Para arzı ile ödemeler bilânçosu arasındaki ilişkiler iki yönlüdür. Yani, para arzındaki değişmeler ödemeler bilânçosunu etkilediği gibi, ödemeler bilânçosunda ortaya çıkan bir açık veya fazla da para arzını değiştirebilmektedir.
a. Bankalar ve Para Arzı
Bilindiği gibi bir ekonomide para arzı merkez bankası tarafından ayarlanmaktadır. Örneğin para arzı arttırılmak istendiğinde açık piyasa işlemleriyle piyasadan devlet tahvili satın alınır, bankaların rezerv karşılıkları düşürülür veya reeskont oranları azaltılır.
Merkez bankasının piyasaya sürmüş olduğu para stoku parasal tabanı oluşturmaktadır. Para arzı, parasal tabanın para çoğaltanı katsayısı ile çarpımına eşit olmaktadır. Parasal taban temel olarak iki bölümden oluşmaktadır. Birisi, yurtiçi ekonomik ve mali işlemler dolayısıyla piyasaya çıkartılan para. Diğeri ise dış ödeme ihtiyaçlarından kaynaklanan para emisyonudur. Bu yazımızda ikincisi üzerinde duracağız.
Sabit ve istikrarlı kur sistemlerinde, bir dış fazla durumunda döviz kurlarındaki düşmeyi önlemek üzere, merkez bankası piyasaya müdahale eder ve döviz alımında bulunur. Merkez bankasının piyasadan döviz alımı bir yandan resmi döviz rezervlerini, diğer yandan da ulusal para emisyonunu arttırır. Merkez bankasının döviz alımlarını genellikle döviz ticareti ile uğraşan ticari bankalardan karşılamaktadır. Dış fazla nedeniyle bankalar fazla döviz pozisyonu vermeye, daha doğrusu ulusal para cinsinden likidite sıkıntısı çekmeye başlarlar. Dolayısıyla döviz pozisyonu fazlalarını merkez bankasına satarak nakit pozisyonlarını korumaya çalışacaklardır. Özetle, dış ödeme fazlaları parasal tabanı büyütecek ve bankaların kaydi para yaratmaları (parasal çoğaltan) yoluyla ulusal para arzını birkaç kat arttırmaktadır.
Bir dış ödeme açığı durumunda ise üstteki gelişmelerin tersi söz konusu olmaktadır. Kurlardaki yükselmeyi önlemek üzere merkez bankası piyasada döviz satacak ve karşılığında ulusal para çekecektir. Bu durum parasal tabanın küçülmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla çoğaltan katsayısı ölçüsünde para arzının daralması söz konusudur.
Bununlar birlikte, ödemeler bilânçosu dengesizliklerinin para arzını üstteki şekilde etkilemesi ancak para otoritelerinin pasif bir duruşta olmaları, yani buna karşı hiçbir şey yapmamaları durumunda söz konusu olmaktadır. Ama para arzı, merkez bankasının denetimi altındadır. Dolayısıyla otoriteler aktif bir tutum izleyip dış dengesizliklerin etkilerini her an kısırlaştırabilmektediler (sterilization operations) Yani, bir dış açık veya fazlanın para arzı üzerindeki net etkisini önleyip önlememek para otoritesinin kararına bağlı olmaktadır.
Geçmiş örneklere baktığımızda bu gibi kısırlaştırma işlemlerinin altın standardı döneminde (1870-1914) bile uygulandığı fakat 1920 ve İkinci Dünya Savaşı sonrası tam çalışmanın temel ekonomik amaç durumuna gelmesiyle yaygınlaştığı görülmektedir.
Merkez bankası bu kısırlaştırma işlemlerini gerçekleştirmek için üstte değinilen politika araçlarını kullanmaktadır. Yani bir dış açık durumunda bankaların karşılık oranları düşürülecek, reeskont oranı indirilecek ve açık piyasa işlemleriyle piyasadan menkul değer satın alınacaktır. Bir dış ödeme fazlası durumunda ise bu araçlar ters yönde kullanılacaktır.
b. Dış Ödeme Dengesizlikleri ve Genel Denge
IS ve LM analizlerinde para otoritelerinin, özellikle ödemeler bilânçosu dengesizliklerinin etkilerini kısırlaştırarak, para arzını sabit tuttukları varsayılmıştı. Bu yazımızda ise kısırlaştırma varsayımı terk edilerek dış dengesizliklerin para arzını etkilediği kabul edilecek ve buna bağlı olarak analizler yapılacaktır.
Ödemeler bilançosundaki bir açık veya fazlanın para arzını değiştirerek ekonomik dengeleri nasıl değiştireceğini anlamak amacıyla IS ve LM analizi sürdürülecektir. Aşağıdaki grafikte, açık veren bir ekonomi gösterilmektedir. IS ve LM eğrilerinin kesiştiği E noktasında mal ve para piyalarında denge sağlanmıştır, fakat bir dış açık mevcuttur. Eğer dış dengesizliğin para arzını tam olarak etkilemesine izin verilirse, E noktasındaki denge uzun süreli olamayacaktır. Ancak geçici bir denge durumu mümkündür. Çünkü, resmi döviz rezervlerindeki erime ile birlikte, para arzında daralma ve LM eğrisinde sola doğru kayma başlamaktadır. Bu süreç LM eğrisinin, IS ile dış denge doğrusunun kesiştiği K noktasından geçecek şekilde kaymasıyla son bulmaktadır. Dolayısıyla K noktasında hem para ve mal piyasaları, hem de ödemeler bilânçosu dengesi sağlanmış olduğu için bu bir uzun dönemli denge noktası olmaktadır.
Tersine, ekonominin E noktasında tam çalışma düzeyinde olduğu varsayılırsa, pasif para politikası sonucunda bir işsizlik ortaya çıkmaktadır. (yeni denge milli geliri Y1) Yani para otoriteleri, kısırlaştırma işlemini uygulamamakla ekonominin E noktasından K ye doğru yer değiştirmesine izin vermiş olmaktadırlar. Bu durum tam çalışma (iç denge) amacının, dış denge uğruna feda edilmesi demektir. Dolayısıyla bu durum ayrıca para otoritelerinin, dış dengesizlikler karşısında pasif kalmayı neden tercih etmelerinin kanıtı olmaktadır. Ekonominin yeniden E noktasındaki tam çalışma düzeyine ulaştırılabilmesi için harcama kaydırıcı politikalarla dış denge doğrusunun sağa doğru itilmesi gereklidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder