Ayrıca bu yazıdaki milli gelir analizleri Keynesian görüşlere göre yapacağımızı söyleyebiliriz.
Detay NOT: Kısaca, ekonomi eksik kapasite olarak varsayılmaktadır. Toplam arz ve toplam talep eğrisi analizlerinde ekonomi halen toplam arz eğrisinin yatay eksene paralel olduğu kısmında faaliyet göstermektedir. Bu durumda toplam talepteki değişme yalnızca ulusal hasılayı etkileyecek ve genel fiyat düzeyi sabit kalacaktır.
Yazımızda hükümet kesimi görmezden gelinecek yani kamu harcamaları ile vergilerin bulunmadığı kabul edilecektir. Ayrıca amortismanlar da analiz dışında bırakılacaktır. Fakat bu kavramların ortaya koyacağı etkiler belirtilerek basit analizin üstüne nasıl eklebilecekleri açıklanacaktır.
Bu varsayımlar altında önceki yazımızda yaptığımız milli gelir tanımlarının hepsi eşit olmaktadır. (basitleştirici yaklaşım sonucu) Yani, GSYİH, GSMH, NYİH, Milli Gelir ve Kullanılabilir Gelir kavramları birbirine eşitlenmiş olmaktadır.
Bu bağlamda bir ekonomide üretilen nihai mal ve hizmetlerin toplam değeri milli gelire, o da yapılan toplam harcamalara eşit kabul edilecektir. Keynes modelinin temelini oluşturan bu eşitlikler bir ekonomide toplam faaliyet hacmini belirleyen 3 tür akım olduğunu ifade etmektedir. Bu akımlar, ÜRETİM, GELİR ve HARCAMA akımlarıdır.
Toplam üretim, bahsettiğimiz basitleştirici varsayım altında (devlet harcamaları ve vergileri yok sayıldığında) tüketim harcamaları (C) ile yatırım harcamalarından (I) oluşmaktadır. Bu duruma göre Keynes modelinde ulusal gelir ve hasıla düzeyinin dengesi için toplam hasılanın (Y), planlanan tüketim ve planlanan yatırım toplamına eşit olması gereklidir.
Y = C + I
Yatırım harcamalarının gelirden bağımsız olduğunu kabul ettiğimizde, bu tür yatırımlara “otonom yatırım” (autonomous investments) denilmektedir. Otonom yatırımlar “I” ile gösterilmektedir.
Fakat ekonomide tüketim harcamaları gelirin artan bir fonksiyonu olmaktadır. Yani Gelir arttıkça Tüketim artar, Gelir azaldıkça Tüketim azalır.
Tüketim ile Milli Gelir arasındaki bu doğru orantılı ilişki “tüketim fonksiyonu” (consumption function) adını almaktadır.
C = C(Y)
Milli Gelir denge koşulu bu tanımlamalara göre yeniden yazılırsa şu şekli alır.
Y = C(Y) + I
Milli Gelirin tüketilmeyen kısmı, tasarrufa (saving – S) ayrılır. Buna göre tasarruf denklemi şöyle olmaktadır.
S(Y) = Y – C(Y)
Tüketim gibi tasarruf da milli gelirin artan bir fonksiyonudur. Buna da “tasarruf fonksiyonu” (saving function) denilmektedir.
Gelirdeki bir artışın tamamı tüketilmeyip bir kısmı tasarrufa ayrıldığına göre, buradan şu tanımlar yapılabilir.
Tüketimdeki artışın ΔC, buna neden olan gelir artışına ΔY oranına (yani ΔC/ΔY’ye)
Marjinal Tüketim Eğilimi (Marginal Propensity to Consume) adı verilmektedir. Yani marjinal tüketim eğilimi, gelirdeki 1 birimlik artışın ne kadarının tüketildiğini göstermektedir. Bunun gibi, tasarruftaki artışın ΔS gelirdeki artışa ΔY oranı ise ΔS/ΔY marjinal tasarruf eğilimi (MPS – Marginal Propensity to Save) adını almaktadır. Hükümet kesiminin bulunmaması düşüncesi altında ΔY=(ΔC+ΔS) özdeşliği marjinal tüketim eğilimi ile marjinal tasarruf eğilimi toplamlarının 1 e eşit olmasını gerektirir.
MPC + MPS = 1
Üstteki yazımızda bir ekonomide birbirinin özdeşi 3 makro akımdan söz etmiştik. Bunlar mal ve hizmet üretim akımları, toplam harcama akımları ve toplam gelir akımları idi.
Şimdi gelir akımlarının dikkate alalım.
Gelir sahipleri bu gelirlerin bir kısmını tüketime yöneltmektedir, bir kısmını da tasarruf etmektedirler. Bu bakımdan milli geliri kullanım yönünden aşağıdaki gibi yazabiliriz.
Y = C(Y) + S(Y)
Üretim açısından Milli Gelir aynı zamanda tüketim ve yatırım harcamaları toplamından oluştuğu için, (Y=C(Y)+I), bu iki denklemden aşağıdaki eşitlik elde edilir.
I = S(Y)
Tasarruf-Yatırım eşitliği adı verilen bu denklem Milli Gelir dengesini değişik bir açıdan gösteren temel bir koşuldur. Buna göre, kapalı bir ekonomide Milli Gelir, yatırımların tasarruflara eşitlendiği düzeyde dengeye ulaşmaktadır.Yatırımlar ekonomide toplam harcama akımına yapılan "eklentiler" (injections), tasarruflar ise harcama akımından ayrılan "sızıntılar" veya "eksilmeler" (leakages) durumundadır. O bakımdan Milli Gelirin temel denge koşulu toplam harcama eklentilerin toplam sızıntılara eşitlenmesi olarak ifade edilebilir.
Milli Gelir denge koşulunun ekonomik anlamı şöyle açıklanabilir. Milli gelir, toplam harcamaların toplam üretime (GSMH) eşitlenmesi ile denge ulaşmaktadır. Bu da planlanan yatırımların, tasarruflara eşitlenmesiyle gerçekleşebilmektedir, veyahut toplam harcamaya yapılan eklentilerin ondan ayrılan sızıntılara eşitlenmesiyle.
Eğer dönem başında planlanan harcamaların yapılan üretimden düşük olduğunu kabul edersek, *bu durumda ekonomide talep yetersizliği problemi oluşacaktır. Yani, firmalar ürettikleri malları satabilmek için yeterli talep bulamayacaklardır. Satılamayan bu mallar stoklara atılacak ve böylece stoklarda aşırı birikme yaşanacaktır. Eğer bu talep yetersizliği böyle devam ederse, üretim kısılacak ve mevcut işçiler işten çıkartılacaktır. Bu durum ekonominin bir durgunluğa (recession) girmesi yani Milli Gelirin daralması sonucunu meydana getirmektedir.
Toplam harcamaların üretimi aşması durumunda ise *bu mekanizma üsttekinin tersi yönde gerçekleşecektir. Üretim talebe cevap veremeyince aşırı talep önce stokları tüketecek, sonra da yeni işçilerin işe alınmasını sağlayacak ve üretim arttırılmasıyla karşılanacaktır. Sonuç olarak milli gelirdeki artış, toplam üretimin toplam harcamalara eşitlenmesine sürecektir. Bu eşitliğin sağlandığı düzeyde dengeye ulaşılmış olacaktır.
Kapalı Ekonomide Milli Gelir Dengesinin Grafikle Gösterimi
Kapalı bir ekonomide kamu kesiminin analiz dışı bırakılması durumunda milli gelir dengesi aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.
Grafiğin üst kısmı toplam planlanan harcamaları ve ulusal hasıla yaklaşımını göstermektedir. Alt kısmı ise planlanan tasarruf ve yatırım eşitliği ile Milli Gelir Dengesini yansıtmaktadır.
Üstteki grafiğin yatay ekseninde milli gelir ve hasıla düzeyleri, dikey ekseninde ise harcamalar ölçülmektedir. Orijinden geçen 45 derecelik doğru üzerindeki her noktada toplam planlanan harcamalar toplam planlanan üretime eşit bulunduğu için milli gelir dengesi bu doğru üzerindeki noktalarda gerçekleşmektedir.
Tüketim, milli gelirin artan bir fonksiyonu olduğundan dolayı C(Y), tüketim fonksiyonu pozitif eğimli bir doğru durumundadır. Bu doğrunun eğimi, tüketimdeki bir artışın gelirdeki artışa oranına, yani marjinal tüketim eğilimine eşittir. Yatırımların milli gelire bağlı olarak değişmediği, yani otonom olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle I gibi bir otonom yatırım miktarını tüketim fonksiyonuna eklediğimizde elde edilen C(Y)+I biçiminde, ya da toplam harcama doğrusu C(Y) ye paralel biçimde yukarı doğru kayması olarak ifade edilebilir.
Toplam harcama doğrusunun 45 derecelik doğruyu kestiği noktaya rastlayan YE gelir düzeyi denge milli gelirini temsil etmektedir. Çünkü bu gelir düzeyinde toplam planlanan harcamalar planlanan ulusal üretime eşitlenmektedir.
Açıklamalardan anlaşılacağı gibi Milli Gelirin dengede olması, ulusal geliri daralma ve genişleme yönünde harekete geçirecek bir etkinin varolmaması demektir.
Örneğin, grafiğe göre YE nin altında YA gibi bir noktada toplam planlanan harcamalar, planlanan ulusal üretimden büyük olduğu için bu gelir düzeyinde denge henüz sağlanmamıştır. Bu yüzden Milli Gelirde YE düzeyine ulaşıncaya kadar genişleme söz konusudur.
Tersi durumda, YE nin üzerindeki örneğin YB gibi bir noktada planlanan harcamalar planlanan üretimden daha az olduğu için milli gelir daralmaya başlayacaktır. Bu daralma YE denge düzeyine erişilinceye kadar devam edecektir.
Grafiğin alt kısmı üsttekinin bir tekrarı gibidir. Burada da yatay eksen milli gelir düzeylerini gösterir, dikey eksende ise tasarruf ve yatırımlar yer almaktadır. Yatırımların otonom olması dolayısıyla I planlanan yatırım miktarı, yatay eksene paralel olarak çizilen bir doğru ile gösterilmektedir. Ancak tasarruf milli gelirin artan bir fonksiyonu olduğundan tasarruf fonksiyonu pozitif eğimli bir doğru biçimindedir. Bu doğrunun eğimi yine marjinal tasarruf eğilimini ifade etmektedir. Milli Gelir dengesi planlanan tasarrufların planlanan yatırımlara eşit olduğu YE düzeyinde gerçekleşmektedir, bu üstteki denge düzeyi ile aynı olmaktadır.
Harcama kalemlerinin birindeki belirli miktar artışın milli gelirde meydana getireceği toplam artışa çarpan ve çoğaltan (multiplier) denilmektedir. Kapalı ekonomilerde çarpan (k) marjinal tasarruf eğilimi (MPS)’nin tersine eşit olmaktadır.
Çarpanın sözlü ifadesi şöyle gösterilebilir. İlk aşamada eğer 100 TL tutarında bir harcama yapılması, başkalarının gelirinin bu miktarda artması anlamına gelecektir. Marjinal tüketim eğiliminin 0,8 olduğunu kabul edersek (çarpanın 1/1-0.8 = 5) olması beklenir. Onlar da 100 TL lik gelir artışının 20 TL sini tasarruf olarak tutacak, 80 TL sini tüketime harcayacaktır. Böylece ikinci aşamanın ardından gelir artışı 180 TL ye yükselmiş olacaktır.
Üçüncü aşamada kişiler yine 80 TL lik gelirlerinin 20% si olan 16 TL yi tasarruf edecek, 64 TL sini tüketeceklerdir. Bu aşama artışların sonucunda gelirdeki toplam artış 500 TL yi bulmuş olacaktır. 100x5=500 TL
Dikkat edilirse tasarruflar harcama akımından ayrılan sızıntılar durumunda olduğu görülmektedir. Bu nedenle, marjinal tasarruf eğilimi ne derece yüksek olursa her aşamada tüketime yöneltilecek miktar o derece düşük olacaktır. Bu duruma paralel olarak gelir artışları da düşük olacaktır.
Normal koşullar altında marjinal tasarruf eğiliminin değeri sıfırdan büyük ve 1 den küçük olduğu için, yani (0 < MPS < 1) olduğundan çarpanın değeri 1 den büyük olacaktır. Çünkü k = 1/MPS Diğer taraftan, yukarıda verilen örnekte otonom yatırımlardaki bir artışın yaratacağı çarpan etkisi üzerinde duruldu. Ancak gelirde yaratacağı artış açısından yatırımlardaki artış ile öteki harcama kalemleri arasında bir değişiklik bulunmamaktadır. Aynı etkiyi örneğin otonom tüketim harcamaları, ya da ihracat veya kamu harcamaları da yapabilmektedir. Bu nedenle yatırım çarpanı yerine genel bir ifade ile harcama çarpanı deyimi de kullanılabilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder