özel çekme hakları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özel çekme hakları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2011 Cuma

Özel Çekme Hakları (SDR)

Özel Çekme Hakları (Special Drawing Rights: SDR), IMF nin aynı adı taşıyan ayrı bir bölümü tarafından çıkartılmaktadır. 1970 yılında mevcut uluslararası likiditeyi arttırmak üzere IMF tarafından yaratılan özel bir uluslararası rezerv aracıdır. Bu kanaldan üye ülkelere, IMF deki normal çekme haklarından ayrı bir dış rezerv sağlanmaktadır. IMF ye bağlı olmakla birlikte, normal çekme haklarından farklı bir statüye sahiptir. IMF nin yönetimindeki Özel Çekme Hakları programına katılmak zorunlu olmayıp üye ülkelerin isteğine bırakılmıştı. Ancak uygulamada tüm üyelerin bu programa katıldığı görülmüştür.



SDR genel olarak, bir hükümetin diğerinin merkez bankasından, onun ulusal parasını çekmesine imkan veren bir haktır.


Örneğin; Türkiye nin, dolar rezervine ihtiyacı olsun ve bu amaçla SDR lerini kullanmak istesin. Bu durumda, bütün yapacağı iş, elindeki SDR leri Amerikan Merkez Bankasına devretmekten ibarettir. SDR leri devralan Federal Reserve Bank, bunların karşılığı olan dolar tutarını Türkiye ye transfer etmekle yükümlüdür. Bu işlem nedeniyle Türkiye, dolar elde ederken, aynı zamanda karşı ülkeye yine IMF aracılığıyla bir faiz ödemesinde bulunmaktadır.



SDR programına göre buna katılan bir üye, diğer üyelerin kendisine devredeceği SDR leri kabul etmek zorundadır.



SDR lerin uluslararası likidite talebindeki artışı karşılamak üzere çıkartılması öngörülmüştür. IMF yönetim kurulu gelecek 5 yıllık dönemler için uluslararası ekonominin likidiye talebi konusunda tahminlerde bulunduğu toplantılarda, hangi tarihlerde, ne miktarda SDR çıkartılacağına karar vermektedir. Bu kararın toplam oy hakkının yüzde 85 ine sahip 3/5 oranındaki IMF üyelerinin onaylaması ile SDR ler yaratılmış olmaktadır.



Ancak bugüne kadar yalnız iki parti SDR çıkartılmıştır. İlk parti SDR, 1970-1972 döneminde gerçekleştirilip toplam 9.3 milyar dolar tutarında (1970 de 3.3 milyar $, 1971 ve 1972 de de 3 er milyar $ olmak üzere) dır. İkinci parti çıkartılan SDR ise 1979, 1980 ve 1981 yıllarında 4 er milyar $ olmak üzere toplam 12 milyar dolar tutarındadır. Böylece bugüne kadar yaratılan toplam SDR miktarı 21.4 milyar dolardır. Yeni yaratılan SDR ler IMF üyelerine, Fon daki kotaları oranında dağıtılmaktadır.



Sözü edilen iki parti SDR nin çıkartılması ve dağıtımından sonra çok sayıda yeni ülke IMF ye katılmıştır. Bu nedenle değişen yeni dünya koşullarına uyum sağlamak için 1998 yılında, IMF Yönetim Kurulu, şimdiye kadar çıkartılana eşit miktarda 21.4 milyar SDR, yeni bir parti SDR çıkartılmasına karar vermiştir. Bu yeni SDR ler, eski ve yeni tüm üye ülkelerin sahip oldukları SDR miktarı, IMF deki kotalarının sabit bir oranına (yüzde 29.32) eşitlenecek şekilde dağıtılacaktır. Böylece, yeni katılan üyelerin de pay almaları ve mevcut tahsisler arasındaki göreceli farklılıkların giderilmesi sağlanmış olacaktır.



SDR lerin Devredilmesi

SDR karşılıksız olarak çıkartılan bir rezerv aracıdır. Yani çıkartılması için bir altın veya döviz karşılığına gerek duyulmamaktadır. SDR ler bir kere yaratılınca sistemde sonsuz olarak varlığını sürdürürler.



Yeni SDR çıkartma kararı alınınca, bunun gerçekleşmesi için üye ülkelerin IMF deki hesapları üzerine bir kayıt düşülmesi yeterli olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir ülkeye belli miktarda SDR tahsisi yapılınca IMF, bu ülkeyi, hesaplarında o kadar SDR alacaklandırmaktadır. Bir A ülkesi SDR lerini, ulusal parasını elde etmek için B ülkesine devrederse IMF, A nın hesabından o miktar SDR yi indirerek B nin hesabına kaydeder. Görüldüğü gibi, SDR ancak hesaptan hesaba aktarılan, fiziki varlığı olmayan bir para veya hesap birimidir.



IMF nin normal çekme haklarındaki gibi SDR, üye ülkelere bu kurumdan bir mali kaynak veya fon sağlama hakkı vermez. Bunun yerine, öteki ülkelerden ulusal para elde etme olanağı doğurmaktadır. Normal IMF kredilerinden farklı olarak SDR nin geri ödenme zorunluluğu da yoktur. Önceleri, bir ülkenin beş yıllık dönemler boyunca ortalama olarak tuttuğu SDR miktarının belirli bir sınırın altına inmesi şeklinde bir kayıt mevcuttu. 1981 den itibaren bu koşul kaldırılmıştır. Bu nedenle bugün üye ülkelerin ellerindeki SDR leri kullanabilmelerini engelleyen herhangi bir kısıtılama bulunmamaktadır.



Fakat, başkaları tarafından kendilerine SDR devredilen ülkeler bakımından bir kayıtlama söz konusudur. Bu da daha önce değinildiği gibi, bu ülkelerin toplam miktar ilk tahsislerinin yüzde 300 üne ulaşıncaya kadar SDR kabul etmek zorunda olmalarıdır. Bundan sonraki miktarları kabul edip etmemek ülkenin kendi isteğine bağlı olmaktadır. SDR sini başka ülkelere devredenler, IMF kanalıyla, kabul eden ülkelere net bir faiz öderler. Faiz oranları, IMF de en yüksek kotası bulunan beş büyük ülkenin ulusal faiz oranlarına dayanan bir formüle göre hesaplanır.



Hesap Birimi Olarak SDR nin Değeri

Özel Çekme Hakları, hem bir uluslararası likidite aracı (rezerv parası), hem de bir hesap birimi durumundadır. SDR nin oluşturulmasında, bunun aynı zamanda IMF faaliyet ve işlemlerinde kullanılacak bir hesap birimi olarak göre yapması tasarlanmıştı. 1970 de program ilk kez uygulamaya konduğunda SDR, altın paritesine bağlanmıştı. Böylece de 1 SDR:1 ABD Doları idi. Sonraları ise doların devalüasyonları neticesinde SDR nin dolar fiyatı da yükselmiştir. Dalgalı kur dönemine geçilince, 1974 yılından itibaren SDR nin değeri “para sepeti” yöntemine göre belirlenmeye başlanmıştır.



Önceleri SDR nin hesaplanmasında 16 sanayileşmiş ülke ulusal parası temel alınıyordu. 1981 den sonra değerlendirme 5 büyük ulusal paraya (dolar, mark, frank, yen, sterlin) göre yapılmaktaydı. Fon uygulamalarına göre, SDR kapsamına girecek ulusal paralarla bunların ağırlıkları, her beş yılda bir yeniden gözden geçirilir. Euro nun AB nin ortak para birimi olarak benimsenmesi üzerine 2000 yılı Eylül ayından sonra SDR nin değeri Amerikan doları, Euro, Japon yeni ve İngiliz sterlinine göre belirlenmeye başlanmıştır. SDR ye dahil edilecek para birimlerin seçiminde iki ilke geçerli olmaktadır. Bunlardan birisi uluslararası ticari piyasalarla, diğeri de mali piyasalarla ilgilidir. Birinci ilkeye göre seçilecek ülke veya bölgenin en büyük mal ve hizmet ihracatçısı olması, ikincisine göre de uluslararası işlemlerde ve döviz piyasalarında yaygın şekilde kullanılması gerekmektedir.



Bu iki kritere göre seçilen dolar, euro, yen ve sterlinin sepet içindeki ağırlıkları sırasıyla 45%, 29%, 15%, 11% dir. (Nisan 2001)

1 SDR = 1.26 $



Sepet para tekniğine göre oluşturulan paraların en önemli yararı, bunların değerinin tek paraya göre daha istikrarlı olmasıdır. Çünkü sepetteki paraların bazıları değer kazanıp, bazıları değer kaybettiği için, ortalamada fazla bir değişiklik olmayabilmektedir. Bu nedenle birleşik para olarak SDR nin değeri büyük ölçüde istikrarlı olmaktadır.



1983 ten beri SDR nin faiz oranı, sepette yer alan paralar üzerindeki kısa süreli faiz oranlarının ortalamasın göre haftalık olarak hesaplanmaktadır. Bu maksatla genellikle 3 aylık hazine bonosu faizleri veya eşdeğerleri dikkate alınmaktadır.



SDR ve Dünya Rezerv Arzı

SDR programının kuruluş amacının uluslararası likidite artışlarını sağlam, güvenilir ve uluslararası denetim altında bulunan bir kaynağa bağlamak olduğunu daha önce ifade etmiştik. SDR nin üretiminin çok kolay ve masrafsız olduğu, istenilen anda, istenen miktarda arttırılabildiği göz önünde alındığında ideal bir rezerv para olduğunu söylemek yanlış olmaz.



Bununla birlikte SDR ler uluslararası likidite içinde önemli bir rol oynayamamıştır. Bunu Bretton Woods tan sonra dünyada esnek kur sistemlerine geçilmesi ile açıklama imkanı da yoktur. Burada, büyük ülkelerin ve özellikle ABD nin tercihleri ön plana çıkmaktadır. Doların ve daha düşük ölçülerde öteki sağlam paraların rezerv aracı olarak kullanılmasından sağlanan senyoraj kazançları nedeniyle büyük ülkeler programa yeterli bir ilgi göstermemişlerdir. AB ülkeleri de yeni oluşturulan euro aracılığıyla senyoraj kazançlarından pay almayı ummaktadırlar.



SDR nin Kullanım Alanları

SDR, ulusal paraların dalgalanmaya bırakıldığı bir dönemde, büyük ölçüde değerini koruyan bir para niteliğine sahip olduğu için, uluslararası mali işlemlerde önemli bir hesap birimi görevi yapmaktadır.



Ancak IMF dışında, bazı uluslararası veya bölgesel kuruluşlar da borçlarının ödenmesi ve alacaklarının tahsisi gibi işlemlerde SDR yi kullanmaktadırlar. Bunlar SDR departmanında aynen ülkelerin tabii oldukları kurallara bağlı olarak işlem yapma yetkisine sahiptirler. Ancak, bu kuruluşlara, yeni SDR tahsisi yapılmaz. Bugün SDR departmanına izinli olarak kaydedilen kuruluşlar arasında Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Afrika Kalkınma Bankası, Arap Parasal Fonu, Asya Kalkınma Bankası, Uluslararası Denkleştirme Bankası, İslam Kalkınma Bankası, İsviçre Milli Bankası, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu vs. yer almaktadır.



SDR ayrıca uluslararası borç, alacak, yatırım, bütçe vs. gibi varlıkların mali değerlerinin ölçülmesinde kullanılan bir değer standardı rolü oynar. Şüphesiz, gücünü Amerikan ekonomisinin dünyadaki ağırlığından alan dolar da geleneksel olarak bir uluslar arası değer standardı (hesap birimi) görevi yapmaktadır. Ancak, özellikle günümüzde yağunluk kazanan kısa süreli sermaye akıımlarına bağlı olarak değerinin ani olarak ve sık sık değişmesi (veya herhangi başka bir tek paranın) bu fonksiyonu yerine getirmesi için önemli bir engel olmamaktadır.



Ayrıca günümüzde sabit kur sistemini benimseyen bir grup ülke, ulusal paralarını SDR ye bağlamıştır. Diğer taraftan, bazı özel işletme veya kuruluşlar uluslararası piyasalardan borçlanmak üzere SDR cinsinden tahvil ihraç etmektedir. Bu gibi uygulamalara “özel SDR” denilmektedir. Bununla birlikte, SDR nin özel finansman amaçlarıyla kullanışı hala oldukça sınırlıdır.

Uluslararası Para Fonu (IMF)

International Monetary Fund


Uluslararası Para Fonu (IMF) Dünya Bankası ile birlikte, 1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferanslarında kurulmuş ve 1946’da faaliyete geçmiştir. Başlıca amaçları, uluslararası para sisteminin düzenli biçimde işlemesini sağlamak, üye ülkelerin dış ödeme güçlüklerinin çözümüne yardımcı olmak ve uluslararası mali kriz yönetimi şeklinde özetlenebilir.



IMF, sabit kurlu Bretton Woods Sistemi’nin yürütülmesinden sorumlu bir kurum olarak ortaya çıkmıştı. Fakat, bu sistemin yıkılışından sonra bugün de uluslar arası parasal ve mali düzeni sağlamakla ilgili görevlerini sürdürmektedir.



IMF ye üye ülkeler, aynı zamanda Dünya Bankası’na da üyedirler. Sovyetler Birliği’nin dağılması, Yugoslavya’nın parçalanması, Çek ve Slovak Cumhuriyetlerinin ayrı devletler olmaları ve baştan beri Fon’un dışında kalan İsviçre’nin üyeliğe katılmasıyla 1990 ların ilk yarısında IMF nin üye sayısında önemli artışlar olmuştur. Bugün üyelerinin sayısı 180 nin üzerindedir. Bu ülkelerin dünya ticaretindeki payları yüzde 90 nın üzerinde bulunmaktadır.



IMF nin Görevleri


Uluslararası para ve mali sistemin işleyişinden sorumlu bir kuruluş olan IMF’nin görevleri zaman içinde artış göstermiştir. Bugün bu görevleri aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.



-Ekonomik istikrarsızlık içinde olan ülkelere dış ödeme açıkları için kısa vadeli kredi sağlamak



-Uluslararası mali sisteme zarar vermesini önlemek üzere üye ülkelerin kur politikalarını gözetlemek ve denetlemek



-Mali kriz içine giren ve dolayısıyla ulusal parası yoğun spekülasyona uğrayan ülkelere krizin atlatılması için mali kaynak sağlamak



-Üye ülkelerin uluslararası ticari bankalara ve resmi kuruluşlara olan ve ödenemeyen borçlarının ortaya çıkması durumunda, sorunun çözümü için aracılık yapmak, yeni ödeme planları ve borç erteleme anlaşmaları hazırlamak



-Dünya Bankası ile işbirliği içinde üye ülkelerdeki makro ekonomik ve yapısal uyum politikalarına finansal destek sağlamak



-Üye ülkelerde dış ticaret ve kambiyo rejimlerinin liberasyonunu özendirici çalışmalarda bulunmak, bu konularda üyelere teknik yardım ve eğitim hizmetleri sunmak



Uluslararası para sisteminin işleyişi ve dış ödemeler dengesi ile ilgili olanlar IMF nin geleneksel fonksiyonlarıdır. Diğerleri ise zaman içerisinde ekonomik ve mali ihtiyaçların gelişmesi sonucunda ortaya çıkmış görevlerdir.



IMF Kotaları


IMF üyesi her ülkeye ilk girişte bir kota belirlenir. Üyelerin Fon ile yapacakları mali işlemler ve Fon un yönetimine katılmadaki ağırlıkları onların kotalarına bağlı olmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, kotalar ülkelerin üyelik katkıları, oy verme hakkı, çekebilecekleri kaynak miktarı ve Özel Çekme Hakları nın (SDR) dağıtımı gibi yönlerden önem taşımaktadır.



Üyelik Katkısı:

Kotalar, her üyenin Fon a yapacağı mali katkılarının sınırını göstermektedir. Üye ülkeler, üye olarak kabul edildiklerinde, kotalarının yüzde 25 i kadar uluslararası rezerv paralarla (SDR veya onun bileşiminde yer alan sağlam paralar), yüzde 75 i kadar da kendi ulusal paraları ile IMF ye ödemede bulunurlar. Sonraları yapılacak kota artışları durumlarında da, üye ülkeler artan kısımlar için yine aynı oranda ulusal para ve rezerv paralar cinsinden Fon a katkı sağlarlar.



Üye ülke kotalarının uluslararası rezerv paralarla ödenen yüzde 25 lik bölümüne “rezerv tranşı” (rezerv dilimi) adı verilmektedir. Fon un faaliyete geçtiği ilk yıllarda bu miktar, altınla ödendiği için önceleri buna “altın tranşı” (gold tranche) denilmekteydi. 1970 lerden sonra altınla ödeme zorunluluğu kaldırıldı ve bunun yerine sağlam paralarla (rezerv paralar) ödeme ilkesi benimsenmiştir.



Üye ülkelerin Fon a farklı paralar cinsinden yaptıkları bu katkılar nedeniyle Fon, her an çeşitli ulusal paralardan ve SDR den oluşan havuz görünümündedir. Ayrıca 1970 lerden önce kotaların yüzde 25 i altınla ödendiği için kaynakları arasında bir miktar da altın stoku bulunmaktadır. Aslında bu kuruluşa “para fonu” adı verilmesi, onun bütçesinde toplanmış olan çeşitli ulusal paralar (altın ve SDR dahil) nedeniyledir. Bugün itibariyle ülkelerin kotaları SDR ile ölçülmektedir.



Oy Verme Ağırlığı

Her üyenin Fon daki oy hakkının ağırlığı, onun kotasına bağlı olmaktadır. Oy verme ağırlığı iki yönden önem taşımaktadır. Birincisi, Fon un temel politika ve uygulamalarına ilişkin kararların belirli bir oy çoğunluğunu gerektirmesidir.



Örneğin; kotaların arttırılması, yeni SDR yaratılması veya Fon un altın satışı gibi olaylar Guvernörler Kurulu nun yüzde 85 lik bir çoğunluk kararı ile gerçekleştirilebilir. Fon kredilerinin gider ve faizlerinin belirlenmesi için de asgari yüzde 70 çoğunluğa ihtiyaç vardır.



İkinci olarak, üyelerin oy verme ağırlığı, onların Fon un Yönetim Kurulu ndaki temsilini de etkilemektedir. En yüksek kotaya sahip ülkelerle, son iki yıl içinde en büyük net kredi veren durumundaki iki ülke, Yönetim Kurulu ndaki temsilcilerini kendileri atamaktadırlar. Diğer temsilciler ise üyeler tarafından seçimle gelmektedir. Üyelerin oy ağırlığı onların kotalarına bağlı olduğu için, kotalar bu komitelerin bileşimini de etkilemiş olmaktadır.



Fon dan Sağlanacak Kredi Miktarı

Kotalar üye ülkelerin Fon dan çekebilecekleri mali kaynakların sınırını belirler. Diğer bir deyişle, Fon dan sağlanabilecek kredi miktarı kotalarla orantılı olmaktadır.



Yeni Yaratılan SDR lerin Dağıtımı

SDR, mevcut rezervlere ek olarak uluslararası likidite ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1970 de Fon tarafından yaratılmış bir kaynaktır. Yeni çıkartılan SDR ler üyeler arasında o anda Fon daki kotaları oranında paylaştırılır.



Fon yasasına göre kotalar ilke olarak, üye ülkenin milli gelir, dış ticaret ve sermaye işlemlerinin hacmi gibi ekonomik ve mali göstergelere göre belirlenmektedir. Mevcut kotalar beş yılda bir gözden geçirilir ve dünya ekonomisinin likidite ihtiyacına göre gerek görülürse arttırılabilir. Bunun için Fon un Yönetim Kurulu (Board of Governors) tarafından yüzde 85 oy ağırlığı ile karar almak gereklidir.



Nitekim, 1998 yılındaki kotaların 11. Kez genel gözden geçirilmesi esnasında Yönetim Kurulu, mevcut kotaların 212 milyar SDR lik düzeyden 246 milyar SDR düzeyine çıkartılması kararını almıştır. 22 Ocak 1999 tarihinde ise bu artış için gerekli katılım koşulunun sağlanması ile kota artışı uygulamaya girmiştir.



Bahsedilen artıştan sonra IMF kotalarının ülkelere göre dağılışı aşağıdaki tabloda görülebilmektedir.



Tabloda görüldüğü üzere, en yüksek kotaya sahip 5 ülkenin payları şu şekildedir. ABD 17.7, Japonya 6.33, Almanya 6.19, İngiltere 5.1, Fransa 5.1. Türkiye’nin kotası 964 milyon SDR olarak, toplam kotalara oranı yalnızca 0.5 dir.



1944 deki ilk kota tahsisi sırasında, ABD nin payı yüzde 31 gibi daha yüksek bir düzeydeydi. Ancak, günümüzde ABD yanına Yediler Grubu diye bilinen büyük sanayileşmiş ülkeleri ve birkaç başka ülkeyi alarak IMF den istediği kararı çıkartabilecek çoğunluk sağlama imkanına sahip olmaktadır.



IMF ye (ve Dünya Bankasına) karşı eleştiri yöneltenler, bu kuruluşların sanayileşmiş ülkelerin (özellikle ABD nin) denetimi altında bulunduğunu belirtirken, bu özellikleri nedeniyle onlara hizmet ettiklerini savunurlar.



Yönetim Biçimi



IMF nin ve onun ikiz kardeşi kabul edilen Dünya Bankası nın merkezleri Washington DC dedir. Uluslararası Para Fonu nun en üst karar organı Yönetim Kurulu dur. (Board of Governors). Bu kurul üye ülkelerin maliye bakanları veya merkez bankaları başkanlarından oluşmaktadır. Toplantılarını yılda en az bir kez Dünya Bankası ile birlikte yapmaktadırlar.



Yürütme Kurulu (Executive Board) Fon un sürekli karar organıdır. Günlük işleri yürütmekle görevlidir. Üye ülkelerce seçilen veya atanan direktörlerden oluşmaktadır.



Fon a belirli konulardaki çalışmalarında yardımcı olmak üzere kurulan çeşitli komiteler vardır. Bunlardan birisi Ara Karar Komitesi dir. (Interim Committee) Normal olarak yılda iki kez toplanır, uluslararası para sisteminin yönetimi ve uygulamanın gözetimi ile ilgilenir. Ayrıca, para sisteminin işleyişindeki aksaklıkları önlemek, gerektiğinde kotaları arttırmak, Fon sözleşmesinde değişiklik yapmak gibi konularda raporlar hazırlamakta, Yürütme Kurulu na sunmaktadır.



Diğer bir komite de Kalkınma Komitesi dir. (Development Committee) Genellikle Ara Karar Komitesi ile birlikte toplanır, az gelişmiş ülkelere mali kaynakların aktarılmasıyla ilgili konularda çalışmalar yapar ve önerilerde bulunur.



Son olarak belirtebileceğimiz bir kuruluş ise 77 ler Grubu nun 1972 yılındaki Lima toplantısı sırasında kurulan 24 ler Komitesi dir. Fon a resmen bağlı değildir, fakat onunla işbirliği içinde çalışmaktadır. Uluslararası para sisteminin reformuna ilişkin çalışmalarda az gelişmiş ülkelerin görüşlerini savunmakla görevlidir.



IMF Kredileri



IMF nin başlıca işlevlerinden birisi, üye ülkelere geçici dış ödeme açıklarının giderilmesi amacıyla kredi sağlamaktır. IMF Kredileri genelde kısa süreli olmaktadır. Ancak bazı koşullar altında, dış ödeme açıklarının denkleştirilmesi ekonomide yapısal bir değişimi gerektirmektedir. Daha açık bir ifade ile, dış ödemeler dengesini sağlamaya veya genel olarak büyümeye yönelik makro ekonomik politikaların uygulandığı durumlarda, kısa süreli krediler amaca uygun düşmezler. Bu bakımdan son zamanlarda kısa vadeli kredilerin yanında, Fon un bünyesinde orta vadeli kredi sağlayan yeni kaynaklar da yaratılmıştır.



Üye ülkeler Fon kredilerinden çeşitli hesaplar içinde ve farklı koşullar altında yararlanabilmektedirler. Kullanılabilecek toplam kredi miktarları ise, yukarıda belirtildiği gibi Fon daki kotalarına bağlı olmaktadır. Bu farklı kredi kaynaklarını ve düzenlemeleri görmeden önce, Fon un borç verme yöntemi hakkında bilgi verelim.



Fon un Kredi Mekanizması



IMF nin kredi mekanizması geleneksel borç verme işlemlerinden farklıdır. Bir ülkenin Fon dan borçlanması, o ülkenin kendi ulusal parasının, Fon dan sağlanan diğer bir ülke parasıyla “değiştirilmesi” (ya da kendi ulusal parası karşılığında yabancı ülke parasının “satın alınması”) şeklinde olmaktadır. Borçlanmak isteyen ülkeler Fon dan istedikleri ve Fon un kabul ettiği bir yabancı para veya SDR satın alabilmektedirler.



Fon dan borçlanmak, üye ülke ile IMF nin bir anlaşmaya varmasının gerektirmektedir. Bu anlaşmada üye ülke, belirlenen süreler içinde Fon a yatırdığı ulusal parasını “geri alma”(krediyi ödeme) taahhüt eder. Geri ödeme süresi genellikle 3-5 yıl olmaktadır. Ancak bazı hesaplarda bu süre daha uzun olabilmektedir. Ülke, ulusal parasını geri alırken Fon un o anda kabul edeceği sağlam dövizler (genellikle SDR nin kapsamına giren paralar) veya SDR ile ödeme yapmaktadır. Böylece, kredi işlemleri dolayısıyla Fon un emri altında üye ülke paralarından oluşan portfolyo, sürekli olarak değişme göstermektedir.



Eğer bir ülkenin Fon daki ulusal parası, onun kotasının yüzde 75 inin altına düşmüşse, bunlar krediler geri ödenirken Fon un kabul edeceği paralar arasında yer almaktadır. Örneğin, bir A ülkesi aldığı kredilerin geri ödemelerini tamamlamadan bir başka B ülkesi, A nın parası cinsinden ödünç almış ve A nın ulusal parası kotasının yüzde 75 inin altına düşmüş kabul edelim. Böyle bir durumda A ülkesinin borcunu geri ödemesine derhal son verilir. Ayrıca, bir ülkenin Fon daki ulusal para stokunun onun kotasının yüzde 75 inin altına düştüğü durumlarda, söz konusu ülke geri ödemeye gerek kalmadan aradaki fark kadar Fon dan borç alabilmektedir. Buna “süper rezerv (altın) tranşı” denilmektedir.



Kredi kullanan üye ülkeler, Fon da biriken ulusal para stokları üzerinden belirli oranlarda faiz ödemektedirler. Tersine, rezerv tranşlarında tutulan kaynaklara ise Fon tarafından bir faiz verilmektedir. Bir ülkenin Fon daki ulusal para stokundan, kullandığı kredi miktarı çıkartıldığında kalan kısım onun kotasından daha az ise bu, o üyenin Fon da rezerv tranşına sahip bulunduğu anlamına gelmektedir.



IMF nin kredi politikası temel olarak “şartlılık” (conditionally) ilkesine dayanmaktadır. Buna göre, Fon dan kredi almak isteyen ülke, dış ödemeler dengesini sağlamaya yönelik bir istikrar programı hazırlayarak Fon a sunmak ve onunla anlaşmaya varmak zorundadır. Ülkenin uygulayacağı ekonomik ve mali politikaları gösteren ve Fon a sunulan bu programa “niyet mektubu” (letter of intention) adı verilmektedir.



Krediler konusunda Fon un belirlediği bazı kriterler mevcuttur. Bunlar üye ülkede özellikle toplam talebi azaltmaya ve böylece ekonomik ve mali istikrarı sağlamaya yönelik politikalar uygulamaya taahhüt vermekten oluşmaktadır. Örneğin; IMF nin üzerinde durduğu önlemler arasında kamu harcamalarının kısılması ve bu kapsamda özellikle kamu personel giderlerindeki artışın sınırlandırılması, vergilerin arttırılması, vergi sistemi ve mali sektör reformu, ulusal paranın değerini düşürme, serbest fiyat politikaları, dış ticaret serbestleştirilmesi vs. gibi koşullar vardır. Ayrıca IMF kredileri, destekleme kredisi şeklinde verilmektedir ve yeni dilimlerin serbest bırakılması ülkenin göstereceği performansa bağlı olmaktadır.



Üye ülkenin hazırladığı ekonomik önlemler paketinin Fon tarafından onaylanması, hem bu kuruluş, hem de öteki uluslararası kuruluşlarla özel ticari bankalardan yapılacak borçlanmalar açısından büyük önem taşımaktadır. Resmi veya özel uluslararası finans çevrelerinin ilgili ülkeye kredi açmaları, genellikle IMF nin oluruna bağlı olabilmektedir. Ancak kredi alabilmek için IMF nin öne sürdüğü bu koşulların üye ülkelerin ulusal egemenlik haklarına bir anlamda müdahale niteliği taşıması nedeniyle, bu durum ilgili ülkelerde ciddi tartışmalara neden olabilmektedir.



Rezerv tranşı ile, (eğer varsa) süper rezerv tranşı toplamından, alınan borçların çıkartılması neticesinde ülkenin net “IMF rezerv pozisyonu” elde edilir. Başka bir deyişle, net rezerv pozisyonu ülke kotasından Fon un elinde bulunan o ülke para stokunun çıkartılmasına eşittir. Net rezerv pozisyonu döviz, altın ve SDR yanında ülkenin dış rezervlerinin bir parçasını oluşturmaktadır.



Belirtilmesi gerekir ki, IMF den yapılan borçlanmalar toplam uluslararası rezervlerde (uluslarası likidite) sürekli bir artış doğurmaz. Çünkü kredi geri ödendiğinde uluslararası rezervlerin toplamı yine eski düzeyine inmektedir.



Yazımızın üst kısmında belirttiğimiz şekilde, Fon dan yapılacak borçlanmaların bir sınırı mevcuttur. Borçlanmak isteyen ülke, Fon dan onun onaylayacağı yabancı paraları alır ve karşılığında kendi parasından eşdeğer miktarı yatırır. Ancak Fon un emrinde bulunan bir ülkeye ait toplam ulusal para miktarının ilgili ülke kotasının yüzde 200 ünü geçemeyeceği şeklinde bir kayıt bulunmaktaydı. 1994 yılında bu toplam miktar kota sınırının yüzde 300 e yükseltilmiştir. Ülke, Fon daki ulusal parasının yüzde 75 inin üyelik aidatı olarak yatırmış olduğu için, böyle bir kayıt, normal Fon kaynaklarından borçlanma sınırının en fazla üye ülke kotasının yüzde 225 i kadar olması anlamına gelmektedir. Ayrıca kredi tranşlarından kullanılacak yıllık kredi miktarının da kotanın yüzde 68 ini (1994 ten sonra yüzde 100 ünü) aşmaması gerekir. Söz konusu sınırlama Fon üzerindeki normal çekme hakları veya Genel Kaynaklar Hesabı (General Resources Account) için geçerli olmaktadır.











1 Şubat 2011 Salı

Günümüzde Sabit Kur Sistemleri

Fixed Exchange Rate Systems

Sabit kur sistemlerinin temeli, döviz kurunun belirli bir düzeyde belirlenmesi ve piyasadaki arz ve talep değişmeleri ne olursa olsun kurun bu düzeyde sürdürülmesidir.

Önceki yazımızda açıkladığımız altın para standardı kendiliğinde gerçekleşen bir sabit kur sistemidir.

Aynı doğrultuda, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulanan Bretton Woods Sistemi olarak bilinen sistem de sabit kurlara dayanmaktaydı. Bu sistemin yıkılmasına rağmen günümüz dünyasında halen bazı ülkeler sabit kur sistemlerini benimsemişlerdir.

Şöyle ki, bu ülkeler ulusal paralarını ya Amerikan doları gibi bir büyük ülke parasına, ya da para sepeti denilen hesap birimlerine bağlamış olmaları gerekliydi. Örneğin euroya geçmeden önce, Avrupa Birliği ülkeleri ulusal paralarını sabit kurlardan ECU adı verilen bir hesap birimine bağlamışlardı.

Bazı ufak ülkeler ise paralarını Uluslarası Para Fonu’nun (IMF) çıkarttığı hesap birimi olan Özel Çekme Hakları (SDR)’ye bağlamışlardı. Daha geniş bir grup ülke ise ulusal paralarını ticaret yaptıkları ülkelerin paralarından oluşan özel para sepetlerine bağlamışlardı.

İster tek bir yabancı ülke parası, isterse bir hesap birimi olsun, ülkeler sabit kurdan paralarını bir değer standardına bağlayarak bir parite kuru oluştururlar. Sabit kur bağlamında piyasa kurunun bu parite etrafında dar sınırlar içinde değişmesine izin verebilirler. Şüphesiz paritenin altında ve üstündeki dalgalanma sınırları ne derece genişletilirse sisteme o kadar esneklik tanınmış olmaktadır.

Bu anlatılanlara örnek olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uygulanan Bretton Woods Sistemi’ni ele alalım ve sistemin nasıl işlediğini grafik yöntemiyle gösterelim.

Çünkü söz konusu sistem bugünkü diğer sabit kur sistemleri için bir örnek oluşturabilecektir. Belirtilmesi gerekir ki, hem Bretton Woods Sistemi’nde, hem de bugünkü sabit kur sistemlerinde zaman zaman kurlar değiştirilebildiği (devalüasyon ve revalüasyon) için bu kur modellerine ayarlanabilir sabit kur sistemi de denilmektedir. (adjustable peg system)

Bretton Woods Sistemi’nin başlıca özellikleri şöyleydi.

-Her ülke (ABD dışındaki), ulusal parasının değerini Amerikan doları cinsinden tanımlamıştır. Bu kurlara parite deniliyordu. (dolar paritesi)

-Döviz piyasasında ulusal paraların değerlerinin parite etrafında iki yönlü ancak yüzde 1 veya düşük oranlarda dalgalanmasına izin verilebilirdi.

Bu durumda bir paranın piyasada alabileceği en yüksek değer “üst destekleme noktası”nı, en düşük değer de “alt destekleme noktası”nı oluşturuyordu. Bu iki sınır arasında piyasa kurları arz ve talep koşullarına göre bir değer alabiliyordu.

Grafik üzerinde söz konusu durumu görebilmekteyiz.

Şimdi, Türk lirası ile doları ele alarak bu durumu örnekleyelim. Türk hükümet yetkililerinin liranın değerini şu şekilde belirlemiş olduklarını (parite) varsayalım.

1.00 $ = 2.00 TL

Piyasa kurunun parite etrafında -1%+1% oranında değişmesine izin verildiği durumda,

Üst Destekleme Noktası 1.00 $: 2.02 TL
Alt Destekleme Noktası 1.00 $: 1.98 TL

Bu durumu yukardaki grafikte görebilmekteyiz. Grafikte TT dolar talebini (TL arzını) göstermektedir. AA ise dolar arzı(TL talebini) ifade etmektedir. Döviz fiyatlarının alt ve üst destekleme noktalarının dışına çıkmasına izin verilmediği için arz ve talep eğrileri bu fiyat düzeylerinde yatay eksene paralel bir duruma gelmektedir.

Eğrilerin kesişme noktası (D) ise iki sınır arasında yer almaktadır.

Bu durumda, diyelim ki Türk halkının tercihlerinin Amerikan mallarına doğru kayması nedeniyle TT dolar talebi eğrisi T’T’ şeklinde sağa doğru kaymış olsun. AA dolar arz eğrisi de sabit kaldığına göre, bu durumda dolar fiyatları yükselme eğilimi gösterecektir. (serbest dalgalanma koşulları altında doların yeni denge değeri AA ile T’T’ nin dışa doğru uzatılması ile bulunabilir) Ancak fiyatların üst destekleme noktasında olmasına izin verilmediği için, Merkez Bankası derhal müdahale ederek dolar satmaya (TL satın almaya) başlayacaktır. Grafiktek görüldüğü gibi piyasada satılması gereken dolar miktarı AT’ ye eşit olacaktır.

İkinci bir durum ise, Amerika’da Türk mal ve hizmetlerine olan talebin artmasıdır. Bu durumda, dolar arz eğrisinin A’A’ şeklinde sağa doğru kaydığını kabul edelim. Dolar fiyatları bu gerçeğe bağlı olarak alt destekleme noktasının altına inme eğilimi gösterecektir. Ancak yine aynı şekilde Merkez Bankası müdahalesi ile piyasada dolar talebi yaratılacaktır. Bunun anlamı TA’ miktarında dolar satın alınmasıdır.

Görüldüğü gibi, sistemde döviz kurlarının sabit tutulması merkez bankasının piyasa işlemleriyle gerçekleşmektedir. Tahmin edilebileceği gibi bu ülke ekonomisi üzerinde bir yük oluşturmaktadır. Çünkü Merkez Bankası bu görevi yerine getirebilmek için yeteri kadar döviz rezervine sahip olmalıdır.

Sistemin mantığı kurların sabit tutulmasının gerektirmekle birlikte, uygulanan kurun hiç değiştirilmeyeceği de söylenemez. Çünkü, eğer bir ulusal para uzun süre boyunca alt ve üst destekleme noktalarında sürünüyorsa bunun anlamı, kuru belirlenen düzeyde sürdürme imkanına sahip olmamasıdır. Bu durumda Merkez Bankasının piyasaya sürekli olarak döviz arz etmesi veya döviz talebi oluşturması gerekli olacaktır, ama bu olanaksızdır. Bu yüzden, hükümetler zaman zaman kurları (pariteyi) değiştirmek için ulusal paranın değerini yeniden belirleme yoluna giderler. Sabit kur sisteminin “ayarlanabilir” nitelikte ifade edilmesinin nedeni de budur. (devalüasyon ve revalüasyon)