23 Ağustos 2011 Salı

EURO nun Uygulamaya Girmesi

Maastricht Antlaşması, Avrupa Birliği için aşamalı olarak ekonomik ve parasal birlik kurulmasını tasarlamaktaydı. Ekonomik ve parasal birlik, AB içinde serbest mal, hizmet, emek ve sermaye dolaşımı ile birlikte tek para biriminin kabulü demek oluyordu.



Bu bahsedilen amaçlara ulaşmak üzere ortak para politikası uygulanması, ekonomik politikaların yakınlaştırılması ve maliye politikası öncelikli olmak üzere daha birçok alanda uyum sağlanması gerekliydi. Maastricht Antlaşması nda öngörülen aşamalardan geçilerek Avrupa Birliği nde tek para birimi olacak Euro, 1 Ocak 1999 tarihinde uygulamaya konmuştur. Bu tarihte parasal birliğe katılan ülkelerin para birimleri, geri dönülmez biçimde Euro ya dönüştürülmüş ve 31 Aralık 1998 tarihindeki döviz kurları esas alınmıştır.



Euro yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1999 tarihinden 1 Ocak 2002 tarihine kadar yalnız bir kaydi para olarak bankacılık ve finans işlemlerinde kullanılacak yani fiziki bir varlığa sahip bulunmayacağı tasarlanmıştır.


Fiziki olarak kullanılan bir para durumuna gelmesi 2002 yılının Ocak ayında gerçekleştirilmiştir. O tarihten sonra 6 aylık bir süre daha ulusal pararların Euro ile birlikte kullanımı sürdürülmüştür. 1 Temmuz 2002 tarihinden sonra ise ulusal paralar kaldırılmış ve Euro Avrupa Birliği ülkelerinin tek para birimi durumuna gelmiştir.



Euro ya katılmak için üye ülkelerdeki ekonomik koşulların aşağıda değineceğimiz kriterlere uygunluk göstermesi gereklidir. Euro başlangıçta 11 ülkenin katılımıyla uygulamaya girmiştir. Yunanistan Maastricht kriterlerine uyum sağlamayamadığı için önceleri ortak para birimi uygulamasının dışında kalmış, fakat 2000 yılında sisteme katılması mümkün olmuştur. Danimarka, İsveç ve İngiltere ise bu kıstasların karşılanması açısından önemli sorunları olmamasına rağmen sistemin dışında kalmayı kendileri tercih etmiştir.



Maastricht Antlaşması nda AB içinde güçlü ve istikrarlı bir Euro ya sahip olmak için üye ülkelerin yerine getirmesi istenen koşullar ilan edilmiştir. Temel olarak şu başlıklar altında sıralanabilir.



Fiyat İstikrarı

Her üye ülkenin yıllık ortalama enflasyon oranı, bu alanda en iyi sonuç elde eden üç üye ülke ortalamasının 1,5 puan fazlasını geçmeyecektir.



Kamu Açığı

Üye ülkenin bütçe açığı, o ülke GSYİH sının yüzde 3'ünü aşmamalıdır.



Kamu Borçları

Üye ülkenin kamu borçlarının onun GSYİH sına oranı yüzde 60'ı geçmemelidir.



Faiz Oranları

Her üye ülkenin ortalama faiz oranı fiyat istikrarı konusunda en iyi durumdaki üç ülkenin faiz ortalamasını 2 puandan fazla aşmamalıdır.



1 Kasim 1993 tarihinde yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması ile, ekonomik ve parasal birliğin aşamaları, bu süreçte izlenecek ekonomi ve para politikaları ile gerekli kurumsal düzenlemeler ayrıntılı olarak belirlenmişti. Anlaşma, üye ülkeler arasında ekonomi politikalarının sıkı bir uyuma dayalı olmasını ve tek para sistemine geçildikten sonra ortak bir para politikası izlenmesini tasarlamaktaydı. Ayrıca, tek para sistemine geçildikten sonra, üye ülkelerin parasal alandaki yetkileri Avrupa Merkez Bankası'na devredilmiştir. Bu durum, parasal alanda hükümetler arası işbirliği sürecinin, uluslararası işbirliğine dönüştüğünün göstergesidir.



Avrupa para birliğinin uygulamaya girmesi, ekonomik bütünleşmede para politikasının ve paranın uzun dönemdeki değerinin sabit kalmasının oynayacağı rolü ifade etmektedir. Birliğin para politikasının yönetimi tek ve bağımsız bir kuruluş olan Avrupa Merkez Bankası na verilmiştir. Avrupa Merkez Bankası 1998 yılında Frankfurt'ta faaliyete başlamıştır, ilk başkanlığını ise bir Hollandalı yapmıştır. Avrupa Merkez Bankasının temel hedefi Euro bölgesinde fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Bu hedefi yerine getirirken AB nin sürdürülebilir ekonomik büyüme, yeni istihdam alanları yaratılması, yaşam standartlarının iyileştirilmesi vs. gibi konularında uyumlu olması da önemli bir beklentidir. Yani, Avrupa Merkez Bankası, birlik içinde optimal bir politika bileşimi oluşturmada önemli bir görev üstlenmiştir. Ayrıca birliğe üye ülkelerin, başta maliye politikası olmak üzere, uygulayacakları politikaların da ortak para politikası ile uyumlu olması gereklidir.



-Parasal birlik aynı zamanda Avrupa Birliği içinde tek pazarı güçlendirici ve ekonomik istikrarı artırıcı bir gelişme olarak görülebilir. Böyle bir uygulamanın meydana getireceği yararları daha somut biçimde aşağıdaki başlıklar altında açıklayabiliriz.



-Tek para birimine geçiş ile döviz kurlarında ani ve beklenmedik dalgalanmalar ortadan kalkacak, bu durum da bölgeye yönelik ticaret ve sermaye akımlarını hızlandırıcı bir etki ortaya çıkaracaktır.



-Ulusal paraları birbirine dönüştürmenin ortaya çıkardığı masraflar (alış ve satış kur farkları ve komisyonlar) artık varolmayacak, finans ve bankacılık işlemleri ucuzlayacak, bu sayede aynı para birimini kullanan birleşik ve daha güçlü sermaye piyasaları oluşacaktır.



-Euro, birlik ülkelerinde fiyatlara saydamlık getirecektir, böylece tüketiciler fiyatları doğrudan karşılaştırabilme olanağına kavuşacaklar, bu durum firmalar arası rekabeti artıracak ve verimliliği yükseltecektir.



-Tek para biriminin uygulanması bölge içinde finansmanı kolaylaştırıp yatırımları arttırırken, bölge dışından doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını özendirecek, böylece de ekonomik büyümeyi hızlandıracaktır.



-Ekonomik büyümenin hızlanması vergi gelirlerini arttırıp kamunun borçlanma ihtiyacını azaltarak kamunun faizler üzerindeki baskısını da hafifletebilir.



Bu etkilerin haricinde Euro nun oluşturulmasında AB nin dünya ekonomisine yönelik olarak beklediği daha kapsamlı sonuçlar da mevcuttur. AB de, Euro nun uluslararası ödemelerde kullanılan, değer standardı olarak görev yapan ve diğer ülkeler tarafından rezerv aracı olarak tutulan bir para olacağı beklentisi vardı. Yani, Euro baştan, uluslararası para alanında Amerikan Dolarına rakip bir para olarak planlanmıştır. Bu durum Avrupa Birliği nin uluslar arası ekonomik ve mali ilişkilerdeki artan ağırlığının bir sonucu olarak düşünülmüştür.



Şüphesiz, Euro nun üstte belirtilen görevleri ne kadar başarılı şekilde üstlenebileceği, yani dolara ne ölçüde rakip olabileceği uygulamada ne derecede sağlam bir para olarak kendisini kanıtlamasına bağlıdır.



Geçmişte Euro nun beklenen değeri konusunda iktisatçı ve politikacılar arasında farklı görüşler savunulmuştur. Bazıları, AB nin bir bütün olarak temsil ettiği ekonomik güç nedeniyle, Euro nun dolar karşısında yüksek ölçüde değer kazanacağı görüşünü savunurken, bazıları ise bu konuda daha ihtiyatlı bir görüşe sahip olmuşlardır. İkinci grup, sorunun doğrudan doğruya AB nin makroekonomik politikalarına ve parasal birlik alanındaki ortak politikalarının başarısına bağlı olduğunu ifade etmiştir. Sözü edilen iktisatçılar üye ülkeler arasında mevcut olan ekonomik farklılıkların giderilmediği sürece AB nin potansiyel ekonomik gücünden yararlanılamayacağına ve Euro da beklenen değer artışlarının gerçekleşmeyeceğini ortaya atmışlardır. Nitekim, yeni üye ülkelerin katılması ile ortak politika uygulamanın güçlüklerinin artacağı ve birliğin genişlemesinin onun gücünü yükselten bir durum olarak değil, aksine zayıflatan bir etken olacağı görüşü bu grupta hakim olmuştur. Şüphesiz bu görüşlerin haklılığı şu an içinde olduğumuz zaman diliminde yaşanacak tecrübelerle öğrenilebileceği açıktır.



Tarihe bakıldığında, 1999 başında uygulamaya girdikten kısa süre sonra Euro nun dolar karşısında önemli değer kayıplarına uğraması, karşı görüşü savunanları destekler nitelikte görülse de, zaman zaman dolara karşı değer kazanmış olması nedeniyle bu konu henüz netlik kazanmış değildir.



Euro nun üçüncü ülkeler (birlik dışı ülkeler) üzerindeki etkilerine bakacak olursak, Euro nun kullanımı AB içinde ticaret ve sermaye akımlarını arttırdığı ve büyümeti hızlandırdığı sürece, diğer ülkeler de bundan olumlu etkilenecektir. Yani, AB içinde artan gelir ve ticaret hacmi, bölge dışı ülkelerle olan ticaretin de artmasına yol açmaktadır. Diğer taraftan Avrupa para ve sermaye piyasalarının birleşerek daha derin ve daha güçlü bir piyasa durumuna gelmesi üçüncü ülkelerin de bu piyasadan borçlanma olanaklarını artırabilecektir. Ayrıca, diğer ülkelerin fon sahibi yatırımcıları da bundan yararlanmaktadır.



Birlik dışı ülkeler üzerindeki asıl etki ise Euro'nun değerindeki değişmelerle ilgili olmaktadır. Piyasalarda değeri sürekli artan bir Euro'nun diğer ülkeler üzerindeki etkisi olumlu olmaktadır. Çünkü, Euro nun değerinin sağlamlaşması, üçüncü ülkelerin paralarının değer kaybına uğraması anlamına gelecektir, bu da onların ticaret bilançosunu geliştirici bir durumu ortaya çıkaracaktır.


Aynı durum ülkemiz için de geçerlidir. Euro karşısında TL nin değer kaybetmesi, Türkiye nin ihracatını özendirici, ithalatını azaltıcı bir etki doğuracaktır. Sürekli değer kaybeden bir Euro ise tam tersi bir etki ortaya çıkaracaktır. Nitekim 2000li yılların başında Türkiye’nin dış ticaret bilançosu açıklarındaki büyümenin önemli nedenlerinden birisinin Euro daki değer kayıpları olduğu herkes tarafından bilinmektedir.



Son olarak, konuya olumlu olarak bakarsak, Euro bir uluslararası rezerv para ve ödeme aracı olarak kullanıldıkça, üçüncü ülkeler ticari ve mali işlemlerini bir ölçüde Euro ya bağlamaktadırlar. Faturalarını Euro ile düzenlerler ve dış rezervlerini bir bölümünü bu para birimi ile tutarlar. Kısaca, bütün bu konularda dolar yerine bir ölçüde Euro ikame edilebilmektedir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder