"Kendine yardım edene Allah da yardım eder" sözü yaşanmış tecrübelerden gelen bir neticenin dışa vurumudur.
Kendi kendine yardım etme isteği, pek çok kişi için gerçek gelişimin tamamlanmasının yanında insanlardaki gayret ve bu maksatla kullanılan kuvvetin kaynağını oluşturmaktadır.
Yalnızca insanın içinden gelen yardım, insanların tam manasıyla kendi kendine yardım etmesini sağlayabilmektedir.
İnsanlar kendi açılarından baktıklarında ne kadar çok başkaları tarafından yönlendirilmeye mahkum edilirse yani bireysellikten uzaklaşırsa, o kadar hayatta yalnız kalmaktadırlar. Bu yalnızlık insanların kendilerini ifade etmekten yoksun bırakılmalarıdır.
En iyi kurumların bile insana gerçek manada bir yardımda bulunmaları söz konusu değildir. Söz konusu kurumların yapabileceği tek şey, insanları kendilerini geliştirmek ve bireysel olarak gelişmek anlamında bireyi özgür bırakmaları olmaktadır.
Ancak, insanlar tarih boyunca ve günümüzde halen huzur ve kişisel gelişimi kendi davranışlarında aramak yerine, bu kurumlarda aramayı tercih etmişlerdir.
En iyi şekilde düzenlenen kanunlar, insanların sadece fikri veya fiziksel olarak emeklerinin karşılığını görmeleri konusunda yardımcı olabilmektedir. Fakat bir kanun ne kadar mükemmel olursa olsun; tembel bir insanı çalışkan, bir müsrif insanı tutumlu ve bir sarhoşu ayık yapamaz. Bu tarz değişimler yalnızca insanın bireysel girişimi ve şahsi fedakarlıkla mümkün olabilmektedir.
Bir devlet bile temelde kendini oluşturan bireylerden oluşmaktadır. Devlet içinde bulundurduğu milletten daha ileri seviyede ise eninde sonunda milletin seviyesine inmeye mecbur olacaktır. Milletin seviyesinden aşağıda olan bir devlet ise, aynı şekilde milletin seviyesine çıkmak zorunda olacaktır.
Bir milletin idare şekli de, halkının cahil veya eğitimli olmasına bağlı olarak belirlenmektedir. "Herkes hakkettiği şekilde yönetilir" sözü bu durumu ifade eden güzel bir sözdür.
Medeniyet de kendisini oluşturan insanların tümünün erkek, kadın ve çocukların bireysel gelişimlerinden başka bir şey değildir.
Bir milletin ilerlemesi veya gerilemesi, bireylerin hangi yönde değişim gösterme eğiliminde olmalarına bağlı olmaktadır. Toplumların yükselmesi için kanunları değiştirmek, kurumları düzenlemek yeterli değildir. Söz konusu gelişim, insanların kendilerini ıslah etmeleri ve yetiştirmeleri için onlara ne kadar fırsat verildiğine bağlı olmaktadır.
Sosyal çöküntüler, insanların kötü hayatının topluma yansıması olmaktadır. Her ne kadar devletler bu çöküntüleri kanun yoluyla yoketmeye çalışsa da, bireysel hayat ve karakterler düzeltilmedikçe bu sosyal çöküntüler değişik formlarda tekrar filizlenirler.
En büyük köle bir despot tarafından yönetilen değil, kendi manevi cehaletinin, çıkarcılığın ve ahlaksızlığın esiri olan insanlardır. Özgürlük sadece devlete dayandıkça ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın bir hayal perdesinin şekillerinin yer değiştirmesinden farklı olmayacaktır. Bu yüzden özgürlüğün temelleri bireyin karakteri üzerine dayanmalıdır. Bu durum aynı zamanda sosyal güvenlik ve milli gelişimin de anahtarı olmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder