Harcama değiştirici politikalara yönelik yazımızdaki analizlerde para ve maliye politikalarının etkileri uluslar arası mal akımları yönünden, yani dış ticaret dengesi açısından ele alınmıştı. Bu analizler bir bakıma eksik bırakılmıştı. Çünkü bu politikaların ülkeye yabancı sermaye giriş ve çıkışları üzerindeki etkileri dikkate alınmamıştı. Ödemeler bilânçosu dengesi, dış ticaret akımları kadar ülkenin sınır ötesi sermaye akımlarından da etkilenmektedir.
Özellikle günümüzde yaşanan küreselleşme hareketleriyle birlikte, dünyanın belli başlı mali merkezleri arasında büyük bir bütünleşme sağlanmıştır. Artık, yerli fon sahiplerinin yabancı menkul değer satın almaları veya fonlarını yurtdışındaki bankalarda tutmaları oldukça olağan karşılanır duruma gelmiştir.
Bu konuda sermaye sahibinin eğilimini belirleyen ana faktör uluslararası yatırım gelirlerinde oluşan farklılıklardır. Mesela, bir ülkede faiz oranları yükseltilirse (risk düzeylerinin aynı olması varsayımı altında) uluslarası fonlar o ülkeye doğru akmaya başlayacak ve sözü edilen ülkenin sermaye dengesinde fazlalıklarla oluşacaktır. Sermaye dengesi fazlalıkları ülkenin ticaret dengesi açık verse bile, genel olarak dış ödemeler dengesini iyileştirici etkide bulunmaktadır.
Para politikası ile maliye politikasının sermaye bilânçosu üzerindeki etkileri, risk düzeyleri veri kabul edildiğinde bunların yurtiçi faiz oranlarını ne şekilde değiştireceğine bağlı olmaktadır. Modern makro ekonomide, denge milli gelir düzeyi ve faiz oranının belirlenebilmesi için mal piyasası ile para piyasası birlikte hesaba katılmalıdır. Bir faiz oranının denge faizi olabilmesi için, bu faiz oranının hem mal hem de para piyasalarında aynı anda milli gelir dengesini sağlamış olması gereklidir.
Para arzındaki bir genişleme faiz oranlarını düşürücü bir etki doğurur. Bu durum ülkeden sermaye çıkışını teşvik eder.
Tersi durumda, sıkı bir para politikası söz konusu ise, faizleri yükselecek ve ülkeye yabancı sermaye girişini artacaktır.
Sözü edilen durumlarda önemli bir nokta, bahsedilen ülkelerin yabancı sermaye hareketleri tarafından nasıl görüldüğüdür. Faiz oranı farklılıkları birinci derece önem taşımasına rağmen risk analizleri de yabancı sermaye çekmek için önem arz etmektedir. Bu sermaye girişleri ile dış açıkların kapanması mümkün olabilmektedir.
Şüphesiz uluslararası sermaye akımları, faiz oranlarındaki farklılıklar kadar ülkelerin risk düzeylerinden etkilenmektedir. Siyasal ve ekonomik açıdan riskli ülkeler yüksek faizler sunsalar bile yatırımcılar tarafından tercih edilmezler.
Faiz oranlarında gerçekleşen bir artış sonrası beklenen durum; yatırımların kısılması ve neticesinde toplam harcamalarda ve milli gelirdeki düşüşler olarak ortaya çıkar.
Eğer ülke dış açıkla birlikte işsizlik içerisinde bulunuyorsa, sıkı bir para politikası dış denge üzerinde olumlu, iç denge üzerinde olumsuz etkiler doğuracaktır. Dolayısıyla bu durumda iç ve dış denge amaçları arasında bir çelişki mevcuttur.
Diğer taraftan ekonomide bir dış açık ile birlikte, enflasyon sorunu olmuş olsaydı; hem para politikası hem de maliye politikası daraltıcı uygulanarak, iç ve dış denge üzerinde olumlu sonuçlar elde edilebilir. Aynı anda çözüm mümkün olabilmektedir.
Para arzı sabitken bir ekonomide genişletici mali politika uygulanması faiz oranını yükseltici, daraltıcı mali politika uygulanması da faiz oranını düşürücü yönde etkileyecektir. Bu beklenen bir sonuçtur. Çünkü, örneğin kamu harcamaları arttırılması ve vergilerin azaltılması durumunu ele alalım. Bu durumda toplam talep ve dolayısıyla, ekonominin eksik çalışma içinde bulunması varsayımı altında, milli gelir yükselecektir. Yükselen bir gelir düzeyinde ise bireyler gerekli harcamaları yapabilmek için daha büyük ölçüde nakit paraya ihtiyaç duyacaklardır. (reel para talebi artışı) Bunun anlamı faizlerin yükselmesidir.
Eğer ekonomi işsizlik içinde bulunuyorsa bu kez kamu harcamalarının arttırılması bu sorunu çözüme kavuşturabilecektir. Diğer yandan faiz oranlarında meydana gelecek yükselme, ülkeye yabancı sermaye girişini özendirecek ve dış dengeyi etkileyecektir.
Eğer işsizliğin yanında dış açık sorunları da varsa, genişletici bir mali politika hem iç (işsizliğin azaltılması) hem de dış (ödemeler bilançosu) dengenin aynı anda sağlanması yönünde fayda sağlayacaktır.
Oysa işsizlik yanında ekonomide dış fazla sorunu varsa, o durumda üstte bahsedilen çelişki söz konusu olacaktır. (iç denge sağlanırken, dış denge olumsuz etkileniyor)
Bu çelişkili durumlardan kurtulmanın yolu her politika aracını en etkili olduğu amaç doğrultusunda kullanmaktan geçer.
Örneğin, *mali politikanın genellikle iç talebe yüksek derecede katkıda bulunduğu, faizleri değiştirerek sermaye akımlarını etkileme rolünün ise daha önemsiz olduğu bilinmektedir. Bu açıklamalara istinaden anlaşılıyor ki, maliye politikası iç dengeyi sağlama amacına yönelik kullanılması tercih edilmelidir.
*Para politikası ise faiz oranlarını değiştirerek sermaye giriş ve çıkışlarını etkilemede daha büyük role sahiptir. Diğer yandan faizlerin bu şekilde değiştirilmesinin yatırım harcamalarını teşvik etme ve caydırma konusunda daha az etkili olduğu söylenebilir. Bu bilgiye dayanarak söylenebilir ki, para politikasının dış denge açısından kullanılması tercih edilmelidir.
Bu durum karşısında “tahsis kuralı” adı verilen üstteki bilgiler ışığında, maliye politikası iç ekonomik denge, para politikası da dış ekonomik denge amacıyla uygulanmalıdır. Bu doğrultuda belirlenecek politikayla iç ve dış denge arasındaki çelişkinin giderilmesi bir nebzede olsa mümkün olabilmektedir.
Merhaba blogunuzda araştırdığım konuları tam olarak bulabiliyorum başka sayfaya ihtiyacım olmuyor. teşekkürler
YanıtlaSil