Büyük Dünya Depresyonu, altın para dönemi hakkında yazımızda (tıklayarak ulaşabilirsiniz) belirtilen altın standardının yıkılışını hızlandırmıştır. 1929 buhranı önce ABD nin sermaye piyasasında bir panik olarak ortaya çıkmış ve sonra da bu ülkenin sanayi üretiminde ve istihdam düzeyinde aşırı düşüşler şeklinde etkisini göstermiştir. Neticesinde, bu ülkenin ithalatı aniden azalmış ve dış dünyaya sağladığı krediler kesilmiştir. ABD ayrıca, içerde yaşanan işsizliği önlemek amacıyla 1930 da Smooth-Hawley tarife kanunu ile gümrük tarifelerini de (ortalama 50%) yükseltmiştir. Bu durum Amerikan ekonomisinin canlılığı diğer ülkeler için çok önemli olduğu için dikkate alınması gereken bir noktadır.
Amerika’daki bu olaylara diğer ülkelerin gösterdiği ilk tepki, altın standardından ayrılmak ve dış alımlar üzerinde kısıtlamalar koymak şeklinde olmuştur. Bu dönemde, milli gelir ve çalışma düzeyindeki düşmeyi önlemek için tarifeler ve öteki ticaret engelleri sık kullanılan araçlar olmuşlardır. Ülkelerin kendi milli gelir ve istihdam düzeylerini bu gibi yollarla korunmaya çalışılmasına “komşuyu zarara sokma politikası” (beggar-thy-beighbor policy) denilmektedir. Bütün bu uygulamalar dünya üretim ve ticaret hacmini daha önce görülmemiş bir şekilde düşürmüştür. 1932 ortalarında sanayi mallarının dünya üretim ve ticareti, 1929 yılı başlarındaki miktarın yaklaşık 1/3 ü oranında gerilemiştir.
Uluslararası mali alanda beklenen panik ise 1931 yılında “Credit Anstalt” adlı bir Viyana ticaret bankasının iflasa sürüklenmesi üzerine başlamıştır. Hemen tüm Avrupa ülkelerinde yabancı alacaklılar, kısa süreli alacaklarını geri çekmek için bankalara akın ettiler. Alman Merkez Bankası bu durumda ülkenin altın ve döviz rezervlerinin tükenmesini önlemek için, “kambiyo denetimi” uygulamaya başlamıştır. Bu uygulamayı birçok kuzey ve doğu avrupa ülkesi de takip etmiştir.
Böylece, 1930lara gelindiğinde ülkeler birer ikişer altın standardını terk etmiş bulunuyorlardı. İngiltere altın standardından 1931de, ABD ise 1933de ayrılmıştır.
Altın standardı işlevini yitirdikten sonra ulusal paraları birbirine dönüştürebilme imkanı kalmamıştı. Bu durum ülkeleri, uluslararası ödemelerde iki taraflı (bilateral) anlaşmalar yapmaya zorlamış ve böylece dünyada varolan çok taraflı denkleştirme mekanizması ortadan kalkmıştı. Bu gelişmelerin neticesinde dünya ticareti ciddi bir darboğaza girmişti.
İrdelenmesi gereken bir nokta ise, para alanları ve para blokları adı verilen mali gruplaşmaların bu dönemde ortaya çıktığı gerçeğidir. Örneğin, İngiltere altın standardından ayrıldıktan sonra sterlinin değerini serbest bırakmıştır. Buna istinaden parasındaki aşırı dalgalanmayı önlemek için piyasaya yapacağı müdahaleleri desteklemek için “İngiliz Kambiyo Denkleştirme Fonu” (Exchange Equalization Fund) kurmuştur. Bu fonun görevi günümüzdeki merkez bankalarının yaptıklarına benzer şekilde, serbest piyasada, sterlin karşılığında yabancı paralar alıp satarak ulusal paranın istikrarını sağlamaktı.
Altın standardının yıkılmasından sonra, çoğunluğu eski İngiliz sömürgelerinden oluşan bir grup ülke, ulusal paralarını sterline bağlamıştır. İngiltere de parasındaki aşırı dalgalanmayı önleyerek bu ülkeleri zarara uğratmaktan kaçınıyordu. Sonuç olarak, sözü edilen ülkeler İngiltere’nin önderliğinde bir “sterlin sahası” ortaya çıkmıştır.
Sterlin sahasının merkezi Londra idi. Bu gruba bağlı ülkeler dış rezervlerini çoğunlukla sterlin olarak Londra’da tutuyorlardı. Bölge içi ticarette ödemeler, Londra’daki bu rezervlerin kullanılması ile göreceli biçimde serbestçe yapılabiliyordu. Fakat sterlin alanının dışındaki ülkelerle ticaret, sıkı kambiyo denetimi ve yoğun ithal kısıtlamalarına tabi tutulmaktaydı.
Fransa’nın önderliğinde de ufak bir grup ülke (İsviçre, Belçika ve Hollanda) ulusal paralarını altına bağlı olarak sürdürmüşlerdir. Bu ülkeleri de altın bloku olarak sayabiliriz. Fakat ödemeler birçok kısıtlamaya tabi tutuluyordu. Nitekim, söz konusu dönemde büyük dış ödeme açıklarını önleyebilmek için Fransa, ithalatta kota sistemini uygulamaya koymuştu.
Almanya önderliğindeki çoğunluğu az gelişmiş ülkelerden oluşan geniş bir grup ise, kambiyo denetimi uygulamasına başlamışlardır. (Türkiye dahil)
ABD’ye gelirsek, bu ülke serbest dalgalanmaya bıraktığı doların bir miktar değer yitirmesine izin verdikten, 31 Ocak 1934 te 1 ons altın: 35$ olarak dolar değeri belirlenmiştir. Bu tarihte saptanan resmi dolar fiyatında 1971 yılı Aralık ayına kadar doların devalüasyonuna kadar bir değişme yapılmamıştır.
Özetle söylenebilir ki, İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde, uluslararası mali alan tam bir karışıklık içinde bulunmaktaydı. Evrensel altın standardı yıkılmış ve onun yerine üstte ifade edilen birbirinden ilgisiz başlıca üç para bloku oluşmuştu.
Kambiyo denetimi uygulayan geniş bir grup ülkenin ulusal paraları konvertibilitesini yitirmiştir. Bu ülkelerde ticaret iki yanlı anlaşmalarla düzenlenmeye çalışılmıştır, yüksek gümrük tarifeleri ve sıkı miktar kısıtlamaları yaygın kullanılan uygulamalar durumuna gelmiştir. Sabit kurdan parası aşırı değerlenen ülke devalüasyon yapıyor, ancak ticaret ortakları da bundan zarar görmemek için karşı devalüasyonlara başvuruyorlardı.
Altın Bloku’na bağlı ülkeler de sabit kurlardan doğan dış açıklarını önlemek için gümrük tarifelerini yükseltmekte ve yoğun miktar kısıtlamaları uygulamaktaydı. Yalnızca sterlin bölgesi içinde ticaret bir ölçüde serbestçe yürütülüyor ve diğer bloklara göre paralar oldukça sınırlı bir konvertibiliteye sahip bulunuyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder