Uluslararası sermaye akımlarının faiz oranı değişikliklerine sınırlı ölçüde tepkide bulunduğu varsayımı altında iç ve dış denge konularını bu yazımızda inceleyeceğiz.
Bu varsayım altında, faiz oranları yükseltilerek ülkeye bir miktar sermaye çekilebilecek veya faiz oranı düşürülerek sermaye çıkışı sağlanabilecektir. Bu nedenle, sınırlı sermaye akımları durumunda dış denge, ticaret bilânçosu ile sermaye bilânçosunun toplamından oluşmaktadır. Dış denge doğrusu önceki yazımızda belirtildiği gibi dik değil, pozitif eğimli bir doğru şeklindedir.
Aşağıdaki grafikte sınırlı sermaye akımları koşulu altında iç ve dış denge doğruları gösterilmiştir. Bu doğruların kesiştiği E noktasında hem iç, hem de dış denge sağlanmaktadır. Daha net olarak ifade etmek gerekirse, eğer IS, LM ve ÖB doğruları E gibi ortak bir noktadan geçiyor ve bu nokta tam çalışma geliri düzeyinde bulunuyorsa, ekonomide her iki denge de aynı anda gerçekleşmiş olacaktır. Bunun dışındaki noktalarda ya iç denge ya dış denge ya da her ikisi birden bozulmuş durumdadır.
İç ve dış denge doğruları dikey ve yatay eksenler arasındaki tüm alanı dört bölgeye ayırmaktadır. Bunların herbiri belirli iç ve dış ekonomik sorunları veyahut istikrarsızlıkları yansıtmaktadır. Herhangi bir anda ekonomi bu bölgelerden birisinde bulunacaktır, yani IS ve LM eğrilerinin kesiştiği nokta bu alanlardan birisine denk gelmektedir.
Ekonomik politika sorumluları; işsizlik, enflasyon ve ödemeler bilânçosu istatistiklerinden ekonominin hangi bölgede olduğunu tahmin edebilmektedirler. Fakat uygulanacak politikalar bağlamında bu yeterli olmamaktadır. Bu belirli bölgede ekonominin üzerinde bulunduğu gerçek noktanın bilinmesi gereklidir, fakat bu hemen hemen imkansız olarak görülmektedir.
Belirsizlikler, özellikle işsizlik artı dış fazla sorunun yer aldığı I nolu ve enflasyon artı dış açık sorunlarının bulunduğu III nolu bölgede çok daha büyük olmaktadır. Örneğin, A ve B noktaları I nolu bölgeye girmektedir. Mevcut dengesizlikleri gidermek için A noktasında kamu harcamalarının azaltılıp (IS nin E den geçecek şekilde aşağı doğru kaydırılması) para arzının genişletilmesi (LM yi sağa doğru kaydırmak) gereklidir.
Ancak B noktasında ise tam tersi yapılacaktır. Yani, hükümet kamu harcamalarını arttırıp (IS yi sağa doğru kaydırmak için), para arzını kısma (LM yi yukarı doğru kaydırmak) yoluna gidecektir.
Bunun gibi III nolu alanda C ve D noktalarında izlenecek politikalar aynı şekilde birbirinin tersi olmaktadır.
II ve IV nolu alanlarda ise kamu harcamalarının yönü bellidir. (II nolu alanda kamu harcamaları kısılmalı, IV nolu alanda ise daima arttırılmalıdır) Fakat, bu alanlarda para arzındaki değişmelerin yönü belirsizlik göstermektedir.
Bu nedenle, kısaca söylenebilir ki, iç ve dış istikrarsızlık durumlarında ilke olarak para ve maliye politikalarıyla her iki dengenin sağlanması mümkün olmakla birlikte, uygun politika bileşiminin belirlenmesi için yetkililer yeterli bilgiye sahip değildirler. Böyle bir durumda politikacılara yol gösterecek bir kural vardır.
Bu konuda Mundell tarafından geliştirilmiş ve “amaca uygunluk kuralı” (assignment) adı verilen bir ilke söz konusudur. Bu kurala göre her politika aracı, hangi amaç için daha etkili oluyorsa, o amaçla eşleştirilmelidir ve o amaç doğrultusunda kullanılmalıdır. Bunun için de her politikayı yürütmekle görevli organların birbirinden bağımsız olmaları gereklidir.
Genellikle para politikası dış denge konusunda, maliye politikası da iç denge alanında daha etkili olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden Mundel kuralı gereği dış dengeyi sağlama görevi para otoritesine (merkez bankası), iç denge görevi ise mali otoriteye (hükümet) verilmelidir. Her organ, diğer amaç üzerinde ortaya çıkabilecek olumsuz yan etkilere aldırmadan (yani merkez bankası istihdam, mali otorite ise dış denge üzerindeki etkileri göz ardı ederek) yalnızca kendine verilen amacın gerçekleştirilmesine çalışacaktır.
Belirtilmesi gerekir ki, yürütme organlarının her birine bu yönde ayrı bir görev verildiği için, tek bir hareketle genel dengeye ulaşılamayacaktır. Bu nedenle bir uyum süreci elzemdir. Örneğin para otoriteleri dış dengeyi sağlayacak şekilde para arzını ayarlamaya koyulduklarında, büyük olasılıkla mali otoritelerin planları bozulacaktır. Dolayısıyla mali otoritelerin de yeni duruma göre politikalarında ayarlama yapmaları gerekli olacaktır. Onların bu davranışı, para politikasını amacından saptırarak, para politikasının düzenleyenlerin yeni düzenleme yapmasını gerekli kılacaktır. Bu etki-tepki silsilesi iç ve dış dengenin aynı anda sağlanmasına kadar sürmektedir.
Mundell kuralı uyarınca ekonomik istikrarsızlık alanları ve bunlara karşı uygulanacak para ve maliye politikaları aşağıdaki gibi tablolaştırılabilmektedir.
Uygulanacak para ve maliye politikası bileşimleriyle ilgili açıklamaları bitirmeden bu yaklaşımın eleştirisiyle ilgili birkaç önemli noktaya değinelim. Önce, para ve maliye politikalarının özellikle politik bazı kısıtlamaların bulunduğunu belirtilmesi gereklidir. Örneğin, hükümetler kamu harcamalarını azaltmayı ya da faiz oranlarını yeterince yükseltmeyi kabul etmeyebilmektedirler. Sonra, politik engeller bulunmasa bile, sermaye akımları, faiz oranlarına karşı yeterince duyarlı olmayabilmektedir. Ayrıca uygulanan politikalar istikrar bozucu spekülasyonu özendirici sonuçlar doğurabilmektedir.
Bunlar dışında, ortaya çıkan sermaye akımları da geçici nitelikte olabilmektedir. Geçici veya kısa süreli olan bu akımlar genellikle portfolyoda mevcut menkulleri yeniden düzenlemenin bir sonucudur. Bu ayarlamanın yapılmasından sonra ise sermaye akımları azalacaktır. Sonuç olarak, artan dış borçların gerektirdiği faiz ödemeleri giderek büyüyeceğinden daha sonra tersine bir sermaye akımı ortaya çıkacaktır. Bu da Mundell yaklaşımının işleyişini engelleyerek dış dengesizliğin daha da büyümesine neden olabilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder