Vekalet
sorunu; kısaca mülkiyet ve kontrolün birbirinden ayrılması olarak ifade
edilmektedir. Modern şirketlerin gelişimi hissedarlık ve yöneticilik sorumluluklarının
kesin çizgilerle ayrılmasına dayanmaktadır. Bu noktada vekalet ilişkisi ortaya
çıkmaktadır. Ekonominin büyümesi ve karmaşıklaşan ekonomik faaliyetler sermaye
ihtiyacını artırmaktadır. Şirketlerin mülkiyeti daha çok kişiye yayılmakta ve
karmaşık mülkiyet yapıları ortaya çıkmaktadır. Bu durumda hissedarlar mülkiyeti
ellerinde bulundursalar da kontrolü vekalet ilişkisi kurdukları yöneticilere
devretmektedir. Vekalet ilişkisi arzu, istek ve çıkarları farklı olan taraflar
arasında işin ve görevlerin icra edilmesi sürecinde tarafların birbirlerini nasıl
kontrol edeceğini, taraflar arasında ilişkilerin ve iletişimin en etkin nasıl
sağlanacağını göstermektedir. Vekalet yaklaşımı ise amaçları ve çıkarları
beklentileri farklı iki ve daha fazla kişinin birbirleri ile iş yapma,
ilişkileri yürütme, işleri koordine etme durumlarında ortaya çıkan sorunları ve
maliyetleri inceleyen bir yönetim yaklaşımı olarak ifade edilmektedir.
İşletmenin
tek bir kişinin mülkiyetinde olması durumu genellikle aile işletmesi olarak
tanımlanabilmektedir. Aile işletmesi kavramı aşağıdaki özellikleri içeren
şirketler olarak ifade edilebilir. Bunlar, işletme sermayesinin çoğunluğunun
belli bir aileye ait olması, işletmenin sahibi olan aile üyelerinin, yönetici
ve diğer pozisyonlarda istihdam edilmesi, işletmenin bir aile üyesi veya
üyeleri tarafından yönetilmesi şeklindeki özellikler olarak sayılabilmektedir.
Aile işletmelerinin yönetsel açıdan gelişmemiş ve aile üyelerinin kayrılması
nedeniyle diğer çalışanların motivasyonun düştüğü ve merkezi yönetim anlayışı
nedeniyle değişime ayak uydurmanın zor olduğu şeklinde nitelikleri olduğu
söylenebilir. Aile işletmelerinin belki de en güçlü yönleri arasında, hızlı
karar verebilme ve büyüme yetenekleri sayılabilir. Paylaşılan ortak geçmiş ve
karşılıklı güven, karar alma ve uygulamada süratli olmayı sağlayabilmektedir.
Aile
işletmelerinde şirketin ailenin bir parçası olarak görülmesi, akrabaların
genellikle işletmeye güçlü duygular beslemesi, aile üyelerinin diğer iş
görenlere kıyasla daha üretken olmaları, sahip oldukları “aile dilinin” kendi
aralarında daha etkili iletişim kurarak özel bilgileri büyük bir gizlilik
içerisinde paylaşmalarını sağlaması, aile üyelerinin işletmeye ve birbirlerine karşı
daha sadık, güvenilir tutum ve davranışlar sergilemesi ve aile işletmelerinin
sadece kârlılığa değil, aynı zamanda ailenin uzun dönemli statüsünü korumaya
odaklanmalarının, aile işletmelerinin nepotizme yönelmelerine böylece asıl ve vekil
ilişkisinin ortaya çıkaracağı gerek vekâlet sorununu gerekse risk paylaşım
sorununu ortadan kaldıracağı düşünülebilir.
Türkiye’de
şirketlerin çoğunda hisselerin dağılımı sınırlı (genelde aile üyeleri arasında)
ve halk açıklık oranları da düşüktür. Bu nedenle Türk şirketlerinde yönetici -
hissedar çıkar çatışmasından ziyade daha çok hakim ortakların, azınlık pay
sahiplerinin haklarını istismarı şeklinde bir vekalet sorunu ortaya
çıkmaktadır.
Örneğin,
yöneticiler; hisse senedi sahiplerinin ne kadar kâr payı alacaklarını, borç verenlere
ne oranda ve hangi koşullarda faiz ödeneceğini, çalışanların ne kadar gelir elde
edeceklerini, üretim miktarı ve istihdam düzeyinin ne olacağını, verdikleri kararlarla
belirlemektedir. Hissedarlar da yöneticilerin bu kararlarında sadece kendi
çıkarları yönünden bakmadan karar alabilmelerini beklemektedir. Söz konusu
kararların optimum düzeyde verilebilmesi için; yöneticilerin aldıkları maaş ve
maddi teşvik unsurlarına dikkat edilmesi, kendilerine tanınan imtiyazların
korunup arttırılması ve belirsizlik ortamına karşı iş güvencesi sağlanması
gerekmektedir. Aile şirketlerinde yöneticiler ve büyük oranlı hissedarlar aynı
olduğundan, küçük oranlı hissedarların çıkarlarının korunması hususu vekalet
ilişkisi yönüyle sorun oluşturmaktadır.
Günümüz
şirketlerinde hissedarlık ve yöneticilik sorumlulukları kati sınırlarla
ayrılmaktadır. Bu durum şirketlerde karmaşık mülkiyet yapıları ortaya
çıkarmaktadır. Modern dünyada genellikle hissedarlar mülkiyeti ellerinde bulundurmalarına
karşın kontrolü vekalet ilişkisi kurdukları yöneticilere devretmiştir. Mülkiyet
ve kontrol ayrımının doğal sonucu olarak günümüzün modern şirketlerde,
hissedarlar mülkiyet sahibi olmalarına rağmen şirkette yeterince kontrol sahibi
olmamaktadır. Diğer taraftan yöneticiler de şirketlerde kontrol sahibi
olmalarına karşın, şirketlerde mülkiyet sahibi değildir. Bu bağlamda ortaya
vekalet ilişkisi kavramı ortaya çıkmaktadır. Özetle vekalet ilişkisi, pay
sahiplerinin mülkiyet sahibi, şirket yöneticilerinin ise kontrol sahibi olması
durumunda asillerin vekillere yetki devrini içeren bir sözleşme oluşturulması
şeklinde vuku bulmaktadır. Vekalet teorisi de bu ilişkinin doğurduğu
hissedarların yöneticileri kontrol etme ihtiyacı üzerine kurulmaktadır. Yöneticilerin
insan doğasının bir sonucu olarak kendi çıkarları doğrultusunda hareket etme
riski her zaman mevcuttur. Teoride iki temel problem ortaya çıkmaktadır. Bunlar
çıkar çatışması ve bilgi asimetrisi sorunudur.
Bilgi
asimetrisi, kısaca vekalet ilişkisinin olduğu durumda yöneticiler lehine bilgi
asimetrisi oluşacağına dayanan bir görüştür. Bunun nedeni yöneticilerin şirket
hakkında hissedarlardan daha fazla bilgiye sahip olmasıdır. Bilgi asimetrisinin
ortaya çıkaracağı sorunları önlemek için maliyetli, zaman alıcı denetim
komiteleri ve bağımsız yönetim kurulu üyelerini atamak gibi tedbirler
alınabilmektedir. Çıkar çatışması ise yöneticilerin ve hissedarların farklı
menfaatlere sahip olması durumuna bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Asiller ve
vekillerin risk almaya karşı tutumları da çıkar çatışmasına neden
olabilmektedir. Örneğin yöneticilerin genelde kısa dönemli kar artışına
odaklandıkları bilinirken, hissedarlar uzun dönemde karlılığın sürdürülmesini
arzulamaktadır. Şirketlerde yöneticilerin yıllık ücretlerinde kendilerini
kayırmaları ve şirket imkanlarını kendi çıkarları için kullanmaları da çıkar
çatışmasına örnek verilebilecek durumlardır.
Aile
üyelerinin kendi bireysel çıkarlarını, ailenin çıkarlarını ve işletmenin
çıkarlarını bir arada barındıran bu yapı bazen doğal olarak çıkar çatışmasını
da beraberinde getirmektedir. Aile şirketlerinde gözlemlenen tipik vekalet
sorunu, hissedar azınlığın istismarı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dağınık
mülkiyetin geçerli olduğu şirketlerde, yöneticiler ile hissedarlar arasında
ortaya çıkan vekalet sorunu ise hissedarların mülkiyet sahibi olması ancak
yeterince kontrol sahibi olmaması durumuna karşın yöneticilerin kontrol sahibi
olması ancak mülkiyet sahibi olmaması durumu şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Örneğin,
aile şirketlerinde mülkiyetin bir bölümünün devredilmesi hakim ortak ile dış
ortaklar arasında çıkar çatışmasına yol açmaktadır. Doğacak gelirin ortaklar
arasında paylaşılacak olması nedeniyle hakim ortağın finansal geri dönüşü olan
faaliyetler için göstereceği çaba azalabilecektir. Ancak dış ortaklar ise
dağıtılacak kar payı ve hisse değerleriyle ilgilenmektedir. Sonuç olarak
fırsatçı yöneticilerin çıkarcı tutumları nedeniyle şirketin hisse değerlerinin
uzun vadede değer kaybına uğrama olasılığı yüksektir.
Diğer
yandan dağınık mülkiyetin geçerli olduğu şirketlerde hissedarların,
yöneticilerin bilgi asimetrisine bağlı olarak çatışan çıkarları söz konusu
olmaktadır. Bu durumda vekil-asil anlaşmazlığını uyumlu hale getirmek için
kontrol denetim ve teşvik mekanizmaları kullanılmaktadır. Ortaklar sözleşme ile
de yöneticiler için kısıtlayıcı ve hissedarlara zarar verecek faaliyetlerde
bulunmayacakları ve bulunurlarsa zararların nasıl telafi edileceğini
düzenleyebilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder