Sabit kur sistemlerinin temeli, döviz kurunun belirli bir düzeyde belirlenmesi ve piyasadaki arz ve talep değişmeleri ne olursa olsun kurun bu düzeyde sürdürülmesidir.
Önceki yazımızda açıkladığımız altın para standardı kendiliğinde gerçekleşen bir sabit kur sistemidir.
Aynı doğrultuda, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulanan Bretton Woods Sistemi olarak bilinen sistem de sabit kurlara dayanmaktaydı. Bu sistemin yıkılmasına rağmen günümüz dünyasında halen bazı ülkeler sabit kur sistemlerini benimsemişlerdir.
Şöyle ki, bu ülkeler ulusal paralarını ya Amerikan doları gibi bir büyük ülke parasına, ya da para sepeti denilen hesap birimlerine bağlamış olmaları gerekliydi. Örneğin euroya geçmeden önce, Avrupa Birliği ülkeleri ulusal paralarını sabit kurlardan ECU adı verilen bir hesap birimine bağlamışlardı.
Bazı ufak ülkeler ise paralarını Uluslarası Para Fonu’nun (IMF) çıkarttığı hesap birimi olan Özel Çekme Hakları (SDR)’ye bağlamışlardı. Daha geniş bir grup ülke ise ulusal paralarını ticaret yaptıkları ülkelerin paralarından oluşan özel para sepetlerine bağlamışlardı.
İster tek bir yabancı ülke parası, isterse bir hesap birimi olsun, ülkeler sabit kurdan paralarını bir değer standardına bağlayarak bir parite kuru oluştururlar. Sabit kur bağlamında piyasa kurunun bu parite etrafında dar sınırlar içinde değişmesine izin verebilirler. Şüphesiz paritenin altında ve üstündeki dalgalanma sınırları ne derece genişletilirse sisteme o kadar esneklik tanınmış olmaktadır.
Bu anlatılanlara örnek olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uygulanan Bretton Woods Sistemi’ni ele alalım ve sistemin nasıl işlediğini grafik yöntemiyle gösterelim.
Çünkü söz konusu sistem bugünkü diğer sabit kur sistemleri için bir örnek oluşturabilecektir. Belirtilmesi gerekir ki, hem Bretton Woods Sistemi’nde, hem de bugünkü sabit kur sistemlerinde zaman zaman kurlar değiştirilebildiği (devalüasyon ve revalüasyon) için bu kur modellerine ayarlanabilir sabit kur sistemi de denilmektedir. (adjustable peg system)
Bretton Woods Sistemi’nin başlıca özellikleri şöyleydi.
-Her ülke (ABD dışındaki), ulusal parasının değerini Amerikan doları cinsinden tanımlamıştır. Bu kurlara parite deniliyordu. (dolar paritesi)
-Döviz piyasasında ulusal paraların değerlerinin parite etrafında iki yönlü ancak yüzde 1 veya düşük oranlarda dalgalanmasına izin verilebilirdi.
Bu durumda bir paranın piyasada alabileceği en yüksek değer “üst destekleme noktası”nı, en düşük değer de “alt destekleme noktası”nı oluşturuyordu. Bu iki sınır arasında piyasa kurları arz ve talep koşullarına göre bir değer alabiliyordu.
Şimdi, Türk lirası ile doları ele alarak bu durumu örnekleyelim. Türk hükümet yetkililerinin liranın değerini şu şekilde belirlemiş olduklarını (parite) varsayalım.
1.00 $ = 2.00 TL
Piyasa kurunun parite etrafında -1%+1% oranında değişmesine izin verildiği durumda,
Üst Destekleme Noktası 1.00 $: 2.02 TL
Alt Destekleme Noktası 1.00 $: 1.98 TL
Bu durumu yukardaki grafikte görebilmekteyiz. Grafikte TT dolar talebini (TL arzını) göstermektedir. AA ise dolar arzını (TL talebini) ifade etmektedir. Döviz fiyatlarının alt ve üst destekleme noktalarının dışına çıkmasına izin verilmediği için arz ve talep eğrileri bu fiyat düzeylerinde yatay eksene paralel bir duruma gelmektedir.
Eğrilerin kesişme noktası (D) ise iki sınır arasında yer almaktadır.
Bu durumda, diyelim ki Türk halkının tercihlerinin Amerikan mallarına doğru kayması nedeniyle TT dolar talebi eğrisi T’T’ şeklinde sağa doğru kaymış olsun. AA dolar arz eğrisi de sabit kaldığına göre, bu durumda dolar fiyatları yükselme eğilimi gösterecektir. (serbest dalgalanma koşulları altında doların yeni denge değeri AA ile T’T’ nin dışa doğru uzatılması ile bulunabilir) Ancak fiyatların üst destekleme noktasında olmasına izin verilmediği için, Merkez Bankası derhal müdahale ederek dolar satmaya (TL satın almaya) başlayacaktır. Grafiktek görüldüğü gibi piyasada satılması gereken dolar miktarı AT’ ye eşit olacaktır.
İkinci bir durum ise, Amerika’da Türk mal ve hizmetlerine olan talebin artmasıdır. Bu durumda, dolar arz eğrisinin A’A’ şeklinde sağa doğru kaydığını kabul edelim. Dolar fiyatları bu gerçeğe bağlı olarak alt destekleme noktasının altına inme eğilimi gösterecektir. Ancak yine aynı şekilde Merkez Bankası müdahalesi ile piyasada dolar talebi yaratılacaktır. Bunun anlamı TA’ miktarında dolar satın alınmasıdır.
Görüldüğü gibi, sistemde döviz kurlarının sabit tutulması merkez bankasının piyasa işlemleriyle gerçekleşmektedir. Tahmin edilebileceği gibi bu ülke ekonomisi üzerinde bir yük oluşturmaktadır. Çünkü Merkez Bankası bu görevi yerine getirebilmek için yeteri kadar döviz rezervine sahip olmalıdır.
Sistemin mantığı kurların sabit tutulmasının gerektirmekle birlikte, uygulanan kurun hiç değiştirilmeyeceği de söylenemez. Çünkü, eğer bir ulusal para uzun süre boyunca alt ve üst destekleme noktalarında sürünüyorsa bunun anlamı, kuru belirlenen düzeyde sürdürme imkanına sahip olmamasıdır. Bu durumda Merkez Bankasının piyasaya sürekli olarak döviz arz etmesi veya döviz talebi oluşturması gerekli olacaktır, ama bu olanaksızdır. Bu yüzden, hükümetler zaman zaman kurları (pariteyi) değiştirmek için ulusal paranın değerini yeniden belirleme yoluna giderler. Sabit kur sisteminin “ayarlanabilir” nitelikte ifade edilmesinin nedeni de budur. (devalüasyon ve revalüasyon)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder