Bretton Woods Sistemi
İkinci Dünya Savaşı öncesinde uluslararası mali konularda ülkelerin dayanışmasına çok az rastlanılmıştır. Ancak, Dünya Savaşları sonrasındaki dönemde artık sıkı bir uluslararası işbirliği görülmüştür.
Önceki dönemde yaşanan gelişmelerin neticesinde dünya ticaretini serbestleştirecek, çok taraflı denkleşmeye imkan sağlayacak ve savaşta yıkılan ekonomilerin onarımını kolaylaştıracak bir uluslararası ticari ve mali sistemin kurulması herkes tarafından gerekli görülüyordu. Bu yüzden ülkeler daha savaş sona ermeden yeni bir uluslarası para sistemi oluşturmak için 1944 de Amerika’da Bretton Woods kasabasında toplanmışlardır.
Bretton Woods Sistemi, İngiltere ile Amerika arasında bir uzlaşmanın sonucunda ortaya koyulmuştur. Konferansa Keynes tarafından hazırlanan “ingiliz planı” ve Hazine Bakanı White tarafından savunulan “amerikan planı” olmak üzere iki tasarı sunulmuştur. Konferans sonusunda ufak değişiklikler yapılarak Amerikan Planı kabul edilmiştir.
Keynes planında dış açıkla karşılaşan ülkelere otomatik kredi sağlayacak bir mekanizma kurulması düşüncesi yer alıyordu. Ayrıca bu plana göre, uluslararası denkleşmenin yükü sadece açık veren ülkelerin omuzlarına yüklenmemeli, sistem dış açık veren ülkeleri olduğu kadar fazla veren ülkeleri de denkleşmeye zorlamalıydı. Bunlar dışında Keynes Planı bir uluslararası Kliring Birliği kurulmasını içeriyordu. Birlik, bir dünya merkez bankası gibi çalışması düşünülüyordu. Bu yapı “bancor” adı verilen bir uluslarası ödeme aracı çıkartacak ve dış ödemeleri çok taraflı olarak denkleştirecekti.
ABD nin durumuna bakarsak, bu ülkenin ekonomisi savaştan daha da güçlenerek çıktığı için ABD dünya ticaretine konulan kısıtlamaların kaldırılmasını, kurulacak sistemin altın standardındaki gibi istikrarlı olmasını ve bunun için de bir sabit kur sisteminin kurulmasını istiyordu. Diğer taraftan, sistemin 1920 lerdekine benzer şekilde enflasyonist olmaması için, dış denkleşme zorunluluğunun açık veren ülkelere yüklenmesini savunuyordu. Ayrıca, savaşta yıkılan ekonomilerin onarımına katkıda bulunmak üzere de ayrı bir uluslararası kuruluşun oluşturulmasını gerekli görüyordu.
Bretton Woods Konferansları’nda ayrıca Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası’nın (IBRD: Dünya Bankası) kurulması kararlaştırılmıştır. Bu ikiz kuruluşlardan birincisi uluslarası para sisteminin işleyişinden sorumlu olacak, diğeri ise Avrupa’nın onarım ve kalkınma çabalarına mali kaynak sağlayacaktı.
Savaştan sonra uygulanmak üzere kararlaştırılan para sistemine toplantıların yapıldığı yerin isminden dolayı Bretton Woods Sistemi denilmektedir. Fakat sistemin düzenli işleyişini sağlamak görevi IMF ye verildiği için, bu sisteme IMF sistemi de denilmiştir.
Bretton Woods Konferanslarına, Sovyet Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri ile birlikte, kırk dört ülke temsilcisi katılmıştı. Bunların çoğu az gelişmiş ülkelerdi. Ancak Sovyetler Birliği ve öteki sosyalist ülkeler (romanya hariç) Bretton Woods Anlaşmasını imzalamamışlardır. Bu yüzden Bretton Woods Batılı Kapitalist ülkelerin oluşturduğu sistem olduğu unutulmamalıdır.
Bretton Woods (IMF sistemi) analitik olarak önceki yazılarımızda bahsettiğimiz “ayarlanabilir sabit kur” modeline dayanmaktadır. Bu sistemin nitelikleri konusunda sözünü ettiğim yazımızda gerekli açıklamalara ulaşabilirsiniz.
Bretton Woods Sistemine göre ABD dışındaki tüm IMF üye ülkeleri, resmi kurdan paralarının değerini dolar cinsinden tanımlamışlardı. Bir paranın resmi dolar karşılığına o paranın “dolar paritesi” denilmekteydi. ABD’nin ise ayrıcalıklı bir durumu söz konusuydu. Bu durum kısaca, ABD dolarının 1 ons altın : 35 $ fiyatından altına bağlanmasıdır.
Her ulusal paranın bir dolar paritesi olduğu ve dolar da bu sabit fiyattan altına bağlandığı için, tüm ulusal paralar dolaylı olarak altına bağlanmış olmaktadır. Yani her ulusal paranın bir de dolaylı “altın paritesi” mevcuttu. Amerika ayrıca, yabancı merkez bankalarına ellerindeki dolarları Federal Rezerve Bankasına arz etmeleri durumunda, sabit resmi fiyattan onlara altın satma sorumluluğunu üstleniyordu. Sistem dolaylı da olsa altına dayandığı için, bazıları buna “altın kambiyo sistemi” (gold exchange system) de demiştir.
Bretton Woods Sisteminde, ulusal paraların dolar paritesi etrafında dalganan marjı, alt ve üst yönde ±%1 olarak sınırlandırılmıştı. Üye ülkelerin merkez bankaları, döviz piyasasına müdahale ederek ulusal paraların değerinin bu alt ve üst sınırların dışına çıkmasına engel olacaklardı. Müdahale maksadıyla kullanılacak para da sistemin niteliği gereği, Amerikan Doları olmaktaydı.
Sistemde, dış ödeme dengesizliklerini gidermek için üye ülkelere paritelerde değişiklik yapma imkanı tanınıyordu. Ancak, temelde bir sabit kur sistemi söz konusu olduğu için, devalüasyon ve revalüasyon gibi kur değişiklikleri en son düşünülen çareler olmaktaydı. Dış açık ile karşılaşan ülkeler, önce döviz rezervlerini kullanacak ve para-maliye politikası gibi yurtiçi önlemlerle toplam harcamalarını kısmaya çalışacaklardı.
IMF in başlıca görevi, dış açık veren üye ülkelere kısa süreli kredi sağlanmasıydı. Kullanılan finansman kaynaklarına ve alınan iç önlemlere karşın, açıklar giderilemişse, o taktide devalüasyona başvurulması mümkün olmaktaydı. Fon yasalarına göre 10% dan daha yüksek oranda yapılacak bir devalüasyon için IMF in iznini almak gerekliydi. Fonun izin vermesi ise ödemeler bilançosunda “köklü bir dengesizlik” varolması şartına bağlanmıştı. Ancak IMF, devalüsyon konusunda bu katı tutumunu sonraki yıllarda değiştirmiş ve kredi kullanmak isteyen hemen her ülkeye devalüasyon koşulunu öne sürmeye başlamıştır.
Bretton Woods Sistemi ve Dolar
Bretton Woods Sisteminde dolar altına bağlı, değeri sabit bir para idi. Diğer taraftan bütün ulusal paraların bağlandığı ortak payda (numeraire) olmaktaydı.
Bu özellikleri neticesinde dolar uluslararası ekonomik ve mali alanda aşağıdaki işlevleri üstlenmiş olmaktaydı.
1. Uluslararası Ödeme Aracı
Dolar bir uluslararası ödeme aracı idi; çünkü uluslararası ödemelerde ağırlıklı olarak dolar kullanılıyordu. (günümüzde bu durum Euro’nun ortaya çıkışı ve ABD nin tek güç özelliğini yitirmesine bağlı olarak değişim içerisindedir)
2. Uluslararası Değer Standardı
Değeri değişmeyen bir para olduğu için uluslararası borç, alacak, ödeme, bütçe gibi mali değerler dolara bağlanıyor veya bu değerler dolar ile ölçülmekteydi.
3. Rezerv Aracı
Dış ödemelerde yaygın olarak kullanıldığı için dolar, altın ile birlikte ülkelerin dış ödemelerinde kullanmak üzere biriktirdikleri bir dış rezerv parası durumundaydı.
4. Müdahale Aracı
Tüm ülkeler paralarının resmi değerini dolar cinsinden tanımladıkları için bu değerin sabit tutulması için piyasaya yaptıkları müdahelelerde (merkez bankasının piyasadan döviz alım ve satımları) dolar kullanılmıştır.
Bütün bu özellikler ise Amerikan dolarına uluslar arası ekonomide bir çeşit “anahtar para” (key currency) statüsü sağlamıştır.
Doların IMF sistemi içerisindeki bu ayrıcalıklı yeri, şüphesiz Amerikan ekonomisinin dünyada o dönemdeki ağırlığından dolayı söz konusu olmuştur. Bir paranın uluslar arası ödeme aracı olarak kullanılabilmesi için, onun bazı özelliklere sahip olması gereklidir. Bu özelliklerin başında dünya ticaretinin gereklerine uygun olarak arzının kolayca arttırabilmesi ve herkes tarafından güven duyulan bir para olması gereklidir. Savaştan sonra ABD, Komünist Blok dışında dünya sanayi üretiminin 2/3 ünü tek başına kendisi karşılıyordu. Batı Avrupa ülkeleri ve Japonya ise savaştan yeni çıkmış ekonomilerini onarmaya çalışmaktaydı. Bu rakipsiz üstünlük neticesinde doların anahtar para olması beklenen bir sonuç olmaktaydı.
Yabancı merkez bankaları, dolar rezervlerinin Amerika’nın merkez bankası durumundaki Federal Reserve Bank’a arz ederek diledikleri an altına çevirebildikleri dolara “altın kadar iyi, hatta daha iyi bir değer birimi” olarak bakıyorlardı. Çünkü, merkez bankaları bu dolarları New York sermaye piyasasında kısa süreli hazine bonoları ve öteki menkullere yatırarak bir faiz elde edebiliyorlardı. Oysa altın, merkez bankalarının kasalarına gömülü kaldığı için hiçbir faiz getirisi olmayacaktı. (altın resmi fiyatı sabit)
Doların anahtar para olması nedeniyle ABD’nin elde ettiği bazı önemli yararları mevcuttur. Bu yararlar ABD’nin bir tür dünya merkez bankacısı olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yazımızın üst kısmında belirtildiği gibi, dolar ikili bir fonksiyon ifa etmektedir. Bir yönüyle Amerika’nın ulusal parası iken, diğer yönüyle uluslararası ödemelere aracılık etmektedir. Sonuç olarak, Amerika, merkez bankasının çıkarttığı kağıt paralarla ithalatını finanse etmek gibi bir ayrıcalığa sahip olmaktadır.
Amerika dışındaki ülkeler ise ithalat giderlerini finanse edebilmeleri için ancak mal ve hizmet ihracı yapmalı veya başka bir yolla önce dolar (döviz) kazanmaları gerekli olmaktadır. Sistemin sadece ABD’ye sağladığı bu ayrıcalığa “seignorage” kazançları adı verilmektedir. Kuşkusuz doların bu statüsü, Amerika’ya uluslararası siyasal ilişkilerde de çok önemli bir üstünlük sağlamıştır.
IMF sistemi ABD’ye ayrıca bazı sorumluluklar da getirmekteydi. Örneğin, dış denge durumuna tüm ülkelerden daha fazla özen göstermek ve ödemeler bilânçosunda açık doğuracak politikalardan kaçınmak zorundaydı. Çünkü dış açıklar, doların değerinin düşürerek bu paraya duyulan güveni sarsabilmekteydi. Diğer taraftan ABD, doları bağımsız olarak, yani tek başına devalüe etme imkanına sahip değildi. Çünkü doları hiçbir ülkenin parasına bağlanmamıştı. Zaten devalüasyon, kambiyo denetimi, dış ticaret kısıtlamaları gibi önlemler doların anahtar para statüsü ile bağdaşmazdı. Ayrıca, ABD yabancı merkez bankalarının arz edecekleri dolarları altına çevirmek yükümlülüğü altında olduğundan, dışarıda dolar rezervlerinin aşırı ölçüde genişleyerek altın stoklarının eritmesine karşı duyarlı olunması zorunluydu.
Diğer yandan New York’un büyük bir mali merkez olmasının ABD açısından olumsuz yönleri de mevcuttu. Yabancı ülke ve şirketlerin bu piyasadan borçlanmaları ulusal para arzını ve faizleri beklenmedik şekilde etkileyebildiği gibi, dışarıya ihraç olunan fonlar dış ödemeler bilânçosu üzerinde baskıları arttırmaktaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder