Managed Float
Günümüzde birçok sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkede kur uygulamaları “yönetimli dalgalanma” (managed float) modeline dayanmaktadır. Bu sistemde kurlar ile olarak serbest dalgalanmaya bırakılmıştır. Ancak, bu dalgalanma merkez bankasının denetimi altında yürütülen bir serbest değişken kur yaklaşımıdır. Yani, kurlar arz ve talebe göre değişebilmektedir, fakat aşırı kabul edilen değişmeler söz konusu olduğunda merkez bankası piyasaya müdahale etmektedir.
Merkez bankasının bu müdahaleleri kurlarda arzulanan istikrarın ölçüsüne bağlı olarak belirlenir. *Piyasa mekanizmasına daha çok olanak vermeyi amaçlayan ülkelerde merkez bankası müdahaleleri minimum düzeyde olurken, daha çok kur istikrarından yana olan ülkelerde ise bu müdahaleler daha yoğun olmaktadır.
Görüldüğü gibi, yönetimli dalgalanma hem serbest dalganan hem de sabit kur sisteminin belirli özelliklerini taşıyan karma bir uygulama niteliğindedir. Bu şekilde, her iki sistemin olumlu yönlerinin bir araya getirilmesiyle her iki sistemden de yararlanmak ve olumsuz yönlerden kaçınmak mümkün olmaktadır.
Örnek olarak, dalgalı kur sistemine benzer biçimde sistemin sahip olduğu esneklik, ülkenin dış denge sorunlarının çözümünü kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda sabit kur sistemi gibi kurların istikrarlandırılması da, belirsizliği önleyerek ülkenin uluslarası ticaret ve mali akımları üzerinde caydırıcılığı ortadan kaldırır.
Yönetimli dalgalanma sisteminde amaç kısa süreli aşırı dalgalanmaların giderilmesidir. Bu nedenle kurlardaki uzun dönemli değişme trendi merkez bankası müdahalelerinden etkilenmemelidir. Doğal olarak burada karşılaşılacak olan sorun döviz kurlarının uzun dönemde denge değerlerinin tahmini olmaktadır. Bu konuda hükümetlerin diğer mali işlemcilerden daha ileri bir durumda olduğunu söylemek de mümkün değildir.
Ancak, izlenebilecek “rüzgara karşı durma” (leaning against the wind) diye adlandırılan bir politika ile bu sorundan kurtulmak mümkündür. Kısaca, sözü edilen politikalarla kurlardaki uzun vadeli değişme trendini bilmeye gerek duymadan, kısa süreli dalgalanmalar istikrara kavuşturulabilmektedir.
Rüzgara Karşı Durma politikası şöyle özetlenebilir. Döviz piyasasında kısa süreli bir talep fazlası ortaya çıkınca, merkez bankası bu talep fazlasının belirli bir oranı kadar (tümü değil) piyasaya döviz satışı yapacaktır. Bu sayede ulusal paradaki değer kaybı (kurlardaki yükselme) yumuşatılmış olmaktadır. Bunun gibi, kısa süreli bir döviz fazlası durumunda da piyasadan aynı oranda döviz satın alınarak ulusal paranın değerinde görülecek artış frenlenmektedir.
Bu tarz bir politikanın uygulanması kurlardaki uzun dönemli trendi etkilemeden kısa süreli dalgalanmaların şiddetini azaltacaktır. Ayrıca söz konusu müdahaleleri gerçekleştirebilmek için doğal olarak merkez bankası yeterli miktarda döviz rezervine sahip olmak zorundadır.
Kısa süreli dalgalanmaların ne oranda yumuşatılacağının belirlenmesi, hükümetlerin benimsedikleri liberal ekonomik felsefeye ve eldeki döviz rezervlerinin büyüklüğüne bağlı olarak gerçekleştirilir. Ülke ne derece büyük döviz rezervine sahipse, o derece yoğun bir müdahale yapabilmek kapasitesine sahip olacaktır. Bunun anlamı o ölçüde bir istikrarlandırma gücüne sahip olunması demektir.
Rüzgara Karşı Durma adı verilen bu politikanın sakıncalı yönleri de mevcuttur. Bunlardan birisi, girişilen uygulamalar sonucunda, ihracatı özendirmek amaçlı döviz kurlarının yapay olarak yüksek tutulmasıdır. (ulusal paranın eksik değerlendirilmesi) Şüphesiz böyle bir politika, büyük sanayileşmiş ülkeler tarafından uygulanırsa, diğer ülkelere büyük zararla verebilmektedir. Çünkü bu ülkenin ticaret ortakları söz konusu ülkeden ithalatlarını arttırmak ve ihracatlarını azaltmak durumunda kalacaklardır. Büyük bir ihtimalle bu ülkelerde aynı yöntemi kullanacak ve neticesinde uluslarası ticaret açısından bir daralmanın gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Dış piyasalarda rekabet gücünü yapay olarak arttırmak için döviz piyasalarına yapılan bu tarz müdahalelere “kirli dalgalanma” denilmektedir.
Özetle, rüzgara karşı durma politikaları, uluslarası anlaşmalarla konulmuş davranış kuralları bulunmadığı sürece, dış ticaret ve uluslarası mali akımlarda sapmalara yol açabilmektedir ve bu ülkeler arasında anlaşmazlık ve zorlamalar doğurabilmektedir.
1973’de Bretton Woods Sistemi sona erince, dünya ülkeleri çoğunlukla yönetimli dalgalanma sistemine geçmeye başladılar. Ancak, bu serbest irade ile gerçekleşen bir politika değildi. Bunun temel sebebi günün parasal kaos ortamında ülkelerin önünde başka seçeneğin olmamasıydı. Bu önemli etkileri nedeniyle günümüzde özellikle IMF bağlamında çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır. Ayrıca bir yazımızda bu düzenlemeler üzerinde duracağız.
Dalgalanma Sınırlarının Genişletilmesi (Geniş Marjlı Pariteler)
Diğer bir karma kur sistemi de dalgalanma sınırlarının genişletilmesi veya geniş marjlı parite sistemi olarak adlandırılır. (wider band)
Bu sistemde döviz kurlarının sabit paritelere bağlılığı sürdürülür. Fakat parite etrafında izin verilen dalgalanma sınırları oldukça geniş bırakılır.
Genişletilmiş bu sınırlar içerisinde döviz kurları arz ve talep koşullarına göre belirlenmektedir. Ufak kur ayarlamaları piyasa mekanizması tarafından kendiliğinden gerçekleşir. Marj ne kadar geniş olursa olsun, eğer üst destekleme noktası veya alt destekleme noktasında uzun süreli bulunma, kur ayarlamaları zamanının gerekliliğini işaret etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder