Vadeli döviz piyasalarının temel fonksiyonlarından birisi dış ticaret işlemleri bağlamında kur değişmelerinden doğacak risklere karşı güvence sağlamaktır.
Hem ithalatçılar hem de ihracatçılar kur değişmelerinin doğurduğu belirsizliklerle karşılaşırlar.
*İthalat siparişi verildikten sonra, henüz yapılmadan döviz kurunda beklenmedik bir yükselme oluşursa, ithalatın ulusal para cinsinden maliyeti artmış olacaktır.
Aynı şekilde, *ihracatta da karşı tarafla satış bağlantısından sonra (ödemeden önce) döviz kurunda ortaya çıkacak bir düşüş neticesinde, ulusal para cinsinden satış gelirleri azalmış olacaktır.
Bu durumlar açıklandıktan sonra, ithalat ve ihracatla uğraşan işletmeler, zaten ticaret hayatının normal risklerini yüklenmeleri yanında, ayrıca kur değişmesine bağlı daha başka bir risk yüklenmek istemezler. Bu işletmelerin yöneticileri döviz konusunda uzmanlaşmadığı için dünya piyasalarındaki gelişmeleri sürekli izleyip, uygun bir davranış belirlemeleri mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, geleceği hakkında bilgileri olmadıkları bir kur riskinin giderilmesi, bu işletmeler için önemli bir konu olarak düşünülmektedir.
Kur riskini gidermenin en dolaysız yolu, vadeli döviz piyasası işlemlerine başvurmaktır. Bu bağlamda gelişmiş ülkelerin mali piyasalarında oldukça gelişmiş vadeli döviz işlemleri yapma olanağı bulunmaktadır. Vadeli işlemler, istenen miktar ve vadeye göre yapılabilen işlemlerdir. Bu nedenle, ithalatçı ve ihracatçı gibi ticari işletmeler her zaman kendilerine uygun vadeli sözleşmeleri düzenleyebilme şansına sahip olmaktadırlar.
Bir örnek ile konuyu daha detaylı inceleyebiliriz. İstanbul’daki bir ithalatçı, Amerika’dan 1,000$ tutarında yedek parça ithal edeceğini varsayalım. Sipariş verildiğinde, doların anında teslim kuru 2 TL olsun. Siparişten sonra ödeme aşamasına kadar üç aylık bir zaman süresi geçiyor diyelim. Bu süre içerisinde döviz kurlarında bir değişme olmazsa, ithalatın TL cinsinden maliyeti 2,000 TL dir.
Doğal olarak kur yükseldikçe bu maliyet artacaktır. (Kur 1$:2,5TL, Maliyet: 1,000x2,5 = 2500 TL)
Bu durumda ithalatçı vadeli döviz piyasasının güvence fonksiyonundan faydalanmayı seçmiş olsun. Bu amaçla dış ticarete aracılık eden banka ile 3 ay süreli ve 1,000$ tutarında bir vadeli dolar satın alım sözleşmesi yapacaktır. Tabii ki o gün geçerli 3 ay vadeli kur, anında teslim kurundan farklı olacaktır. Bu kuru 2,4TL olarak kabul edelim. Bu sözleşmenin imzalanması ile ithalatçı kendini kur riskinden korumuş olacaktır. Çünkü söz konusu süre içerisinde kurlar ne olursa olsun ithalatçı açısından 1,000$ karşılığı yalnızca 2400 TL olacaktır.
*Yukarda verdiğimiz örneğe ithalatçı yerine ihracatçı açısından bakarsak, yapılması gereken işlem ifade edilenin tam tersi olacaktır. Yani ileride elde edilecek dövizler, bugünden bir banka ile vadeli satış sözleşmesi yapılarak sabit bir fiyattan satılmış olacaktır.
Döviz riskini gidermenin ikinci yöntemi ise, anında teslim piyasası yolundan hareket etmektir. Bu yol biraz daha karmaşıktır. Yukardaki örneği bu açıdan ele alalım.
İstanbul’daki ithalatçı ödemede kullanacağı dövizleri bugünden alabilir. (anında teslim kurundan) ve bu aldığı dövizleri 3 ay süreli olarak bir bankaya yatırır. Örneğimizde bu durum 1,000$ karşılığı olarak 2,000TL dir. Ayrıca bu rakama 3 aylık dolar faizi de eklenecektir. (Buradaki önemli nokta, dolar cinsinden bankaya yatırıldığında TL cinsinden yatırıldığında geleceğinden daha az miktarda faiz gelecektir)
Bu durumda 3 ayın sonunda 1 doların ithalatçıya maliyeti, anında teslim kuru ve bu kurun iki ülkenin faiz oranları farkı ile çarpımına eşittir. Bu ilişki faiz paritesi koşulundan da elde edilebilir.
Faiz paritesi denklemi
iTR-iUS = (F-S) / S
iTR-iUS = (F-S) / S
Buradan F = S + (iTR-iUS)S elde edilir. Bu parite kuruna eşit olan vadeli kurdur.
Eğer 3 aylık faizleri Türkiye’de %50, ABD’de %30 ve anında teslim kurunu da 2 TL kabul edersek,
F = 2000 + (0,50-0,30) x 2000
F = 2400 TL
Kısaca 1,000$ ın kendisine maliyeti 2,400 TL olmaktadır.
Görüldüğü gibi bu yöntem, doğrudan vadeli işlemler kadar pratik değildir.
Faiz paritesi koşulu, faiz oranları farkının tam olarak vadeli piyasa prim ve iskonto oranına (aynı süreyle belirtildiğinde) eşitliğini ifade eder. (vadeli piyasa prim ve iskontosu hakkında bilgi almak için tıklayınız)
Bu eşitliği sağlayan vadeli kura, parite kuru (parity forward rate) denilmektedir. Anında teslim piyasası kanalından hareket edilmesi durumunda da, öngörülen süre sonundaki döviz maliyeti parite kuruyla aynı olmaktadır.
Vadeli ve Anında Piyasanın Korunma Açısından Farkları
İşlemcilerin hangi durumda vadeli, hangi durumda anında piyasa yönteminin uygun bulacakları konusunu inceleyelim.
İşlem giderlerinin ve diğer kısıtlamaların bulunmaması koşulları altında, vadeli kurlar genellikle faiz oranları farkı ve anında kurlara bağlı olarak hesaplanmaktadır. Bununla birlikte zaman zaman piyasa aksaklıkları nedeniyle gerçek vadeli kurlar, parite kurunun altında veya üstünde olabilmektedir.
Türkiye ve ABD ile ilgili yukardaki örnekte, faiz farkı Türkiye lehine %20 olarak kabul edilmişti. Anında dolar kuru 2 TL varsayımında, parite kuru 2,4 TL olmaktadır.
Gerçekte bugünkü kurların bunun altına düştüğünü düşünürsek, örneğin 2,3 TL olsun. Bu kur nedeniyle ithalatçılar anında piyasa yolunu tercih etmektense, vadeli piyasadan döviz almayı tercih edeceklerdir. Çünkü bu yol kendileri için daha ucuza gelmektedir.
Diğer taraftan parite kuru altındaki fiyatlardan vadeli piyasada böyle bir satış ihracatçı açısından olumsuz sonuçlar doğurur. Çünkü vadeli kurdan kazanacağı gelir 2,300 TL olurken, bunu anında piyasada gerçekleştirirse, hesaplandığı gibi 2,400 TL ye elindeki 1,000$ ı satmış olacaktır.
İkinci bir varsayım olarak, vadeli piyasa kurunun parite kurunun üzerinde bulunduğunu düşünelim. Bu kurlardan vadeli piyasada satış yapmak ihracatçı lehine, ithalatçı aleyhine olacaktır. İthalatçılar bu yüzden anında piyasa yoluyla işlem yapmayı tercih edeceklerdir.
Kur riskinden korunmak isteyenlerin işlemlerini bir piyasadan diğerine kaydırmaları, vadeli kurların pariteden sapmasını önleyici etki yapmaktadır. Sonuç olarak, vadeli piyasada kurlar paritenin altına düştüğünde, vadeli döviz satın alımları artacak ve bu artış neticesinde vadeli kur pariteye doğru yükselmeye başlayacaktır. Tersi durumda ise, vadeli satışlar piyasa arzı artıracağını için piyasa kurları bu sefer pariteye doğru düşüş gösterecektir. Bu bağlamda döviz riskinden korunmak isteyenler piyasada bu şekilde iki yönlü yapacakları işlemler sayesinde parite kurunda dengelenecektir.
Kur Riskinden Korunma Gerektirmeyen Durumlar
Beklenen kur değişmeleri ve yürütülen ticari faaliyetlerin niteliğine göre söz konusu durumlar meydana gelebilir. Örneğin kurlardaki değişmenin yönü önceden tahmin edilebilecek kesinlikte ise, riskten korunmak için ayrıca bir işlem yapmaya gerek duyulmayabilir.
Diyelim ki ulusal para sürekli değer kaybediyor ve bunun oranı da yaklaşık olarak biliniyorsa, işletmeler gelir ve maliyet hesaplarının bu duruma göre yapacağı için ek bir güvence işlemine gerek duymayabilir. Ancak, belirsizliğin ve buna istinaden riskin yüksek olduğu zamanlarda güvence sağlayıcı işlemler zorunlu olabilmektedir.
Diğer yandan çeşitli yabancı piyasalarla ve farklı dövizler kullanılarak ticari işlemlerde bulunan işletmeler bu pozisyon çeşitlenmesine bağlı olarak güvence sağlayıcı işlem gereksinimi olmayabilir.
*Ayrıca kar marjı düşük malları üreten işletmeler bu kur riski konusunda daha duyarlı hareket ederken, ileri teknoloji içeren malları üreten firmalar ise satış fiyatlarını ayarlayarak kur riskini dengeleyebileceği için daha duyarsız olabilmektedirler.
Son olarak, bazı ülkelerde vadeli döviz piyasaları bulunmamaktadır. Ayrıca piyasa bulunmasına rağmen ülkedeki işadamları bu konuda bilgisiz olabilmektedir. Bir kısım ihracatçı ve ithalatçı ise işlemlerini yaparken kurların sabit kalacağını veya değişse bile bunu önceden doğru olarak tahmin edeceğini düşünerek, kur riskine karşı korunmak için hiçbir işlem yapmazlar. Ekonomi bilimi bağlamında bu tarz düşüncelere sahip olan kişiler riskin varolduğuna inanmasada, bu düşünceleri aynı doğrultuda tahmin yapan bir spekülatörden farklı değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder