerini incelemek bizlere Avrupa Birliği’nde son durumu göstermesi açısından faydalı olacaktır.

Yukarıda yer alan grafikte 2001 yılından 2018 yılına kadar olan süreçte Avrupa Birliği geneli 28 üye ülke toplamında kadın ve erkek işgücüne katılım oranını görebilmekteyiz. 2001 yılında %82 civarındaki erkek işgücüne katılım oranına karşılık kadın işgücüne katılım oranının %64 seviyeleri olduğu görülmektedir. 2018 yılında ise kadınların işgücüne katılım oranı %72 seviyesini aşmış olup, erkeklerin işgücüne katılım oranı ise %84 civarına kadar yükselebilmiştir. 2001 yılındaki yaklaşık %18’lik fark, 2018 yılında yaklaşık olarak %12’ye inmiş durumdadır.
Özetle, 2001-2018 yılları arasındaki istatistiği incelediğimizde, Avrupa Birliği’nde kadınların işgücüne katılım oranı erkeklerin katılım oranından daha fazla artmıştır. Ancak halen erkeklerin işgücüne katılım oranın oldukça altında bir düzeydedir. Son dönemde ancak eskiden beri süre gelen farkın kapanması süreci devam etmektedir. Bu durumun sebeplerinden biri olarak yaşlanan Avrupa nüfusunun da kadının işgücüne katılma zorunluluğunu gösterebiliriz, ancak tüm bunlara rağmen cinsiyet ayrımcılığı mücadelesi konusunda ekonomi alanında kazanılmış bir başarı olarak da kabul edilmesi gereken bir veri olduğu açıktır. Avrupa Birliği’nin ekonomiyi öne alan cinsiyet ayrımcılığı mücadelesinde kadınların işgücüne katılımında belli ölçüde iyileşmenin görüldüğünü bu grafiğe bakarak anlayabilmekteyiz. Fakat cinsiyet eşitliğine ulaşma yolunda sadece işgücüne katılım alanında görünen durum bile önümüzde kat edecek uzun mesafelerin bulunduğu net bir şekilde göstermektir.


Yukarıdaki grafikte ise Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasındaki farkların görülebilmesi için 28 üye ülkenin aktif nüfusundan yüzde kaçının çalışma hayatına katılım gösterdiği görülmektedir. Kuruluşundan beri Avrupa Birliği’nde tek bir standart oluşturma düşüncesi  mevzuat anlamında hızlıca mümkün olmakta ama üye ülkeler arasındaki sosyal yaşamdaki farkların eşitlenmesi oldukça uzun zaman alabilmektedir. Bu duruma örnek olarak, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden İsveç, Finlandiya ve Litvanya gibi ülkelerde kadın-erkek aktif nüfusun işgücüne katılım oranı arasındaki fark sadece %5 civarındayken, İtalya, Malta, Romanya ve Yunanistan’da ise yaklaşık %20 seviyelerinde bulunmaktadır. Bu durum Avrupa Birliği üye ülkeleri arasındaki sosyal gelişmişlik düzeyi arasındaki farkları da ortaya koyan bir göstergedir. “Kadın istihdamının bir ülkede yüksek olması, o ülkenin gelişmişlik düzeyinin yüksek olduğunu gösterir.” Avrupa 2020 hedeflerinde kadın istihdamının %75 seviyesine ulaşması hedefi bulunmaktadır. Yukarıda yer alan grafikte, bu hedefe çoktan ulaşmış ülkelerin yanında, bu hedefin oldukça gerisinde kalan ülkelerin de bulunduğunu görmekteyiz.

2. İşsizlik Oranı
İşgücüne katılım oranından sonra başka önemli gösterge olarak işsizlik oranına bakmamız gereklidir. İşsizlik oranının işgücüne katılım oranından farkı, iş arayan aktif nüfustan işsiz olanları gösterdiği için çalışma hayatına katılmayanları içermeyen bir gösterge olduğu da unutulmamalıdır. 

 Ekonomik duruma bağlı olarak her iki cinsiyete ait işsizlik oranının aynı doğrultuda hareket ettiği ve özellikle 2009 yılından itibaren birbirine çok yakın olduğu söylenebilmektedir. İşsizlik oranı açısından bakıldığından cinsiyet eşitsizliğinin oldukça azalmış olduğunu söylemek doğru olacaktır. “Tüm anlam düzeylerinde Avrupa Birliği ülkelerinde kadın ve erkeklerin ortalama işsizlik oranı istatistiksel olarak ortalamada eşit olup cinsiyet eşitliğini yansıtmaktadır.”


2018 yılında üye ülkelerin işsizlik oranının kadın ve erkek olarak gösteren grafik, üye ülkelerin arasındaki farkları ortaya koymaktadır. Yunanistan’da ortaya çıkan fark dışında, diğer ülkelerde kadın ve erkek işsizlik oranının benzer seviyelerde olduğu görünmektedir. Yunanistan’daki durumun ekonomik kriz dolayısıyla ortaya çıkması muhtemel olmakla birlikte, kadın işsizlik oranının erkek işsizlik oranına göre oldukça farklı olması, bu derecede büyük krizlerden kadınların ve genç nüfusun daha fazla etkilendiğini de söyleyebiliriz.

3. İstihdam Oranı
Avrupa Birliği genelinde istihdam oranına bakarsak, aktif nüfusun yüzde kaçının istihdam edilebildiğini ifade eden bu istatistik de çalışma hayatını gösteren önemli bir göstergedir. İş gücüne katılımdan farklı olarak bu istatistiksel veride iş arayışında olmayan kişiler bulunmaktadır. Bu anlamda işgücüne katılımın istatistiği çalışma yaşamından uzun süreli kopan kişileri de ele alması açısından daha fazla bilgi içermektedir. 

Diğer yandan istihdam oranı yanında kayıt dışı istihdam oranını da incelemek gereklidir. Örneğin; yapılan bir araştırmada göçmenlerin de dahil olduğu bir ortamda tahmin edilenin aksine kayıt dışı çalışan erkek oranının %4,1 olduğu durumda, kayıt dışı çalışan kadın oranının %5,1 ile daha yüksek olduğu görülmektedir. Kayıt dışı çalışmanın en temel sorunu çalışma şartlarının normal çalışanlara oranla çok kötü olması ve özlük haklarından faydalanamama durumudur. Bu durum yazımızın ilerleyen kısımlarında inceleyeceğimiz, kadın istihdamının sektörel ve mesleki dağılımı bölümünde daha detaylı ele alınacaktır.


4. Ücret Düzeyi

Avrupa Birliği’nde kuruluş ve sonrası büyümede yasal düzenlemeler ve standartlar önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle üye ülkelerin uyumlaştırılması süreci Topluluğun önceliğini ekonomiye vermesinin yanında Tek Avrupa düşüncesi için aşılması gereken bir eşiktir. Cinsiyet ayrımcılığı konusundaki temel mevzuata baktığımızda, 8 Mart 2005 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından belirlenen altı öncelikli alanda kadın erkek eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasına yönelik somut eylemlere yer verilen “2006-2010 Kadın ve Erkekler Arasında Eşitlik İçin Yol Haritası” kabul edilmiştir. Bu yol haritasında; “kadın ve erkek için eşit ekonomik bağımsızlığın sağlanması” ve “iş yaşamı, özel yaşam ve aile yaşamının uyumlaştırılması” temel amaçları oluşturmaktadır. Diğer taraftan, Avrupa Birliğinin tüm ortak politika alanlarında cinsiyete dayalı eşitliğin yerleştirilmesi hedeflenmiştir. Günümüzde Avrupa Birliği’nde kadın erkek eşitliği üç direktif tarafından sağlanmaktadır;
Eşit Ücret Direktifi: Direktif uygulamaya ilişkin üye ülkelerin kanunlarının uyumlulaştırılmasına yönelik olup kadınlar ve erkekler için eşit ücret ilkesini benimsemiştir. Bir işverenin, aynı işi yapan kişilere farklı ücret ödemesinin yasak olduğunu belirtir. Bu nedenle ücret ödenmesinde kadın ve erkek arasında ayrım yapılmaz. (75/117/EEC Sayılı Avrupa Birliği Direktifi)
Eşit Muamele Direktifi: İstihdam, mesleki eğitim ve çalışma şartları gibi uygulamalarda kadın ve erkek arasında ayrım yapılmaz. Her türlü meslek ve eğitim faaliyetine kadın ve erkeğin eşit erişimi sağlanmalıdır. Bir kadının hamilelik ve annelik gerekçesiyle işine son verilemez. Her iki direktife göre gereken tedbirleri hem işverenler hem de üye devletler sağlanmak zorundadır. (76/207/EC Sayılı Avrupa Birliği Direktifi)
Eşit Sosyal Güvenlik Direktifi: Bu direktif serbest meslek sahipleri de dahil olmak üzere çalışan nüfusun hastalık, analık, yaşlılık, sakatlık gibi durumlarda korunmasını kapsamaktadır. Amacı sosyal güvenlik sisteminde kadın erkek eşitliğini sağlamaktır. (86/378/EEC Sayılı Avrupa Birliği Direktifi)
            Avrupa Birliğinin mevzuat anlamında bu konuda günümüz dünyasında yeterli standartlara sahip olduğu söylenebilmektedir. Ancak, ülkeler arasındaki farklılıkların devam etmesi gösteriyor ki, mevzuat konusunda yapılan düzenlemeler ile cinsiyet ayrımcılığı mücadelesi yalnızca belli düzeyde iyileşme sağlayabilmekte, asıl iyileşmenin toplumsal gelişmişlik düzeyinin arttırılması ile uzun zamana yayıldığı görülmektedir.
Mevzuat düzenlemelerine rağmen kadın ve erkek arasındaki ücret eşitsizliği cinsiyete dayalı ücret farkı oranına bakıldığında daha iyi anlaşılmaktadır. Cinsiyete dayalı ücret farkı; erkek ve kadın arasındaki ücret farkının erkek ücreti içindeki yüzdesi olarak tanımlanmaktadır. Kadınların işgücüne katılımı konusundaki adımların atılması ve görece iyileşmenin sağlanması yönündeki başarıya, Avrupa Birliği nüfusunun yaşlanmasıyla daha kolay ulaşılabilmektedir. Ancak, ücret eşitliği konusunda iyileşmeye ulaşmak aynı kolaylıkla gerçekleşmemektedir.

2017 yılı itibariyle Avrupa Birliği’nde kadınlar, ortalama brüt saatlik ücretler bağlamında erkeklere göre %16 daha az kazanmaktadır. Tüm üye ülkelerde kadınlar erkeklere göre daha az kazanmaktadır, ancak en yüksek farklara baktığımızda ise Estonya %25, Çekya %21, Almanya %21, Birleşik Krallık %21, Avusturya’yı %19 seviyelerinde görmekteyiz. En düşük farkın mevcut olduğu ülkeler ise Romanya %3,5, İtalya ve Lüksemburg %5 ile Belçika %6 olarak söylenebilir. Bu verilere istinaden kadınların çalışma hayatına katılmasıyla cinsiyet eşitsizliğinin bitirilemeyeceğini belirtebiliriz.

Aşağıdaki tabloda Avrupa Birliği geneli 28 ülke ve üye ülkelerin 2014, 2015, 2016 ve 2017 yılları itibariyle ortalama brüt saatlik ödenen ücretlerin kadınlara göre erkeklerin yüzde kaç fazla ücret aldığını gösteren istatistiki verileri görebilmekteyiz.



Yer/Zaman
2014
2015
2016
2017
Avrupa Birliği 28
16,6
16,5
16,3
16,0
Belçika
6,6
6,5
6,1
6,0
Bulgaristan
14,2
15,4
14,4
13,6
Çekya
22,5
22,5
21,5
21,1
Danimarka
16,0
15,1
15,0
14,7
Almanya
22,3
22
21,5
21
Estonya
28,1
26,9
25,3
25,6
İrlanda
13,9
:
:
:
Yunanistan
12,5
:
:
:
İspanya
14,9
14,2
15,1
15,1
Fransa
15,5
15,3
15,3
15,4
Hırvatistan
8,7
:
11,1
11,6
İtalya
6,1
5,5
5,3
5
Kıbrıs Rum Kesimi
14,2
14,0
13,9
13,7
Letonya
17,3
17,0
17,0
15,7
Yer/Zaman
2014
2015
2016
2017
Litvanya
13,3
14,2
14,4
15,2
Lüksemburg
5,4
5,5
5,5
5,0
Macaristan
15,1
14,0
14,0
14,2
Malta
10,6
10,4
11,0
12,2
Hollanda
16,2
16,1
15,6
15,2
Avusturya
22,2
21,7
20,1
19,9
Polonya
7,7
7,4
7,2
7,2
Portekiz
14,9
17,8
17,5
16,3
Romanya
4,5
5,8
5,2
3,5
Slovenya
7,0
8,1
7,8
8,0
Slovakya
19,7
19,6
19,0
19,8
Finlandiya
18,4
17,6
17,4
16,7
İsveç
13,8
14,0
13,3
12,6
Birleşik Krallık
20,9
21,0
20,7
20,8
Kaynak: EuroStatGender Pay Gap Tablo-6



Diğer taraftan mesleki olarak da ücret eşitsizliğinin farklı düzeylerde olduğunu da belirtmek gerekmektedir. “Yönetici ve profesyonel meslek gruplarında ücret eşitsizliğinin diğer meslek gruplarındaki eşitsizlikten daha fazla olduğu görülmektedir. Cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğinin en az olduğu meslek grupları ise hizmet ve satış elemanları, nitelik gerektirmeyen meslekler ve büro hizmetlerinde çalışan elemanlardır.” Kadınların yüksek öğrenim düzeyine sahip olduğu Avrupa Birliği ülkelerinde bile cinsiyete dayalı ücret farklılığının yüksek olması bu farkın çok çeşitli nedenlere dayandığını göstermektedir. Özellikle bu nedenler arasında; kadınların ücretsiz çalışma saatlerinin erkeklere kıyasla daha fazla olması, kadınların erkeklere kıyasla daha az promosyon (ödül) alması, kadınların çocuk ve yaşlı bakımı için işlerine ve kariyerlerine ara ya da son vermek zorunda olması, kadınların iş yerinde terfi etmede karşılaştıkları cam tavan sendromu gibi nedenler sayılabilir. Eşit ücret konusu temel bir insan hakları meselesi olup, hukuk devleti olmanın da bir gereğidir.


5. Kadın İstihdamının Sektörel Dağılımı
Kadınların belli sektörlerde yoğunlaşması ve belli sektörlerde az olmasının önemli bir sonucu ücret eşitsizliğini doğurmasıdır. AB Komisyonu tarafından yayınlanan bir raporda ayrışmayı ölçmek ve zaman içerisindeki değişimini izlemek amacıyla kullanılan indekslerden biri Karmel and Mac Lachlan IP indeksidir. Yüzdelik şartlarda, IP indeksi 0-50 arasında değişmektedir. IP indeksi genellikle AB istihdam stratejisi içinde ayrışmayı izlemek için kullanılan göstergedir. Ayrıca, bu indeks kadınların ve erkeklerin meslekler ve sektörler arasında daha dengeli dağılımını gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulabilen istihdam edilen nüfus oranını yorumlayabilmektedir. Bir bütün olarak AB için IP indeksi ile ölçülen ayrışma hala göreceli bir şekilde yüksektir. IP indeks değeri mesleki ayrışma için %25,3 ve sektörel ayrışma için %18,3’tür. Bununla birlikte, en fazla ve en düşük ayrışmanın yaşandığı ülkeler arasında yaklaşık %10 puanlık bir açıkla, farklılıklar genişliğini korumaktadır. Yüksek ayrışmanın olduğu dört ülke Estonya, Slovakya, Letonya ve Finlandiya iken, en düşük ayrışmanın yaşandığı ülkeler Yunanistan, Romanya, Malta ve İtalya’dır. Burada görülen durum kadın istihdamın arttığı durumda, kadınların sektörel ayrışmasının da arttığı gerçeğidir. Yazının ilk bölümleri ve buradaki ayrışma verisinden de görüleceği üzere, Estonya, Slovakya, Letonya ve Finlandiya’da kadınların istihdama katılımının Yunanistan, Romanya, Malta ve İtalya’dan oldukça yüksek olduğu açıktır.

6. Kadın İstihdamının Mesleki Dağılımı
Avrupa Birliğinin sosyal ve ekonomik durumu nedeniyle kadın istihdamında iyileşme kolay sağlanabilmekte, ancak ayrımcılığın diğer bir boyutu olan kadın istihdamının mesleki dağılımına bakıldığında ise çok fazla eksiğin bulunduğu görülmektedir. Daha önceki bölümlerde belirttiğimiz ücret eşitsizliğini oluşturan en önemli faktörlerden biri kadınların mesleki ayrımcılıkla karşılaşmasıdır. Günlük hayatta karşımıza çıkan toplumsal cinsiyet kavramı nedeniyle kadınlara uygun görülen mesleklere örnek vermek gerekirse; öğretmenlik, hemşirelik gibi meslekleri sayabiliriz. Bu duruma karşılık belli meslek grupları için de kadınlara “uygun görülmeyen” düşüncesi yine toplumsal cinsiyet kavramı nedeniyle var olabilmektedir. Her iki durumda bu alanlarda çalışmak isteyen karşıt cins için engel oluşturmaktadır. Sonuç olarak, kadın ve erkeğin istemediği alanlarda çalışması durumu nedeniyle oluşan düşük verimlilik ülkenin ekonomisi etkileyen bir unsur olarak sayılabilir. Diğer yandan, mesleki ayrımcılığın başka bir boyutu da kadınlara yüklenen sorumluluklara bağlı olarak onların daha fazla kısmi zamanlı çalışma yaşamına yönlendirilmesidir.
Cinsiyete dayalı mesleki ayrışma konusunda üzerinden durulması gereken bir diğer olgu kısmi zamanlı ve tam zamanlı mesleklerdeki ayrışmadır. Kısmi zamanlı çalışmanın geçmişe göre arttığı bir ortamda, kadının tam zamanlı meslekler yerine kısmi zamanlı mesleklerde çalışması farklı sebeplerden kaynaklanabilmektedir. Avrupa İstatistik Ofisi verilerine göre Avrupa Birliğinde 2006 yılında istihdam edilenlerin %18,8’i kısmi zamanlı mesleklerde istihdam edilirken, 2015 yılında bu oran %22’ye çıkmıştır. Ayrıca, aşağıdaki tabloda görüleceği üzere 2018 yılı itibariyle 15-64 yaş arası çalışan kadınların %31,7’si kısmi zamanlı olarak çalışmakta, erkeklerin ise yalnızca %8,8’i kısmi zamanlı olarak istihdam edilmektedir. Kısmi zamanlı çalışmanın cinsiyet ayrımcılığı açısından incelenmesi konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bazıları bunun bir gösterge olarak kabul edilmesinin doğru olmadığını söylemekte, bazıları ise bir gösterge olarak kabul etmektedir. Bu noktadaki önemli ayrım kısmi zamanlı çalışan kadınların kendi tercihleri ile mi kısmi zamanlı çalıştığı, yoksa şartlar gereği mi kısmi zamanlı çalışmaya yöneldiği veya yönlendirildiğini değerlendirebilmektir.

Yer/Cinsiyet
Toplam
Erkek
Kadın
Avrupa Birliği
19,4
8,8
31,7
Belçika
24,5
10,2
41,2
Bulgaristan
2,2
2,0
2,4
Çekya
6,2
2,4
10,9
Danimarka
25,3
16,2
35,3
Almanya
26,9
9,7
46,4
Estonya
9,5
6,0
13,3
İrlanda
20,1
10,9
30,6
Yunanistan
9,7
6,6
14,1
İspanya
14,9
7,2
24,1
Fransa
18,2
7,7
29,6
Hırvatistan
4,8
3,8
6,0
İtalya
18,5
8,3
32,5
Kıbrıs Rum Kesimi
12,2
9,1
15,6
Letonya

7,7
4,8
10,6
Litvanya
7,6
5,7
9,4
Lüksemburg
19,6
6,1
35,3
Macaristan
4,3
2,7
6,3
Malta
13,7
6,3
24,6
Hollanda
49,8
27,0
75,8
Avusturya
27,9
10,6
47,2
Polonya
6,6
3,7
10,0
Portekiz
8,9
6,1
11,7
Romanya
6,8
6,7
6,9
Slovenya
10,3
6,7
14,5
Slovakya
5,8
4,0
8,0
Finlandiya
15,1
9,9
20,5
İsveç
23,3
13,1
34,4
Birleşik Krallık
24,9
11,1
40,4
EuroStat 2018 Part Time Employment as percentage of Total Employment.Tablo-7


Kısmi Zamanlı Çalışma ile ilgili bir diğer önemli bilgi ise, çocuk sayısı arttıkça kısmi zamanlı çalışan kadınların oranı artarken, aynı durumda erkeklerin oranının ise değişmemesidir. Bu durum kadınlara yüklenen ailevi sorumluluğun Avrupa Birliği genelinde de halen var olduğunu anlatan önemli bir göstergedir. Aşağıdaki grafikte, 2014 yılı itibariyle Avrupa İstatistik Ofisi tarafından yapılan araştırmada, çocuksuz 25-49 yaş arası erkek ve kadınlar arasındaki kısmi zamanlı çalışma oran farkı %11,8 iken, 3 çocuk ve daha fazla çocuk sahibi olan erkek ve kadınlar arasındaki kısmi zamanlı çalışma oran farkı %38,1’e ulaşmaktadır. Bu durum çocuk sayısı arttıkça kadınların zorunlu olarak kısmi zamanlı çalışmayı seçtiklerini göstermektedir.





7. Yoksulluk Oranı
Yoksulluk sorunu dünyadaki önemli sorunlardan biridir. Avrupa Birliği gibi dünyanın en gelişmiş toplumlarında bile bu sorun sürmektedir. Dünya genelinde küreselleşme süreciyle ortaya konan neo-liberal politikaların tüm dünyaya hâkim olması sebebiyle yapılan özelleştirmeler ve artan rekabet hem gelişmiş ülkelerde hem de az gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların hayat şartlarını olumsuz etkilemiştir. Diğer yandan teknolojik gelişmelere bağlı olarak insan gücünün yerini, yeni makinelerin ve bilgisayarların alması, diğer yandan ekonomik politikalar sonucunda kaynakların dengesiz dağılımı, insanların daha da yoksullaşmasına ve bazı kesimlerin en temel gereksinimlerini bile karşılayamamasına neden olabilmektedir.
Özellikle cinsiyet ayrımcılığına bağlı olarak kadınların bazı imkanlara erişimindeki zorlukları ve bazı haklarından mahrum bırakılması nedeniyle, daha zor şartlar altında kayıt dışı olarak çalışmalarına sebep olmaktadır. Ayrıca, halen ev ve çocuk bakımı gibi sorumlulukları üstlenmeleri nedeniyle iş olanaklarından uzak kalmalarına yol açmaktadır.
2017 yılına ait yayımlanmış verilerde yoksul kalma ve sosyal dışlanmışlık riski olanların kadın ve erkek oranını görebilmekteyiz. Avrupa Birliği genelinde ve neredeyse tüm ülkelerde kadınların yoksul kalma riski erkeklere göre daha fazla olarak hesaplanmıştır. Ortalama olarak %2’lik bir fark bulunmakla birlikte, Bulgaristan, Estonya, Letonya gibi ülkelerde %5 civarına ulaşan farkların bulunduğu görülmektedir. Danimarka’da ise erkeklerin %1 oran farkıyla daha fazla yoksul kalma riski bulunmaktadır.
Kadın yoksulluk oranını azaltmanın yolu elbette ki öncelikle kadınların istihdam oranının arttırılması sayesinde olabilecektir. Avrupa Birliğinin cinsiyet eşitliğinin sağlanması ile programlarında neden önceliği kadınların çalışma yaşamına katılımına verdiği bu bağlamda anlaşılabilmektedir. Yoksulluk ve kadın yoksulluğunun sorununun çözülebilmesi için öncelikle ülkeler tarafından kaynak ve gelirin adil dağılımını sağlayacak politikaların acil olarak hayata geçirilmesi, üretim ve istihdamın arttırılması gerekmektedir.
Yoksulluk olgusu yanında kadınların mülkiyet edinmesi konusunda da geçmişten günümüze süregelen bir ayrımcılık söz konusudur. Avrupa Birliği genelinde tarımsal işlerin yönetimi %28 oranında kadınlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Üye ülkelerde ise bu oran çok farklılaşmaktadır. Hatta bu konu üye ülkeler arasında belki de ayrışmanın oldukça yüksek olduğu alanlardan biri olarak kabul edilebilir. Hollanda’da kadınlar tarafından yönetilen tarımsal işletme oranı %5 civarındayken, Litvanya’da bu oran %47 seviyesinde görülmektedir. Avrupa Parlamentosu Vatandaş Hakları ve Anayasal İşler Politika Departmanı tarafından hazırlanan raporda, kadın tarımsal işletme sahiplerinin ortalama 6.4 hektar arazisi bulunurken, erkek tarımsal işletme sahiplerinin ise 14.4 hektar ortalama araziye sahip olduğu belirtilmektedir. Bu duruma göre, kadınların tarımsal işletme sahipliği oranına baktığımızda Avrupa Birliği genelinde mülkiyet konusunda da cinsiyet ayrımcılığının mevcut olduğu açıktır. Uzun vadeli hedefler içerisinde çalışma hayatına dahil olması sağlanan kadınların, artık mülkiyet konusunda da cinsiyet eşitliği hedefini koyması gerekmektedir.

SONUÇ
Kuruluşundan günümüze oldukça büyük değişimler gösteren ve ekonomik işbirliği olarak başlayıp daha sonra adım adım ortak değerlerin oluşturulmasıyla ve tek Avrupa fikrinin bir ürünü olan Avrupa Birliğinde cinsiyet ayrımcılığı meselesi ciddi olarak ele alınmaktadır. Özellikle yazıda yer alan grafiklerin alınmış olduğu Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü ve hazırlanan Avrupa Komisyonu raporlarında sürecin takibinin ilgili kurumlarca detaylı bir şekilde yapıldığı görülmektedir. Ancak, Avrupa Birliği genelinde cinsiyet ayrımcılığı halen devam etmektedir. Konuyla ilgili mevzuat alanında ortak standartların oluşturulması belli oranda hızlı bir şekilde gerçekleştirilebilirken, cinsiyet ayrımcılığı meselesinde ülkeler arasındaki farkların da halen önemli düzeyde olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği genelinde cinsiyet ayrımcılığı göstergelerini incelediğimiz bu çalışmada, öncelikle işgücüne katılım oranı, işsizlik ve istihdam oranına baktığımızda görece iyileşmenin sağlanmış olduğunu görmekteyiz. Avrupa Birliği oluşum süreci boyunca temel dayanağı olan ekonomik gelişmeye önem verme önceliği ilkesinin kadınlara yönelik ayrımcılığın giderilmesi yöntemlerinde de ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple, ilgili kurumlarca düzenlenen raporlarda öncelik verilen istatistikler kadınların işgücüne katılması gibi veriler olmaktadır. Avrupa Birliği’nin ekonomik gelişme önceliği kadınların iş yaşamına girmesini sağlamak konusunda başarılı olabiliyorken, bu başarının aynı düzeyde ücret eşitsizliği, kadınların sektörel ve mesleki dağılımı ve buna bağlı ortaya çıkan yoksulluk ve mülkiyet konularında ise yeterli olmadığı yazıda sunulan verilerden görülebilmektedir. Bu alanlarda iyileşmenin sağlanması için toplumların sosyal ve kültürel anlayışlarının da değişmesi gerektiğinden daha fazla çaba ve zaman gerektiği de açıktır. Avrupa Birliği kuruluşlarının kadınların çalışma yaşamına katılması ve istihdam edilmesi bağlamında gerçekleştirdiği iyileşmeden sonra, önümüzdeki süreçte diğer alanlarda cinsiyet ayrımcılığının giderilmesi konusuna yönelmesinin bu mücadelede daha etkili olması beklenmelidir.





KAYNAKÇA

Ceylan, Ataman B. (2017), “Cinsiyetler Arasındaki Ücret Farkını Kapatmaya Yönelik Avrupa Birliği Politikası ve Stratejileri, İşgücü Piyasasına ve Ekonomiye Etkileri, AB Ülkelerinden İyi Uygulamalar”, http://www.abbilgi.eu/tr/assets/docs/equal-pay-equal-work-publication-tr-final.pdf
EIGE, Gender Statistics Database, https://eige.europa.eu/gender-statistics/dgs
European Commission Publications (Directorate - General for Justice and Consumers), (2017, 2018, 2019) Report on equality between women and men in the EU, 2017, 2018, 2019.
EU, ‘Council Directive 75/117/EEC of 10 February 1975 on the approximation of thelaws of the Member States relating to the application of the principle of equal pay for men and women,’ https://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:31975L0117:EN:HTML
EU, ‘Council Directive 86/378/EEC of 24 July 1986 on the implementation of theprinciple of equal treatment for men and women in occupational social security schemes,’https://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:31986L0378:EN:HTML
EU, ‘Council Directive 76/207/EEC of 9 February 1976 on theimplementation of theprinciple of equal treatment for men and women as regards Access to employment, vocational training and promotion, and working conditions, https://eur-lex.europa.eu/eli/dir/1976/207/oj
Gerşil, Gülşen. (2015) “Küresel Boyutta Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu.” Journal of Management & Economics 22 (1): 159–81.
Gouvias D, Michail E. (2012) “Female Unemployment in Greece, in times of crisis - Thecase of Rhodes and the subsidised placement schemes for unemployed women. Journal of Critical Studies in Business &Society.” 2012;3(1):53-76.
MireiaJulià, FrancescBelvis, AlejandraVives, Gemma Tarafa, JoanBenach, (2019) “Informal employees in the European Union: working conditions, employment precariousness and health,”Journal of PublicHealth, Volume 41, Issue 2, June 2019, Pages e141–e151.
Murat, Güven. (2017) “Sürdürülebi̇li̇r Kalkınma 2030 Gündemi̇ Bağlamında Çalışma Hayatında Ci̇nsi̇yete Dayalı Ayrımcılık.” Sosyal Bilimler Enstitüsü- Sosyal Bilimler Dergisi 7 (13): 7–36.
Şahin, L. (2009) “Avrupa Birliği ve Türkiye İşgücü Piyasalarının Karşılaştırmalı Analizi” Kamu-İş Dergisi, 10(3), ss:131-175.
Şen, Mustafa. (2018) “Cinsiyete Dayalı Ücret Eşitsizliğinin Avrupa Birliği Ve Türkiye Kapsamında Değerlendirilmesi.” Sosyal Politika Çalısmaları Dergisi, no. 41 (July 2018): 295.
Policy Department for Citizens’ Rights and Constitutional Affairs, (2019) “The Professional status of rural women in the EU” May 2019, 35-37.
Uçak, A, Sart, G, Sezgin, F. (2018). “Avrupa Birliği Ülkelerinde İşsizlik Oranlarının Cinsiyet Ve Eğitim Düzeyine Göre İstatistiksel Analizi.” Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,7(1), 153-163.