Dünyanın süregelen tarihi dışında, kendimiz ve varlığımız hakkında doğumdan önceki zaman hakkında herhangi bir bilinçli bilgiye sahip değiliz. Var olmadan önceki zamanlarımızda bu dünya ve üzerindeki yaşam bizim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Böyle bir dünyanın, böyle bir yaşamın olduğu hakkında hiçbir fikrimiz olmadığı gibi bunu düşünecek bir bilince de sahip olmadığımız tahmin edilmektedir. Fakat bir gün geldi ki, her insan gibi biz de bilinçsizliğin karanlığından uyanıp, bu hayatta var olmaya başladık.
Bilinçli bir varlık olarak var olmadan önce, temel olarak acı ve mutluluk duygumuz yoktu ve bu kavramlar bizim için bir karşılık ifade etmiyordu. Yani var olmadan önce hiçbir şey bizi üzemez, incitemezdi. Pek tabii ki ayrıca hiçbir şey de mutlu edemezdi. İki durumun kıyaslanmasında dikkat çekmemiz gereken önemli nokta ise insanın doyumsuz bir mizaca sahip olmasıdır. Doğal olarak, peşinde koştuğumuz her şey onu elde ettiğimiz andan itibaren eski değerinde olmaz. İnsanoğlunun doğası budur. Bu temel ekonomi biliminde marjinal fayda olarak açıklanır, felsefede insanın tatminsizliği olarak tanımlanabilir. Bir şeyi ne kadar çok istersek isteyelim, onu elde ettiğimizde eskiden istediğimiz kadar onu istemeyeceğimiz kesindir. Hayatın başlarında neler umut edersek edelim, hayat bize neler vaat ederse etsin, mutluluk hep elde ettiğimizden daha fazlasını istemek olurken, pek çok insan gibi tam anlamıyla mutlu olamıyoruz. Sonuç olarak, yaşam bir illüzyon olarak kabul edilebilir. Çok fazla arzu edilen şeyler asla gerçekleşmez. (belki de çok fazla arzu edilmesinin sebebi de budur), ta ki arzu edilen şeyin ne kadar az arzu edilmeye değer olduğunu görene kadar. Çünkü artık onu o kadar fazla arzu etmeyiz.
Mutluluk insanlar için her daim ya gelecekte ya geçmiştedir. İçinde bulunduğumuz zamanı ise gökyüzündeki belli oranda küçük bir buluta benzetebiliriz. Bulutun önü ve arkasında her şey günlük güneşlikken, yalnızca kendisi üstünde olduğu alanı gölgede bırakır. Aksine acı duymak ise mutluluk kavramını tam olarak karşılamamaktadır. Acı duymak kesindir, katidir. Öyle acılar vardır ki, o an içerisinde ızdırap sahibine ne verilirse verilsin etkisini bir kademe bile azaltmaz. Fakat, bir acı en mutlu anınızda bile sizin derinden etkileyebilir. Bunu örneklendirmek sizin hayal gücünüze kalmıştır.
Acı ile mutluluk karşılaştırıldığında, hangisinin daha güçlü olduğunu da bu şekilde görmüş olursunuz. Konumuzun başına döndüğümüzde ise var olmamızın iki temel ayrıcalığı mutluluk ve acı duymak olduğundan varlığımızın aslında bizler için bir ızdırap olduğunu görebiliriz. Bu dini olarak da çok önemli bir kavramdır. Ölümden sonraki yaşam neredeyse tüm kadim dinlerde, sonsuz ve dertsiz, tasasız (yani kısaca acısız) tasvir edilirken, mutluluk kavramı herkes için açık bırakılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder