6 Şubat 2011 Pazar

Parasalcı Yaklaşım ve Kurların Oluşumu

Monetarist Approach

Parasalcı yaklaşım (monetarist approach) temel olarak, 1970’lerde Robert Mundell, Harry Johnson ve Jacob Frenkel gibi Chicago Üniversitesi profesörleri tarafından geliştirilmiştir.

Parasalcı yaklaşımın ana amacı, dış dengeyi sağlama mekanizmalarının açıklanmasıdır. Ancak aynı zamanda kurların oluşumuna da yeni bir açıklama getirmektedir. Aslında öngörülen mekanizma oldukça basittir. Çünkü, herhangi bir malın fiyatının, o malın arz ve talebin bağlı olduğu şeklindeki genel ilkenin ulusal paralar içinde geçerli olduğu savunulmaktadır. Yani, ulusal paranın fiyatı anlamına gelen döviz kurları, ulusal paranın arz ve talebine göre belirlenir. *Arz edilen para miktarı talep edilen miktarı aşarsa, o para döviz piyasasında değer kaybeder. Tersi durumda, talep arzı aşıyorsa, bu sefer para değer kazanır.

Para arzı merkez bankası tarafından ayarlandığı için parasal yaklaşımda esas ağırlık para talebine ve onun belirleyicilerine verilmektedir. Para talebi, bir ekonomide bireylerin, servetlerinin ne kadarlık miktarını yanlarında nakit olarak tutmak istediklerine bağlıdır. Nakit para tutma arzusu günlük harcamalardan kaynaklanır. Bu noktada temel ayrım, nakit paranın harcanması yerine gelir getiren araçlara yatırılması bağlamında gerçekleşir. Bu yüzden iki durum arasında seçimler belirleyici özelliktedir.

Nakit olarak tutulacak para miktarı, reel gelir düzeyi ve fiyatlar genel düzeyi ile doğru orantılı, faiz oranı ile ters orantılı olmaktadır. Para arzı ise merkez bankası tarafından ekonominin ihtiyaçlarına göre ayarlanır.

Parasalcı yaklaşım açısından döviz kurlarındaki değişme, para talep ve arzı arasında dengesizlik oluşturacak gelişmelerin bir sonucudur. Örneğin para talebini belirleyen faktörlerde bir değişme olmazken, merkez bankası piyasaya yeni para sürmüş olursa, bu durumda para stokundaki artışa bağlı olarak para arzı genişleyecek ve halkın eline, nakit tutmak isteyeceğinden daha fazla miktarda para geçmiş olacaktır. Bu stok fazlası paranın bir kısmı mal ve hizmetlere harcanırken, diğer kısmı da faiz geliri elde etmek için yerli ve yabancı menkullere yatırılacaktır. Bunun anlamı, para arzındaki artışın hem yerli hem yabancı mallar açısından tüketimi ve talebi arttıracağıdır. Cari işlemler ve sermaye bilançosundan kaynaklanan bu talep artışları, cari döviz kurunun yükselmesine sebep olacaktır. (ulusal paranın değer kaybetmesi)

Para talebi sabitken para arzının azalması durumunda ise, üstte anlatılanlara ters sonuçlar meydana gelecektir. Yani, merkez bankası piyasadaki para stokunu daraltınca, halk mal ve hizmet satınalımlarını ve menkul yatırımlarını kısacaktır. Çünkü, fiyatlar değişmediği için, halkın eline tutmak istediğinde daha az para geçmiş olmaktadır. Sonuç olarak, döviz talebi azalacak ve döviz kuru düşecektir. (ulusal paranın değer kazanması)

Para arzı kadar para talebindeki değişmeler de döviz kurunu etkilemektedir. Örneğin, yurtiçi reel gelir artışları, faizlerdeki bir düşme ve fiyatlar genel düzeyindeki artışlar nominal para talebini yükseltecek ve para arzının sabit tutulduğu varsayımında, döviz talebinde ve döviz kurunda düşüşlere yol açacaktır.

Parasalcı yaklaşımda kur değişmeleri para arz ve talebi arasında oluşacak dengesizliklere bağlanırken, karşı ülkelerdeki gelişmeleri de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse, para talebi sabitken, Türkiye’de para arzının arttırılması, TL’nin değerini düşürücü bir etkiye sebep olacaktır. Fakat, diğer taraftan eğer ABD’de de para arzı aynı arttırılmışsa (talep sabitken) TL’nin bu paraya karşı değer kaybına uğraması gerçekleşmez. Sonuç olarak, burada önemli olan ülkelerin birbirlerine oranla para arz ve taleplerindeki değişmeler, ya da enflasyon oranlarında farklılıklardır.

Göreceli para arzı artışları, kuru yükseltici; Talep artışları ise, kuru düşürücü yönde etkide bulunmaktadır. Kısaca, *enflasyon oranı göreceli yüksek ülkelerde ulusal para değer kaybederken, düşük ülkelerde ise ulusal para değer kazanmaktadır.

Parasalcı modele, ayrıca geleceğe dönük beklentileri de katmak gereklidir. Bunun anlamı, bireyler ne miktar para tutacaklarına karar verirken yalnızca ilgili değişkenlerin bugünlük değil, gelecekteki beklenen değerlerini de dikkate alacakları düşüncesidir. Örnek olarak, bir yabancı paranın değerinde yükselme bekleniyorsa, o yabancı paraya bağlı menkullerin satınalımı artacaktır. Bu nedenle, bugün mevcut faktörlerde bir değişiklik görülmese bile, o paranın değerinde aniden bir artış ortaya çıkabilmektedir. Özetle, bireyler elde edilebilen tüm bilgileri kullanarak tahminlerini oluştururlar. Ardından bu tahminler doğrultusunda hareket ederler. Söz konusu düşünceler döviz kurlarının oluşumunda tahminlerin taşıdığı önemi göstermektedir.

Üstteki açıklamalarda eksik kalan diğer bir nokta ise, para arz ve talebi arasındaki uyumsuzluk ilk aşamada kurların değişmesine yol açarken, zamanla söz konusu arz ve talep arasında dengenin nasıl sağlanacağıdır. Bu mekanizma fiyat değişmeleri yoluyla gerçekleşir. Aşırı para arzı nedeniyle kurları yükseldiği bir durumda, ekonomide fiyatlar genel düzeyi yükselmeye başlayacaktır. Bunun sonucunda kişilerin ellerindeki parasal fonlar yetersiz kalacak ve para talepleri artacaktır. Sonuç olarak, fiyat düzeyi tam olarak yükseldiğinde başlangıçtaki para arzı artışının tamamı nakit para stoku olarak tutulmaya başlanacaktır.

Bu açıklamalar şüphesiz döviz kurlarında döviz arz ve talebinin serbestçe değişebildiği esnek kur sistemine bağlı olarak yapılmıştır. Bu nedenle, bilinmesi gerekir ki sabit kur sistemlerinde döviz arz ve talebindeki değişmeler karşısında kur değişmelerine izin verilmez. Bunun yerine merkez bankası piyasaya müdahale ederek, kuru sabit tutmaya çalışacaktır. Bunun anlamı merkez bankasının döviz rezervlerini kullanması demektir. Rezerv azalışı merkez bankasının ulusal para karşılığında döviz satmakta olduğunda gerçekleşir. (para arzı azalır) Rezerv artışı ise, ulusal paranın arz edilerek döviz satın alındığı durumda gerçekleşir. (para arzı artar)

Esnek kur sistemlerinde ise, kurlar otomatik olarak değiştiği için dış rezervler gerekmemektedir. Para arzı ödemeler bilançosu durumundan etkilenmediği için hükümet yetkilileri para politikası üzerinde tam bir denetim elde etmektedirler.

Bugün birçok ülkede geçerli olan yönetimli dalgalanma sisteminde ise, kurlarda bir ölçüde değişmeye izin verildiği için kur değişmelerinin yanında resmi rezervlerde ve para arzında sınırlı değişmeler söz konusu olmaktadır. Bu sistemlerde para politikası üzerindeki denetim etkinliği de sınırlı olmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder