Latince kökenli bir kelime olan konvertibilite (convertibility), değiştirme ve dönüştürme anlamlarına gelmektedir. Ekonomideki anlamı da bu yöndedir. Kısaca, *bir ülke ulusal parasının, döviz piyasasında serbestçe öteki ülke paralarına dönüştürülebilme özelliğine sahip olması demektir.
Konvertibilitenin ilk şartı, ülkedeki yasalara göre serbest bir döviz piyasasının varolmasıdır. Bu şekilde bir piyasada bankalar ve diğer aracı kurum ve kuruluşlar, isteyen herkese diledikleri miktarda döviz satışı gerçekleştirir ve bu kişilerin arz ettiği dövizleri satın alabilirler. Bu sayede ulusal paranın yabancı paralara dönüştürülmesi tamamen serbest olmaktadır.
İfade edilmesi gereken diğer bir nokta ise, konvertibilite ile döviz kurunun sabit veya değişken olması arasında bir ilişki yoktur. Yani, serbest döviz piyasasında döviz kurları, hükümet yetkililerince belirlenen sabit kurlar şeklinde olabileceği gibi, piyasanın işleyişine bırakılmış değişken yapıda da olabilmektedir. Konvertibilitenin fark yaratan özelliği, isteyen herkesin serbestçe döviz işlemi yapabilmek hakkının bulunmasıdır (kurun değişkenliği önemli değil) ve buna bağlı olarak döviz fonlarının ihraç ve ithalinin serbest olmasıdır.
Konvertibil paraların illede uluslarası ödemelerde kullanılan dolar, euro ve sterlin gibi paralar olması gerekmez. Birçok ülkenin parası konvertibil olmasına rağmen, uluslarası ödemelerde bu kadar yaygın biçimde kullanılmaz.
Bu yapının oluşması liberal ekonomik sistemin doğal bir sonucu olarak kabul edilmektedir. İç ve dış ekonomik ve mali ilişkilerinde serbest piyasa ekonomisi modelini uygulayan ülkelerin aynı zamanda paralarına konvertibilite tanımaları beklenir. Ulusal ekonominin tam manasıyla dünya ekonomisi ile bütünleşmesi bu şekilde gerçekleşebilir.
Konvertibilite, uluslarası ödeme ve denkleştirme işlemlerinin bürokrasiden kurtarması, dış ticareti ve dış mali ilişkileri geliştirmesi ve dünya ekonomisini karşılaştırmalı üstünlük modeline uygun bir biçimde geliştirme amacına katkıda bulunur. Konvertibilite yapısının tersi daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz kambiyo denetimidir. (ayrıntılı bilgi için tıklayınız)
Kambiyo denetiminde serbest döviz işlemlerine izin verilmez. Her türlü döviz alım satımı devletin tekelinde gerçekleştirilmektedir. Ayrıca döviz taşımanın bile yasalarla suç sayıldığı durumlarda söz konusudur. Bu anlamda konvertibiliteden mahrum bırakılan paralara 'inkonvertibil' (inconvertible) paralar denilmektedir. Birçok gelişmekte olan ülkede tam manasıyla ulusal paralar henüz yeterli konvertibiliteye sahip değildirler.
Ayrıca, dünyada konvertibilite sorunlarının ilk kez ortaya çıkışı 1930'ların sonlarında başlamıştır. Altın para standartının uygulandığı o dönemlerde, her ülke parasının belirli bir fiyattan altına bağlandığı ve bu sabit fiyattan altın alım-satımı sürdürüldüğü için ulusal paralar, altın içeriklerine göre serbestçe birbirine dönüştürülebilmekte idi. Fakat, Büyük Depresyon sonrası altın standartı kaldırılınca, ulusal paraların birbirine dönüştürülmesinde bir sıkıntı ortaya çıkmıştı.
2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Uluslarası Para Fonu (IMF) 'nun amaçlarından birisi de üye ülkelerin konvertibiliteyi benimsemesini sağlamaktı. Bu bağlamda, Batı Avrupa Ülkeleri konvertibiliteye aşamalı olarak ancak 1958 de geçebilmişlerdir. Türkiye'de ise 24 Ocak 1980 Kararları'nı izleyen liberal ekonomi döneminde kambiyo denetimi giderek yumuşatılmış ve ancak 1991 yılı başlarında ulusal para konvertibil bir para olarak IMF tarafından tescil edilmiştir.
Bir ulusal paranın konvertibil olabilmesi için gerek iç piyasada, gerek dış mali çevrelerde, o ülkeye yönelik bir güvenin oluşmuş olması gereklidir. Bunu söz konusu ülkenin ihtiyacı olan dövizi kazanabildiği durumlarda görebilmekteyiz. Bir ülke açısından döviz kazancı çeşitli şekillerde olabilir, en iyi yolu ise gelişmiş bir sanayi ile dünya piyasalarında rekabetçi bir güce sahip olmaktır. Ayrıca, dış turizm, önemli bir hammadde ihracatçısı olmak (Petrol) veya yabancı sermayeyi çekebilecek özelliklere sahip olmak sayılabilir.
Döviz, özellikle gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler için ihtiyaç duyulan kaynakların başında gelmektedir. Bu nedenle, mevcut döviz rezervlerini ekonomik kullanmak adına zaman zaman döviz işlemleri üzerine bazı kısıtlamalar konulabilmektedir. Bunun örnekleri, mal akımları serbest bırakıldığı durumlarda bile sermaye ihracının yasaklanması ve sınırlandırılması gösterilebilir. Bu duruma istinaden teorideki tam konvertibilite düşüncesine rağmen, uygulamada daha çok sınırlı bir konvertibilite söz konusudur.
Uluslarası ticaretin serbestleştirilmesi anlamında bahsedilen tarife dışı sınırlandırılmalardan birisi olarak sayılabilecek inkonvertibilitede, aynen diğer enstrümanlar gibi zamanla küresel düzeyde kaldırılması beklenen bir yapıdır. Fakat, tarifelerden farklı olarak sahip olduğu özellikleri gereği bunun kolay ve kısa bir sürede gerçekleşmesi zor görünmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder