1960ların sonu ve 1970lerin başlarında, parasal etkilerin devalüasyon üzerinde dikkate alınmadığı eleştirisi ile ortaya çıkmıştır. Bu eleştirileri yapanlara göre, gerek esneklik gerekse toplam harcama yaklaşımları, yalnızca dış ticaret bilânçosuna uygulanabilir. Sözü edilen kişiler ise ağırlığı devalüasyonun parasal etkilerine vermişler, bu sayede hem ticaret bilânçosu hem de sermaye işlemleri yoluyla genel anlamda dış ödemeler dengesinin açıklanabileceğini öne sürmüşlerdir.
Parasalcıların dış denge ile ilgili görüşleri genel olarak şöyledir; devalüasyon gerçekleştirildiğinde, bozulan para arz ve talebi dengesi yeniden sağlanarak dış ödeme açıkları giderilebilmektedir. Bilindiği gibi, bu görüş bağlamında bir dış ödeme açığı, para arzının para talebini aşmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Devalüasyon, dış ticarete giren malların ulusal parar cinsinden fiyatlarını yükseltecektir. Diğer taraftan, mallar arasındaki ikame olanakları nedeniyle ticari olmayan malların fiyatları da artacaktır. Bu durum ekonomide genel bir fiyat yükselişini ifade etmektedir.
Parasalcılara göre, reel para talebi reel milli gelire bağlıdır. Fiyatlar yükseldiğinde, tutulan para stokunun reel değeri düşmüş olduğu için, reel değeri aynı düzeye çıkartabilmek için para talebi (nominal) artacaktır. Bu durumda devalüasyona bağlı olarak para talebinde meydana gelen artış, eğer iç ekonomiyle alakalı olan faktörlere bağlı emisyon (para basmak) artışlarıyla karşılanmamışsa yurtdışından ülkeye döviz girişleri hızlanacaktır. Bu şekilde ortaya çıkan net döviz girişleri de ulusal para arzında genişleme doğuracaktır. Bu da bireylere ait para taleplerindeki açığın karşılanmasını sağlayacaktır. Kısacası, parasalcılara göre öngörülen bu mekanizma sonucunda devalüasyon, ülkenin net döviz rezervlerini arttırıcı bir sonuç doğurmaktadır.
Parasalcı görüş açısından döviz rezervlerindeki artışın nasıl sağlandığını irdelemek önemlidir. Döviz fonlarının ülkeye girişi, ithalatın azalması ve ihracatın artması biçimindeki ticaret işlemlerinin yanısıra, eldeki yabancı tahvillerin satılıp paraya çevrilmesi ve yeni tahvil çıkartılıp dış piyasalarda satışa sunulması gibi sermaye işlemleri yoluyla gerçekleşmektedir.
Böylece yurtdışından ülkeye döviz fonlarının girmesi ve merkez bankasının bunlara dayanarak emisyon (para basma) hacmini arttırmasıyla para talebi karşılanmış (para arz ve talep dengesi sağlanmış) ve dış ödemeler sağlanmış olmaktadır. O halde bu görüşe göre, dış dengenin tekrar sağlanması, para arz ve talebi arasındaki varolan dengesizliğin giderilmesinin bir sonucu olmaktadır.
Ayrıca, bu görüşü savunanlara göre devalüasyon etkisi geçici olmaktadır. Yani dış denge ancak parasal denge sürdürüldükçe geçerli olabilmektedir. Parasal denge bozulduğunda dış denge de ortadan kalkacaktır. Özetle parasalcılara göre, devalüasyon uzun dönemde reel ekonomik değişkenler üzerinde etkide bulunmaz, yalnızca iç fiyat düzeyini yükseltmektedir.
Parasalcı Yaklaşım ve Denkleştirici Politikalar
Parasalcı yaklaşıma (monetarist approach) göre dış ödemeler dengesizlikleri kendi kendini otomatik olarak düzeltici olduğu için, uzun dönemde kur değişikliği ve öteki denkleştirici hükümet politikalarına gerek kalmamaktadır. Hükümet politikaları sadece kısa dönemde etkili olabilmektedir. Uzun dönem söz konusu olduğunda, çözüm merkez bankasının para ve kredi yaratma hızını düşürmesinde yatmaktadır.
Öncelikle, bilinen çeşitli hükümet politikalarının parasalcı yaklaşıma göre dış dengeyi etkileme mekanizmalarını gözden geçirelim.
a. Devalüasyon
Yazının üst kısmında irdelenmiştir.
b. Tarifeler, Kotalar ve Kambiyo Denetimi
Aynen devalüasyon gibi bir etki söz konusudur. Yani her biri gerek dış ticarete giren, gerekse ticaret dışı malların fiyatlarını yükselterek, iç fiyatları yükseltmektedir. Bu da dış ödemeler dengesini iyileştirici etkide bulunmaktadır. Ancak üstteki gibi geçici denge durumu söz konusudur.
c. Ulusal Gelirde Artış
Ülkede ulusal gelirin reel olarak büyümesi, yani ekonomik kalkınma ülke açısından toplam para talebinin artışı manasına gelecektir. Reel para talebinin iç kaynaklardan karşılanamayan bölümü ödemeler bilânçosu fazlası doğuracaktır. Çünkü bu durumun anlamı, dışarıya ihracat ve menkul satışın artışı demektir, aynı anda ithalat ve menkul kıymet satın alımı azalışı da demektir. Tersi durumda, eğer iç para arzı, reel milli gelirdeki büyüme hızından daha yüksek oranda artıyorsa bu kez ödemeler bilânçosunda bir açık oluşacaktır.
Ayrıca bilinmelidir ki, eğer ele alınan ülkenin gelişme hızı karşılaştırmalı olarak diğer ülkelerden daha yüksek ise dış rezervlerdeki artış dünya ortalamasından daha hızlı olacaktır. Parasalcı görüşün reel ulusal gelirdeki artışların dış ödemeler dengesinde fazlalık doğuracaktır iddiası Keynes modelinin tam zıttıdır. Çünkü bilindiği gibi Keynes denkleşme modeli ithalat fonksiyonu üzerine kurulmuştur ve söz konusu ilişkiye göre milli gelir arttıkça ithalat da artmaktadır. Yani Keynesçi modele göre milli gelir artışları dış dengede açık verilmesine neden olmaktadır.
d. Faiz Oranlarında Değişme
İç faiz oranlarında bir değişme eğer artış yönünde olursa, para tutmanın maliyeti yükselecektir. (para tutmak yerine faize yatırmak) Bu maliyetin yükselmesi nedeniyle para talebi azalacaktır. Bu durum menkul değer satın alımlarını özendirecektir. Bu bağlamda bir miktar da yabancı sermaye ülkeyi terkedecek ve sermaye bilânçosu açık verecektir. Fakat Keynes modeli denkleşme mekanizmasında ise faiz oranlarındaki artış toplam harcamaların kısılması vasıtasıyla bir dış ödeme fazlası oluşmasıne yol açacaktır. Görüldüğü gibi bu konuda da parasalcı görüş ile Keynesçi görüş arasında farklılık söz konusudur.
e. Fiyatların Dışsal Bir Nedene Bağlı Olarak Yükselmesi
Milli gelir sabit olduğu varsayımında herhangi bir dışsal nedene bağlı olarak fiyatların, örneğin petrol fiyatlarında ortaya çıkan bir artış gibi, aniden yükseldiğini ele alalım. Bu durumda nominal para talebi artacaktır. Eğer para talebindeki bu artış iç emisyon (para basma) kaynakları tarafından karşılanamıyorsa harcamalarda kısılma olmak zorundadır. Sonuç olarak bir ödemeler fazlası ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Parasalcı yaklaşım açısından devalüasyona ilişkin açıklamalar görüldüğü gibi diğer yaklaşımlardan oldukça farklı, bazen taban tabana zıt olarak ayrılmaktadır. Parasalcı yaklaşımın unutulmaması gereken en büyük özelliği para arz ve talebine verdiği önemdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder