22 Şubat 2011 Salı

Devlet ve Milli Gelir Dengesi

Önceki analizlerimizde basitleştirici yaklaşım gereği devletin etkisi safdışı bırakılmıştı. Ancak bilindiği gibi bir ekonomide hükümet kesiminin sahip olduğu genel bütçeli idareler, katma bütçeli idareler ve yerel yönetimler önemli birer mal ve hizmet alıcısı (tüketicisi) olmaktadır. Hükümetin mal ve hizmet satın alımları için yaptığı harcamalar, tüketim harcamaları, yatırım harcamaları ve net ihracattan sonra ulusal hasıla(mili gelir) GSYİH oluşturan başka bir harcama kalemi olarak ilave edilirler.

Fakat ulusal gelir hesapları yalnızca hükümetin mal ve hizmet alımı için yaptığı harcamaları kapsamaktadır. Bu bağlamda transfer ödemeleri kapsam dışında bırakılır. Transfer harcamaları, kısaca açıklamak gerekirse, *hükümet tarafından kişilere yapılan, fakat karşılığı olmayan ödemelerdir. Bunlar örneğin, emeklilik maaşları, işsizlik primleri, yaşlılık ödemeleri olarak sayılabilir. Sosyal amaçlar içeren bu harcamalar mal ve hizmet satın alımı için yapılmadıkları için GSYİH hesaplamasına katılmazlar. Bunun yanısıra, hükümetin iç borçlar için yaptığı ödemeler de (faiz ve anapara) hesaba katılmaz.

Devlet, harcamalarını finanse etmek için halktan ve işletmelerden vergi toplamaktadır. Hükümet harcamaları (G) ulusal harcama akımına bir katılım (eklenti), vergiler (T - taxes) ise harcama akımından ayrılan bir sızıntı (eksilme) niteliğindedir.

Kamu harcamalarının hacmi genellikle hükümetler tarafından belirlenir. Dolayısıyla kamu harcamaları milli gelire bağlı bir değişken değildir. Vergiler ise kaba bir yaklaşımla milli gelirin artan bir fonksiyonu olarak kabul edilebilmektedir. (sabit miktar alınan vergiler için geçerli değil)

Özetle;

T = T(Y)

Kamu harcamaları ile vergiler hükümet bütçesinin ana gider ve gelir kalemlerini oluşturmaktadır. Bu bağlamda G – T farkı bütçe açığı veya bütçe fazlasını göstermektedir.

Mal veya harcama akımı yaklaşımında vergiler hesaba katılmaz. Bu yöntemde hükümetin harcamaları da kaynağı nereden gelirse gelsin, ulusal hasılanın (GSYİH) bir parçası olarak kabul edilir.

Hükümetin mal ve hizmet alımlarının hesaba katılması durumunda toplam hasılayı oluşturan harcamalar aşağıdaki gibi olacaktır.

Y = C(Y) + I + G + X – M(Y)

Harcama akımı yaklaşımında vergiler dikkate alınmamasına karşın, gelirin kullanışı yaklaşımında bu kalemin de hesaba katılması gerekir.

Y = S(Y) + M(Y) + T(Y) olmaktadır.

Bu iki eşitlikten;

S(Y) + T(Y) + M(Y) = G + I + X

elde edilmektedir.

Bu denklem toplam eksilme ve eklenti eşitliğini de ifade etmektedir. Buradan ayrıca aşağıdaki denkleme de ulaşılmaktadır.

S(Y) + T(Y) – I – G = X – M(Y)

Bu son ifade milli gelirin denge koşulunu net yurtiçi sızıntıların net dış sızıntılara (dış yatırım, ticaret bilânçosu açığı veya fazlası) eşit olması biçiminde ortaya koymaktadır.

Kamu kesiminin hesaba katılması durumunda, milli gelir dengesinin grafik ile gösterilmesi de önceki gösterimlerden çok farklı değildir. Örneğin, net iç ve dış sızıntılar yaklaşımı ile denge koşulu aşağıdaki grafikteki gibi gösterilebilmektedir.

Burada milli gelir dengesi, ekonomideki net iç sızıntıları gösteren S(Y) + T(Y) – I – G doğrusu ile X – M(Y) dış denge doğrusunun kesiştiği K noktasında sağlanmaktadır.

S: tasarruflar
T: vergiler
I: yatırımlar
G: devlet harcamaları
X: ihracat
M: ithalat

Bu noktaya denk gelen gelir düzeyi Y0 olmaktadır. Milli Gelir dengesi başka hiçbir düzeyde gerçekleşmemektedir. Grafikten anlaşılacağı gibi denge gelir düzeyinde KY0 miktarında bir dış ticaret açığı bulunmaktadır.

Devletin analize katılmasıyla milli geliri ve dış dengeyi etkileyen iki yeni politika aracı ortaya çıkmaktadır. Bunlar;

  • Kamu Harcamaları
  • Vergiler

Gerçek hayatta da hükümetler toplam harcamaları ve milli gelir düzeyini etkilemek için harcama politikası ile vergi politikasını yaygın olarak kullanmaktadır.

Genel bir örnek vermek gerekirse, *milli gelir düzeyinin eksik çalışma düzeyinde bulunduğu bir ekonomide hükümet toplam harcamalarını arttırıp ve vergileri azaltarak milli gelir ve çalışma düzeyini yükseltmeye ve doğal olarak işsizliği azaltmaya çalışmaktadır. Enflasyonist bir ortamda ise ekonomik istikrarın sağlanması için harcamaları kısarak, vergilerin arttırılması yoluna gidilir. Bu sayede talebin azalmasını sağlar ve buna bağlı olarak da genel fiyat düzeyi düşer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder